Bu yazımda sizlere pek bilinmeyen bazı olayları derledim.
Rus İmparatorluğu, Alaska'yı doğal kaynaklara sahip olmadığı ve yaşanmaz olduğu için satmak ister. Dahası, olur da Birleşik Krallık ile aralarında bir savaş çıkması durumunda Birleşik Krallık'ın Alaska'yı ele geçirme ihtimalinden çekinir. Bu iki nedenden ötürü Rus İmparatorluğu, Alaska'yı 30 Mart 1867'de Amerika Birleşik Devletleri'ne satar. Böylece ABD'nin topraklarına 1,518,800 kilometrekarelik yeni bir bölge eklenir.
Anlaşma kağıt üzerinde sağlansa da, bu satış konusunda her iki ülkeden de karışık tepkiler gelir. Zira ABD'nin Alaska'yı neden satın almak istediği ve anlaşmanın karlı olup olmayacağı tam olarak belli değildir. Amerikan gazetelerinden biri manşetine, "Amerika'nın neden bu buz kutusuna ve kahvaltıda balık yağı içen 50.000 vahşi Eskimo'ya ihtiyacı var?" diye yazar. Amerikan Kongresi bile bu satın almayı onaylamaz. Ancak tüm bunlara rağmen satış işlemi gerçekleşir ve 7,2 milyon $ veya dönüm başına yaklaşık 2 sent (4,74 $/km2) olarak el sıkışılır.
1896'da Klondike Gold Rush gerçekleşir ve Alaska, ABD için değerli bir bölge olarak görülmeye başlanır. Altına hücum sayesinde devletin kasasına yüz milyonlarca dolar girer. Ayrıca fok avcılığından da önemli bir gelir elde edilir. Hatta sadece fok avcılığından elde edilen gelir, ABD'nin Alaska'yı satın almak için ödediği parayı karşılar. ABD, Alaska'yı satın aldıktan sonra aradan 50 yıl bile geçmeden ödediği parayı çıkarır ve kara geçmeye başlar.
Jules Verne'in ünlü eseri Seksen Günde Devr i Alem, Amerikalı bir gazeteci olan Elizabeth Cochrane Seaman ya da daha çok takma adı olan Nellie Bly isimli kişiye ilham kaynağı olur ve Bly seksen gün içinde dünyayı dolaşmaya çalışan ilk kişi olur. 1888'de Bly, editörüne Jules Verne'in hesaplamalarını kanıtlamak için dünya çapında bir yolculuğa çıkacağını söyler. Bir yıl sonra da, 14 Kasım 1889'da 40.070 kilometrelik yolculuğa çıkar ve Hamburg America Line'ın bir vapuru olan Augusta Victoria'ya biner.
New York'ta basılan bir gazete olan Cosmopolitan, kendi muhabirlerinden birini de benzer bir yolculuğa gönderir. Yolculuğu sırasında Bly, İngiltere, Fransa (burada Jules Verne ile bizzat tanışır), Brindisi, Süveyş Kanalı, Kolombo (Seylan), Penang ve Singapur Boğazları Yerleşimleri, Hong Kong ve Japonya'yı gezer. Buharlı gemiler ve demiryolları ile seyahat ederken, kötü hava koşulları nedeniyle ara sıra aksilikler yaşar ve San Fransisco'ya ulaşana kadar programının iki gün gerisinde kalır. Ancak New York World'ün sahibi ve aynı zamanda Bly'ın işvereni olan Joseph Pulitzer onun için özel bir tren kiralar ve Bly bu sayede iki günlük gecikmeyi telafi eder. Bly, 25 Ocak 1890'da New Jersey'e ulaşır. New York'tan yola çıkması, dünyayı dolaşması ve geri dönmesi sadece 72 gün sürer, Bly böylelikle kitaptaki ana karakter olan Phileas Fogg'un rekorunu kırar ve dünyayı dolaşan ilk kişi olur. Cosmopolitan'ın gönderdiği muhabir ise Bly'dan dört gün sonra New York'a ulaşır.
İsviçre, komşusu Lihtenştayn'a saldırma konusunda garip bir rekora sahiptir. İsviçre, Lihtenştayn'a 30 yılda tam üç kez ve her seferinde yanlışlıkla saldırmıştır.
Lihtenştayn, alanı yalnızca 160 kilometrekare olan küçük bir ülkedir. Ülkenin nüfusu 37.000 kişidir. Küçük ve az nüfuslu bir ülke olsa da, dünyanın en düşük işsizlik oranlarından birine sahiptir ve dünyanın en zengin ülkelerinden biridir. Lihtenştayn'ın bir diğer özelliği de kendine ait bir ordusunun olmamasıdır. Ülke, 1868'de ordusunu dağıtmıştır. Günümüzde silahlı gücü olmayan 22 ülkeden biridir.
İsviçre, Lihtenştayn'a ilk kez 5 Aralık 1985'te saldırır. İsviçre Ordusu, füzelerin fırlatma da içeren bir eğitim tatbikatı düzenler. İsviçre Ordusu farkında olmadan füzeleri Lihtenştayn'ın yoğun ormanlık alanına atar ve bu yüzden büyük bir orman yangını çıkar. Lihtenştayn hükümeti yaşanan bu talihsiz olaya çok kızar ve İsviçre hükümeti çevreye verilen zarar için ağır bir meblağ ödemek zorunda kalır.
İkinci saldırı 13 Ekim 1992'de gerçekleşir. İsviçre Ordusu, Treisenberg'de bir gözlem noktası kurma emri alır. Bunun üzerine askeri birlik kendilerine verilen emirlere uyar ve Treisenberg'e yürümeye başlar. Buraya kadar bir sorun yoktur, ancak asıl sorun Treisenberg'in Lihtenştayn topraklarında olmasıdır. Eli silahlı askerlerin Treisenberg'de dolaştığını gören halk paniğe kapılır, birlikteki askerler aradan bir süre geçtikten sonra Lihtenştayn'da olduklarını anlar.
Son saldırı da 1 Mart 2007'de gerçekleşir. Bir grup İsviçre Ordusu piyade askeri rutin eğitimlerini yaparken birden hava kötüleşir. Askerler ne olduğunu anlamadan şiddetli bir yağışın ortasında kalır. Üzerlerinde herhangi bir GPS veya pusula da yoktur. Askerler ne tarafa gittiklerini bilmeden yürümeye başlar ve bir süre sonra Lihtenştayn topraklarına girer. Eli silahlı askerleri gören halk yine paniğe kapılır. İsviçre, izinsiz giriş nedeniyle Lihtenştayn hükümetinden bir kez daha özür diler.
1904 Yaz Olimpiyatlar'nın erkekler maratonu, tarihin en tuhaf yarışlarından biridir. Maraton ciddi bir yarıştan çok, komedi gösterisi gibidir. Maratona katılan koşuculardan sadece birkaçı daha önceden koşma deneyimine sahipti ve kalanlar cidden büyük tuhaflıklara sahiptir. Yarışmaya katılan 10 Yunanlı daha önce hiç maraton koşmamıştır, Güney Afrika'nın Tsuana kabilesinden gelen iki kişi çıplak ayaklarla koşacaktır ve Kübalı bir postacı olan yarışmayı koşuya gündelik kıyafetlerle gelmiştir.
Maratonu komik yapan unsurlar bunlarla sınırlı değildir. Yarışı ilk tamamlayan kişi Amerikalı koşucu Fred Lorz olur. Görünüşe göre, Lorz 14 kilometre koştuktan sonra sonra yarışı bırakır ve bir arabaya otostop çekerek yola devam eder. Yarışın 30. kilometresinde bindiği araba bozulunca, kalan kısmı koşar. Yaptığı sahtekarlık ortaya çıkınca ömür boyu olimpiyatlardan men edilir.
Koşuyu ikinci tamamlayan ve birinci elendiği için şampiyon sayılan kişi Thomas Hicks olur. Bitiş çizgisine 16 kilometre kala neredeyse pes edecek duruma gelir, ama antrenörleri devam etmesi için onu motive eder. Yarışı bitirebilmesi için Hicks'e birkaç doz fare zehiri olarak kullanılan striknin verilir. Fakat yine de Hicks'in hiç hali kalmaz, bunun üzerine antrenörleri Hicks'i sırtlarına alır ve bitiş çizgisine taşır. Hicks o yarışmada altın madalyayı almasına rağmen, bir daha asla profesyonel olarak koşmaz.
Kübalı postacı Andarín Carvajal, yarışı sokak kıyafetleriyle koşar. 40 saattir yemek yemediği için ve yarış sırasında bir elma bahçesine dalar. Midesine kramp girmesine neden olan bazı çürük elmalar yese de, yarışmayı dördüncü olarak bitirir.
John Lethbridge, ilk su altı dalgıç giysisinin mucididir. Lethbridge, Doğu Hindistan Şirketi için bir kurtarıcı olarak çalışırken bu fikri ortaya atar. Yaptığı dalış giysisinin tasarımı hava geçirmez meşe bir fıçıdan oluşuyordu. Fıçının boyu iki metreye yakındı ve fıçı bir ip yardımıyla suya bırakıldığında içindeki dalgıç yüzüstü yatmak zorunda kalıyordu. Fıçının yanlarına dalgıcın kollarını geçirebilmesi için yapılmış iki su geçirmez delik ve ön tarafına camlı bir panel konulmuştu. Lethbridge, giysiyle denemeler yaptığında dalgıçların bir seferde 21 metre derinlikte en az 30 dakika su altında kalabildiklerini görür. Dalgıç 30 dakikanın ardından sudan çıktıktan sonra, körüklü bir menfezden elbiseye temiz hava pompalanıyordu. İçerideki kullanılmış hava da, başka bir menfezden dışarı atılırdı.
Bu giysi çoğunlukla gemi enkazlarından malzeme kurtarmak için kullanılmıştır. Lethbridge, buluşunu kullanarak yaptığı ilk kurtarma operasyonu sırasında batmış bir gemiden 25 sandık gümüş ve 65 top çıkarmıştır.
16 Eylül 1920, New York'taki Wall Street'te, beklenmedik bir olay meydana gelir. Kilise çanları öğlen 12'yi vurduğunda Tahlil Bürosu'nun önünde 100 kilo dinamit patlatılır. Yapılan incelemelerde dinamitin, bir süredir Tahlil Bürosu'nun önünde park edilmiş olan atlı bir vagonda olduğu tespit edilir.
Patlamadan sonra Wall Street bir finans bölgesinden çok bir savaş alanına benzer hale gelir. Sokaklar enkaz, kan ve kömürleşmiş cesetlerle kaplıdır. Patlama olay yerinde 30 kişiyi öldürmüştür. Olaydan yaralı kurtulan sekiz kişi de hastanede ölür. Patlama yüzünden yüzlerce kişi yaralanır ve birçoğunda ciddi yanıklar meydana gelir.
Saldırıdan bir gün sonra, posta çalışanları Wall Street'teki posta kutularına atılan el ilanlarını bulur. El ilanlarında: "Unutmayın, daha fazla tahammül etmeyeceğiz. Siyasi tutsakları serbest bırakın, yoksa hepiniz ölürsünüz. Amerikan Anarşist Savaşçıları." yazmaktadır. El ilanları ortaya çıkınca yetkililer derhal Luigi Galleani liderliğindeki hükümet karşıtı İtalyan anarşistlerinden oluşan bir çete olan Galleanistlerden şüphelenir, ancak Galleanistleri suçlamak için kanıt bulunamaz.
FBI sayısız ipucunu takip eder, ancak önemli bir bulguya ulaşamaz. Bombalamayla ilgili bilinen son soruşturma 1944'te gerçekleşir. FBI davayı yeniden açar ve patlamaya büyük olasılıkla "İtalyan anarşistleri veya İtalyan teröristleri"nin neden olduğu sonucuna varır. Bir Galleanist olan Mario Buda da olası bir şüpheli olarak kabul edilir, ancak hiçbir zaman suçlanmaz. Olayın üzerinden 101 yıl geçmesine rağmen saldırının sorumluluğunu üstlenen olmamıştır.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransa'da düşmanla işbirliği yapmakla suçlanan kadınların saçları vahşice kazınır ve bu kadınlar herkesin içinde dövülür. Alman askerleriyle fiziksel ilişkileri olduğu bilinen kadınlar, alenen taciz edilir ve saçları kazınarak cezalandırılır.
Bir kadının en baştan çıkarıcı özelliği olduğu varsayılan kadınların saçlarını kazıma cezası İncil zamanlarına kadar uzanır. Bu, zina yapanlar için uygulanan yaygın bir cezaydı. 20. yüzyılda, düşmanla fiziksel ilişkisi olan veya fahişe olan kadınlarla alay etmek için yeniden ortaya çıkmıştır.
İkinci Dünya Savaşı sırasında bu aşağılama eylemi, Alman askerleriyle işbirliği yapmakla suçlanan Fransız kadınları üzerinde tekrardan uygulanır. Kadınların kafaları kazınır, bu halde sokaklarda dolaştırılır, siyah mürekkeple işaretlenir ve hatta yarı çıplak soyulurlar. En az 20.000 kadının bu muameleye maruz kaldığı tespit edilmiştir.
