Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

[Tartışma] One Piece Rpg

  • Konbuyu başlatan Roronoa Zoro
  • Başlangıç tarihi

4 Deniz mi Grand Line mi?


  • Kullanılan toplam oy
    70
  • Anket kapatılmış .

Roronoa Zoro

Buyrun ilk RP'miz.
Yazıldıkça ekleyeceğim buraya.
Sonun ve başlangıcın ortasında, cehennem diye tabir edilen deniz ile dünyanın en sakin denizi arası Grand Line. Dünyanın denizlerle çevrili olduğu düşünüldüğünde, kuşkusuz en kutsal mesleklerden biride gemiciliktir. Bu mesleğin vatanı bilinen ada “Derevo”. Her bireyin daha 8 yaşında çivi çakmayı öğrendiği, ahşaba şekil verdiği yer olarak dillere dolanmıştır.

2 kanat şeklindeki sıkça yağmur alan kısım Puu ağaçları ile dolmuşken, Öfke Tanrısının yıldırım, kar, ve yağmuru adanın yuvarlak kısmından eksik olmazdı bu adada.
10 yıl önce;

Yine güneşin bulutların arkasında saklandığıö yıldırım ve yağmurun eksik olmadığı serin bir gündü. Derevo ise her zamanki gibi kendini adanın dört bir yanından gelen testerinin ahşabı keserken çıkardığı sese, tahtaya çakılan çivi sesinin ahengine bırakmıştı. Gemi satın almak ve tamir ettirmek isteyenlerin en büyük uğrak noktalarından biriydi elbette, bu konuda Water 7’a rakip sayılabilirdi. Tüccar Simon, Derevo’da yakından tanınırdı. Dışardan pek güvenilir biri gibi gözükmüyordu ancak her gelişinde yüklü miktarda beli bırakırdı. Kendisi kötü şöhretli kimselerinin eli görevini görüyordu, aldığı gemileri onlara ulaştırmakla yükümlüydü, elbette payını alıyordu ancak işini harfi harfine yerine getirmeliydi çünkü bu tür insanlarla çalışmak ölüm ile koyun koyuna olmak gibiydi. İşte o gün Simon 10 gemi almak için Derevo’da bulunuyordu elinde siyah deriden evrak çantası, iki yanında ikişer korumasıyla Gemici Mann’ın tershanesine doğru yürüyordu.

Rp Out: Simon tasviri;

Mann, tek başına çalışan biriydi. Bu yüzden müşteriler tarafından çokça tercih edilmez, insanlar genelde şirketlere yönelirdi. Ama gemi marangozluğunda iş aceleye gelemezdi son derece özen gösterilmesi gerekirdi. İşte tamda bu yüzden Simon yerinin veya rütbesinin hakkını veren biriydi, o mükemmel bir gözlemciydi. İyi bir gemici ustasını, çivi çakmasından dahi anlayabilirdi.
Mann’ın tershanesi Derevo’nun gölgesinde bulunuyordu şehrin en sakin ve iş için elverişle kısmındaydı, geniş bir araziye çift taraflı tek bir vinç, sadece tek bir geminin sığabileceği bir atölye ve atölyenin hemen bitişiğinde kendisine ait bir kulübe.
Simon, yavaş yavaş ilerlerken etraftan gelen tek çekiç sesi artık sadece Mann’ın tershanesinden geliyordu, bir müddet sonra tershaneye varmıştı. Mann elinde ki çekici bıraktı ve Simon’a döndü...
Nefret ediyordu yıldırımdan, kardan, yağmurdan. Duyduğuna göre uzak diyarlarda güneş doğarmış. O kadar sıcak olurmuş ki insanlar bunalırmış. Doğduğundan beri yıldırımı duymadağı bir gün olmuş muydu acaba? Babasının söylediğine göre doğduğu gün, ne yağmur ne yıldırım ne de kar varmış, ama inanması güç geliyordu sadece. Burada geceleri insan yıldırım sesinden uyanmazdı. Çünkü bu adada ninni gibiydi, sürekliydi. Yağmur insanları rahatsız edip, mutlu etmezdi. Dreniv'in koruduğu yuvarlık kısım hariç kanatlara sürekli yağmur yağsada bu insanlar için normaldi. Özellikle sağ kanadın üst kısmında yaşayan ve işini yürüten Nave için çok normaldi. Yağmurun ahşap eve vurma sesi onu rahatsız etmiyordu, hoşuna da gitmiyordu, sadece bilmediği bir sebepten dolayı sinirliydi. "Neden?" diye soruyordu kendi kendine.

Sıradan bir güne uyanmıştıç Diğer her bir günün lanetini taşıyan sıradan bir gün. Uzaktan adanın merkezine düşmeyi hedefleyen, ama Dreniv tarafından engellenen yıldırımların sesi geliyordu, yıldırımların düşmediği saniyelerde ise tahtaya vuran yağmur sesi ve babasının çekiçle tahtayı dövmesi eşlik ediyor. Garip bir harmoni ortaya çıkarıyorlardı. Küfrederek kalktı. Her sabah olduğu gibi bu sabahta kalkmak istemiyordu. Nasıl oluyordu da babası her sabah kalkabiliyordu. Üşengeçliğine sinirlenip duvara yumruk attı. Sonradan canı yanınca sinirlenmemek için yolda yumruğunu yavaşlatmıştı. Şimdi de sinirle acı arasında kalmıştı. Daha da sinirlenip kendine küfrederek yataktan dışarı çıktı. Soğuk suyla yüzünü yıkayıp, kahvaltı niyetine şekerli pirinç patlağının üzerine süt döküp yedi. Bu adada pirinçten başka bir şey yemek lüks sayılıyordu. Öyle bir lüksleri yoktu.

Kahvaltısını bitirince merdivenlerden yavaş yavaş inip kapıdan çıktı. Babasına selam verip, çekicini almak için her zaman bıraktığı yere baktı. Neyseki bıraktığı yerdeydi. Alıp babasının gemiye yerleştirmeye çalıştığı direğe doğru ilerledi ve yardım etmeye başladı. Direği takıp sağlamlaştırmak için çivileri çakıyorlardı ki, babası elindeki çekici yere bıraktı ve girişe doğru yöneldi. İlk başta ne olduğunu göremese de, kapıda bir adamın elinde deri evrak çantası ve 2 korumayla birlikte içeri girdiklerini gördü. Adam uyuz bir tipe benziyordu, yara izleri falan vardı. Kesinlikle sorun çıkaracaklardı. Nave emindi, ama babası öylece bekliyordu. Nave beklemeye karar verdi. Babası ona sabırlı olmayı öğretmişti. Siniri içinde birikirken, adamların konuşmasını beklemeye başladı. Birileri konuşmak zorundaydı yoksa sinirden kuduracaktı. Elindeki çekici sıktı. Eli ağrıyordu artık. Daha da sinirlendi. Kaşlarını çatıp bakmaya başladı. Birileri konuşmak zorundaydı...
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık