Olaya göre değişir. Son zamanlarda çok güzel bir örneğini yaşadık aslında bunun.
Bundan birkaç gün önce Kayseri'de yanında kız arkadaşı olan bir çocuğun sırf giyimine bakarak "Sen LGBT'li misin?" diyerek önünü kestiler ve çocuğu darp ettiler. Aradan 1-2 gün geçtikten sonra da yol kesen dızoyu dövdüler ve özür videosu çektirdiler. Video'nun sonunda "Sen erkek misin? Delikanlı mısın?" diye sorduklarında bir tokat daha yememek için "Değilim" cevabını veriyordu keko. Ne yalan söyleyeyim, içimin yağları eridi zira çocuğu darp eden dızolar hakkında hiçbir adli işlem yapılmamıştı.
Hal böyleyken, öncelikle adaletin tam olarak ne olduğunu anlamamız gerekiyor. Bana sorarsanız, haddine düşmeden başka insanların hayatına müdahale etmesine rağmen hiçbir şekilde adli soruşturma geçirmeyen insanların da hayatlarına müdahale edilmesi doğru bir adalettir. Çok gurur duyduğu erkekliğiyle ona buna sataşıp kendinden güçsüzleri ezerek egosunu tatmin eden dızolara erkekliklerini sorgulatmak muhteşem bir adalet bana kalırsa. Kadınların yaşam standartlarını kendine dert edinmiş davarları başka türlü nasıl eğitebiliriz? Bu tip insanları ancak ve ancak cezalandırma yöntemiyle eğitebilirsiniz fakat devlet üzerine düşen görevi yapmazsa o devletin içinden bir tane Batman çıkar.
Bu tartışma konusu "Hoşgörü Paradoksu"na kadar gidebilir. İnsanlara göstereceğimiz hoşgörünün sınırlarını nereye kadar genişletmeliyiz? Sınırımız ne olmalı? Başkalarının özgürlüklerini kendisine dert edinerek onlara fiziksel ve psikolojik zarar veren yaratıkları da hoşgörü sınırlarına dahil edecek miyiz? Bakınız Fransız İhtilalinin önderlerinden biri olan Louis de Saint-Just ne demiş? "Pas de liberté pour les ennemis de la liberté." Yani, "Özgürlük düşmanları için özgürlük yok."
Sen başka insanların özgürlüklerine düşmanlık besliyorsan, o insanlarda senin özgürlüklerine düşman olur. Çünkü adaleti sağlaması gereken otorite adalet terazisini dengeleyemiyor.