Larry Collins ve Dominique Lapierre tarafından yazılan Freedom at Midnight, Hindistan'ın bölünmesini inceler. Onlara göre, "Hindistan'ın en sıkı korunan sırrı" bilinseydi, bölünme önlenebilirdi. Bu sır da, Cinnah'ın tüberküloz hastası olması ve bir ya da iki yıllık bir ömrünün kalmış olmasıydı.
Bölünmeye karşı çıkanlar, Cinnah'ın yaklaşan ölümünün bilgisine sahip olsaydı, Cinnah karar veremeyecek kadar hasta olana veya vefat edene kadar süreci durduracaklardı. Cinnah bunu biliyordu ve bu yüzden sırrını iyi saklamıştır. Cinnah, Pakistan'ın kuruluşundan 11 ay sonra ölmüştür.
CIA'in Merkezi İstihbarat Teşkilatı Bilim ve Teknoloji Şube Müdürlüğü Akustik Kediler isimli bir proje başlatır. Projenin amacı, Kremlin ve Sovyet elçiliklerinde casusluk yapmak için kedileri kullanmaktır. Prosedür, kedinin kulak kanalına bir mikrofon, kafatasının tabanına küçük bir radyo vericisi ve kürküne ince bir tel yerleştirerek gerçekleşiyordu. Kedi üstündeki bu ekipman sayesinde, çevresindeki sesleri kaydedebiliyor ve iletebiliyordu.
Akustik Kediler Projesi'nin ilk olarak, parkta konuşan iki adamı dinlemeye çalışarak denenmiştir. Kedi adamların yakınında serbest bırakılır, ancak kediye bir taksi çarpar ve onu öldürür. 2013 yılında, CIA'in teknik şubesinin eski bir yöneticisi olan Robert Wallace, kedilerin eğitimindeki zorluklar nedeniyle projenin iptal edildiğini açıklar.
Proje başarısız olarak kabul edilir ve 1967'de sonlandırılır. Eski bir CIA görevlisi olan Victor Marchetti, projenin yaklaşık 20 milyon dolara mal olduğunu söyler.
Amerika'daki okulların çoğu, siyahi öğrencilerin tamamen beyazların olduğu okullara gitmesine izin vermeyen bir yasayı uyguluyordu. Yüksek Mahkeme 1954'te tüm okullardan ayrımcılığı kaldırmasını isteyen bir yasa çıkarır. Little Rock Merkez Lisesi, yasaya uymayı kabul eder ve 1957'de siyahi öğrencilerin de okula kayıt yaptırabileceklerini açıklar.
Bunun üzerine dokuz siyahi öğrenci tamamen beyaz öğrencilerin olduğu bu okula kayıt yaptırır. Siyahilerin okula kabul edildiği haberi çıkınca, halk isyan eder ve protestolar başlar. Vali Orval Faubus, öğrencilerin okul kampüsüne girmesini fiziksel olarak engellemek için Arkansas Ulusal Muhafızlarını görevlendirir. Dokuz öğrenciden biri olan Elizabeth Eckford daha sonra olayla ilgili şu söyleri söyler: "Daha da yaklaştılar. Biri bağırmaya başladı. Kalabalığın içinde dostane bir yüz görmeye çalıştım - belki bize yardım edebilecek birini. Yaşlı bir kadının yüzüne baktım ve nazik bir yüz gibiydi, ama ona tekrar baktığımda yüzüme tükürdü."
Halk bu öğrencilere o kadar düşman olur ki, Başkan Eisenhower öğrencilerin güvenliklerini sağlamak için federal birlikler göndermek zorunda kalır. Birleşik Devletler Ordusunun 101. Hava İndirme Tümeni'nden 1200 askerin dokuz öğrenciye eşlik etmesi emredilir. Sözlü ve fiziksel tacizin ortasında, dokuz öğrenci Eylül 1957'nin sonlarına doğru okula girmeyi başarır.
Little Rock Dokuzlusu olarak isim yapan bu öğrenciler okula girmelerine rağmen, okul yılları boyunca diğer beyaz öğrencilerin tacizlerine maruz kalırlar, ancak hiçbiri okula gitmekten vazgeçmez. 1999 yılında, dokuz öğrencinin her birine o zamanki ABD Başkanı Bill Clinton tarafından Kongre Altın Madalyası verilir.
1. Alaska'nın Satılması
Rus İmparatorluğu, Alaska'yı doğal kaynaklara sahip olmadığı ve yaşanmaz olduğu için satmak ister. Dahası, olur da Birleşik Krallık ile aralarında bir savaş çıkması durumunda Birleşik Krallık'ın Alaska'yı ele geçirme ihtimalinden çekinir. Bu iki nedenden ötürü Rus İmparatorluğu, Alaska'yı 30 Mart 1867'de Amerika Birleşik Devletleri'ne satar. Böylece ABD'nin topraklarına 1,518,800 kilometrekarelik yeni bir bölge eklenir.
Anlaşma kağıt üzerinde sağlansa da, bu satış konusunda her iki ülkeden de karışık tepkiler gelir. Zira ABD'nin Alaska'yı neden satın almak istediği ve anlaşmanın karlı olup olmayacağı tam olarak belli değildir. Amerikan gazetelerinden biri manşetine, "Amerika'nın neden bu buz kutusuna ve kahvaltıda balık yağı içen 50.000 vahşi Eskimo'ya ihtiyacı var?" diye yazar. Amerikan Kongresi bile bu satın almayı onaylamaz. Ancak tüm bunlara rağmen satış işlemi gerçekleşir ve 7,2 milyon $ veya dönüm başına yaklaşık 2 sent (4,74 $/km2) olarak el sıkışılır.
1896'da Klondike Gold Rush gerçekleşir ve Alaska, ABD için değerli bir bölge olarak görülmeye başlanır. Altına hücum sayesinde devletin kasasına yüz milyonlarca dolar girer. Ayrıca fok avcılığından da önemli bir gelir elde edilir. Hatta sadece fok avcılığından elde edilen gelir, ABD'nin Alaska'yı satın almak için ödediği parayı karşılar. ABD, Alaska'yı satın aldıktan sonra aradan 50 yıl bile geçmeden ödediği parayı çıkarır ve kara geçmeye başlar.
2. Seksen Günde Devr i Alem
Jules Verne'in ünlü eseri Seksen Günde Devr i Alem, Amerikalı bir gazeteci olan Elizabeth Cochrane Seaman ya da daha çok takma adı olan Nellie Bly isimli kişiye ilham kaynağı olur ve Bly seksen gün içinde dünyayı dolaşmaya çalışan ilk kişi olur. 1888'de Bly, editörüne Jules Verne'in hesaplamalarını kanıtlamak için dünya çapında bir yolculuğa çıkacağını söyler. Bir yıl sonra da, 14 Kasım 1889'da 40.070 kilometrelik yolculuğa çıkar ve Hamburg America Line'ın bir vapuru olan Augusta Victoria'ya biner.
New York'ta basılan bir gazete olan Cosmopolitan, kendi muhabirlerinden birini de benzer bir yolculuğa gönderir. Yolculuğu sırasında Bly, İngiltere, Fransa (burada Jules Verne ile bizzat tanışır), Brindisi, Süveyş Kanalı, Kolombo (Seylan), Penang ve Singapur Boğazları Yerleşimleri, Hong Kong ve Japonya'yı gezer. Buharlı gemiler ve demiryolları ile seyahat ederken, kötü hava koşulları nedeniyle ara sıra aksilikler yaşar ve San Fransisco'ya ulaşana kadar programının iki gün gerisinde kalır. Ancak New York World'ün sahibi ve aynı zamanda Bly'ın işvereni olan Joseph Pulitzer onun için özel bir tren kiralar ve Bly bu sayede iki günlük gecikmeyi telafi eder. Bly, 25 Ocak 1890'da New Jersey'e ulaşır. New York'tan yola çıkması, dünyayı dolaşması ve geri dönmesi sadece 72 gün sürer, Bly böylelikle kitaptaki ana karakter olan Phileas Fogg'un rekorunu kırar ve dünyayı dolaşan ilk kişi olur. Cosmopolitan'ın gönderdiği muhabir ise Bly'dan dört gün sonra New York'a ulaşır.
3. İsviçre'nin Yanlışlıkla Lihtenştayn'a Saldırması (Üç Kez)
İsviçre, komşusu Lihtenştayn'a saldırma konusunda garip bir rekora sahiptir. İsviçre, Lihtenştayn'a 30 yılda tam üç kez ve her seferinde yanlışlıkla saldırmıştır.
Lihtenştayn, alanı yalnızca 160 kilometrekare olan küçük bir ülkedir. Ülkenin nüfusu 37.000 kişidir. Küçük ve az nüfuslu bir ülke olsa da, dünyanın en düşük işsizlik oranlarından birine sahiptir ve dünyanın en zengin ülkelerinden biridir. Lihtenştayn'ın bir diğer özelliği de kendine ait bir ordusunun olmamasıdır. Ülke, 1868'de ordusunu dağıtmıştır. Günümüzde silahlı gücü olmayan 22 ülkeden biridir.
İsviçre, Lihtenştayn'a ilk kez 5 Aralık 1985'te saldırır. İsviçre Ordusu, füzelerin fırlatma da içeren bir eğitim tatbikatı düzenler. İsviçre Ordusu farkında olmadan füzeleri Lihtenştayn'ın yoğun ormanlık alanına atar ve bu yüzden büyük bir orman yangını çıkar. Lihtenştayn hükümeti yaşanan bu talihsiz olaya çok kızar ve İsviçre hükümeti çevreye verilen zarar için ağır bir meblağ ödemek zorunda kalır.
İkinci saldırı 13 Ekim 1992'de gerçekleşir. İsviçre Ordusu, Treisenberg'de bir gözlem noktası kurma emri alır. Bunun üzerine askeri birlik kendilerine verilen emirlere uyar ve Treisenberg'e yürümeye başlar. Buraya kadar bir sorun yoktur, ancak asıl sorun Treisenberg'in Lihtenştayn topraklarında olmasıdır. Eli silahlı askerlerin Treisenberg'de dolaştığını gören halk paniğe kapılır, birlikteki askerler aradan bir süre geçtikten sonra Lihtenştayn'da olduklarını anlar.
Son saldırı da 1 Mart 2007'de gerçekleşir. Bir grup İsviçre Ordusu piyade askeri rutin eğitimlerini yaparken birden hava kötüleşir. Askerler ne olduğunu anlamadan şiddetli bir yağışın ortasında kalır. Üzerlerinde herhangi bir GPS veya pusula da yoktur. Askerler ne tarafa gittiklerini bilmeden yürümeye başlar ve bir süre sonra Lihtenştayn topraklarına girer. Eli silahlı askerleri gören halk yine paniğe kapılır. İsviçre, izinsiz giriş nedeniyle Lihtenştayn hükümetinden bir kez daha özür diler.
4. 1904 Yaz Olimpiyatları
1904 Yaz Olimpiyatlar'nın erkekler maratonu, tarihin en tuhaf yarışlarından biridir. Maraton ciddi bir yarıştan çok, komedi gösterisi gibidir. Maratona katılan koşuculardan sadece birkaçı daha önceden koşma deneyimine sahipti ve kalanlar cidden büyük tuhaflıklara sahiptir. Yarışmaya katılan 10 Yunanlı daha önce hiç maraton koşmamıştır, Güney Afrika'nın Tsuana kabilesinden gelen iki kişi çıplak ayaklarla koşacaktır ve Kübalı bir postacı olan yarışmayı koşuya gündelik kıyafetlerle gelmiştir.
Maratonu komik yapan unsurlar bunlarla sınırlı değildir. Yarışı ilk tamamlayan kişi Amerikalı koşucu Fred Lorz olur. Görünüşe göre, Lorz 14 kilometre koştuktan sonra sonra yarışı bırakır ve bir arabaya otostop çekerek yola devam eder. Yarışın 30. kilometresinde bindiği araba bozulunca, kalan kısmı koşar. Yaptığı sahtekarlık ortaya çıkınca ömür boyu olimpiyatlardan men edilir.
Koşuyu ikinci tamamlayan ve birinci elendiği için şampiyon sayılan kişi Thomas Hicks olur. Bitiş çizgisine 16 kilometre kala neredeyse pes edecek duruma gelir, ama antrenörleri devam etmesi için onu motive eder. Yarışı bitirebilmesi için Hicks'e birkaç doz fare zehiri olarak kullanılan striknin verilir. Fakat yine de Hicks'in hiç hali kalmaz, bunun üzerine antrenörleri Hicks'i sırtlarına alır ve bitiş çizgisine taşır. Hicks o yarışmada altın madalyayı almasına rağmen, bir daha asla profesyonel olarak koşmaz.
Kübalı postacı Andarín Carvajal, yarışı sokak kıyafetleriyle koşar. 40 saattir yemek yemediği için ve yarış sırasında bir elma bahçesine dalar. Midesine kramp girmesine neden olan bazı çürük elmalar yese de, yarışmayı dördüncü olarak bitirir.
5. Dünyanın İlk Dalış Giysisi
John Lethbridge, ilk su altı dalgıç giysisinin mucididir. Lethbridge, Doğu Hindistan Şirketi için bir kurtarıcı olarak çalışırken bu fikri ortaya atar. Yaptığı dalış giysisinin tasarımı hava geçirmez meşe bir fıçıdan oluşuyordu. Fıçının boyu iki metreye yakındı ve fıçı bir ip yardımıyla suya bırakıldığında içindeki dalgıç yüzüstü yatmak zorunda kalıyordu. Fıçının yanlarına dalgıcın kollarını geçirebilmesi için yapılmış iki su geçirmez delik ve ön tarafına camlı bir panel konulmuştu. Lethbridge, giysiyle denemeler yaptığında dalgıçların bir seferde 21 metre derinlikte en az 30 dakika su altında kalabildiklerini görür. Dalgıç 30 dakikanın ardından sudan çıktıktan sonra, körüklü bir menfezden elbiseye temiz hava pompalanıyordu. İçerideki kullanılmış hava da, başka bir menfezden dışarı atılırdı.
Bu giysi çoğunlukla gemi enkazlarından malzeme kurtarmak için kullanılmıştır. Lethbridge, buluşunu kullanarak yaptığı ilk kurtarma operasyonu sırasında batmış bir gemiden 25 sandık gümüş ve 65 top çıkarmıştır.
6. 1920 Wall Street Terör Saldırısı
16 Eylül 1920, New York'taki Wall Street'te, beklenmedik bir olay meydana gelir. Kilise çanları öğlen 12'yi vurduğunda Tahlil Bürosu'nun önünde 100 kilo dinamit patlatılır. Yapılan incelemelerde dinamitin, bir süredir Tahlil Bürosu'nun önünde park edilmiş olan atlı bir vagonda olduğu tespit edilir.
Patlamadan sonra Wall Street bir finans bölgesinden çok bir savaş alanına benzer hale gelir. Sokaklar enkaz, kan ve kömürleşmiş cesetlerle kaplıdır. Patlama olay yerinde 30 kişiyi öldürmüştür. Olaydan yaralı kurtulan sekiz kişi de hastanede ölür. Patlama yüzünden yüzlerce kişi yaralanır ve birçoğunda ciddi yanıklar meydana gelir.
Saldırıdan bir gün sonra, posta çalışanları Wall Street'teki posta kutularına atılan el ilanlarını bulur. El ilanlarında: "Unutmayın, daha fazla tahammül etmeyeceğiz. Siyasi tutsakları serbest bırakın, yoksa hepiniz ölürsünüz. Amerikan Anarşist Savaşçıları." yazmaktadır. El ilanları ortaya çıkınca yetkililer derhal Luigi Galleani liderliğindeki hükümet karşıtı İtalyan anarşistlerinden oluşan bir çete olan Galleanistlerden şüphelenir, ancak Galleanistleri suçlamak için kanıt bulunamaz.
FBI sayısız ipucunu takip eder, ancak önemli bir bulguya ulaşamaz. Bombalamayla ilgili bilinen son soruşturma 1944'te gerçekleşir. FBI davayı yeniden açar ve patlamaya büyük olasılıkla "İtalyan anarşistleri veya İtalyan teröristleri"nin neden olduğu sonucuna varır. Bir Galleanist olan Mario Buda da olası bir şüpheli olarak kabul edilir, ancak hiçbir zaman suçlanmaz. Olayın üzerinden 101 yıl geçmesine rağmen saldırının sorumluluğunu üstlenen olmamıştır.
7. Fransız Kadınların Saçlarının Kazınması
İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransa'da düşmanla işbirliği yapmakla suçlanan kadınların saçları vahşice kazınır ve bu kadınlar herkesin içinde dövülür. Alman askerleriyle fiziksel ilişkileri olduğu bilinen kadınlar, alenen taciz edilir ve saçları kazınarak cezalandırılır.
Bir kadının en baştan çıkarıcı özelliği olduğu varsayılan kadınların saçlarını kazıma cezası İncil zamanlarına kadar uzanır. Bu, zina yapanlar için uygulanan yaygın bir cezaydı. 20. yüzyılda, düşmanla fiziksel ilişkisi olan veya fahişe olan kadınlarla alay etmek için yeniden ortaya çıkmıştır.
İkinci Dünya Savaşı sırasında bu aşağılama eylemi, Alman askerleriyle işbirliği yapmakla suçlanan Fransız kadınları üzerinde tekrardan uygulanır. Kadınların kafaları kazınır, bu halde sokaklarda dolaştırılır, siyah mürekkeple işaretlenir ve hatta yarı çıplak soyulurlar. En az 20.000 kadının bu muameleye maruz kaldığı tespit edilmiştir.
8. Muhammed Ali Cinnah'ın Sağlığının Hindistan'ı Bölmesi
Larry Collins ve Dominique Lapierre tarafından yazılan Freedom at Midnight, Hindistan'ın bölünmesini inceler. Onlara göre, "Hindistan'ın en sıkı korunan sırrı" bilinseydi, bölünme önlenebilirdi. Bu sır da, Cinnah'ın tüberküloz hastası olması ve bir ya da iki yıllık bir ömrünün kalmış olmasıydı.
Bölünmeye karşı çıkanlar, Cinnah'ın yaklaşan ölümünün bilgisine sahip olsaydı, Cinnah karar veremeyecek kadar hasta olana veya vefat edene kadar süreci durduracaklardı. Cinnah bunu biliyordu ve bu yüzden sırrını iyi saklamıştır. Cinnah, Pakistan'ın kuruluşundan 11 ay sonra ölmüştür.
9. Akustik Kediler
CIA'in Merkezi İstihbarat Teşkilatı Bilim ve Teknoloji Şube Müdürlüğü Akustik Kediler isimli bir proje başlatır. Projenin amacı, Kremlin ve Sovyet elçiliklerinde casusluk yapmak için kedileri kullanmaktır. Prosedür, kedinin kulak kanalına bir mikrofon, kafatasının tabanına küçük bir radyo vericisi ve kürküne ince bir tel yerleştirerek gerçekleşiyordu. Kedi üstündeki bu ekipman sayesinde, çevresindeki sesleri kaydedebiliyor ve iletebiliyordu.
Akustik Kediler Projesi'nin ilk olarak, parkta konuşan iki adamı dinlemeye çalışarak denenmiştir. Kedi adamların yakınında serbest bırakılır, ancak kediye bir taksi çarpar ve onu öldürür. 2013 yılında, CIA'in teknik şubesinin eski bir yöneticisi olan Robert Wallace, kedilerin eğitimindeki zorluklar nedeniyle projenin iptal edildiğini açıklar.
Proje başarısız olarak kabul edilir ve 1967'de sonlandırılır. Eski bir CIA görevlisi olan Victor Marchetti, projenin yaklaşık 20 milyon dolara mal olduğunu söyler.
10. 9 Cesur Öğrenci
Amerika'daki okulların çoğu, siyahi öğrencilerin tamamen beyazların olduğu okullara gitmesine izin vermeyen bir yasayı uyguluyordu. Yüksek Mahkeme 1954'te tüm okullardan ayrımcılığı kaldırmasını isteyen bir yasa çıkarır. Little Rock Merkez Lisesi, yasaya uymayı kabul eder ve 1957'de siyahi öğrencilerin de okula kayıt yaptırabileceklerini açıklar.
Bunun üzerine dokuz siyahi öğrenci tamamen beyaz öğrencilerin olduğu bu okula kayıt yaptırır. Siyahilerin okula kabul edildiği haberi çıkınca, halk isyan eder ve protestolar başlar. Vali Orval Faubus, öğrencilerin okul kampüsüne girmesini fiziksel olarak engellemek için Arkansas Ulusal Muhafızlarını görevlendirir. Dokuz öğrenciden biri olan Elizabeth Eckford daha sonra olayla ilgili şu söyleri söyler: "Daha da yaklaştılar. Biri bağırmaya başladı. Kalabalığın içinde dostane bir yüz görmeye çalıştım - belki bize yardım edebilecek birini. Yaşlı bir kadının yüzüne baktım ve nazik bir yüz gibiydi, ama ona tekrar baktığımda yüzüme tükürdü."
Halk bu öğrencilere o kadar düşman olur ki, Başkan Eisenhower öğrencilerin güvenliklerini sağlamak için federal birlikler göndermek zorunda kalır. Birleşik Devletler Ordusunun 101. Hava İndirme Tümeni'nden 1200 askerin dokuz öğrenciye eşlik etmesi emredilir. Sözlü ve fiziksel tacizin ortasında, dokuz öğrenci Eylül 1957'nin sonlarına doğru okula girmeyi başarır.
Little Rock Dokuzlusu olarak isim yapan bu öğrenciler okula girmelerine rağmen, okul yılları boyunca diğer beyaz öğrencilerin tacizlerine maruz kalırlar, ancak hiçbiri okula gitmekten vazgeçmez. 1999 yılında, dokuz öğrencinin her birine o zamanki ABD Başkanı Bill Clinton tarafından Kongre Altın Madalyası verilir.