Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

[Spoiler] Zaman Çarkı (Wheel of Time)

Arada seriden sevdiğim bazı bölümleri paylaşıyorum biliyorsunuz. Bugün paylaşacağım bölüm de Aviendha-Elayne birincil(kız) kardeş seremonisi.
Monaelle vakarla başını sallayarak onaylayınca Amys Elayne ile Aviendha’nın diğer yanında, iki adım uzakta dizleri üzerine çöktü ve topuklarının üzerine yerleşti. Shyanda ve gri saçlı Bilge iki yanına diz çöktüler ve aniden Elayne, Aviendha ve Amys dışında odadaki tüm kadınlar Güç parıltısına sarındılar.
Elayne derin bir nefes aldı, Aviendha’nın da aynı şeyi yaptığını gördü. Zaman zaman Bilgeler arasında bir bilezik şıngırdıyordu ve nefesler ile uzak, solgun gök gürültüleri dışındaki tek ses buydu. Monaelle’in konuşması şoke edici geldi.

“İkiniz de söylendiği gibi yapacaksınız. Tereddüde düşerseniz ya da sorgularsanız, adanmışlığınız yeterince güçlü değil demektir. Sizi gönderirim ve hepsi bu olur; sonsuza dek. Sorular soracağım ve dürüstçe yanıt vereceksiniz. Yanıt vermeyi reddederseniz gönderileceksiniz. Burada yalan söylediğinizi düşünen herhangi biri çıkarsa, gönderileceksiniz. Dilediğiniz an, kendiliğinizden vazgeçebilirsiniz, elbette. Bu da sonsuza dek her şeyin sonu demektir. Burada ikinci fırsatlar yoktur. Şimdi. Birincil-kardeşiniz olmasını istediğiniz kadının en iyi özelliği hangisi?”

Elayne bu soruyu beklemişti. Ona söylenen şeylerden biriydi. Bir sürü erdem arasından birini seçmek kolay değildi, ama yanıtı hazırdı. Konuştuğu zaman saidar akışları aniden onu ve Aviendha’yı birbirlerine bağladı ve ağzından ses çıkmadı, Aviendha’nınkinden de. Zihninin bir kısmı düşünmeden örgüleri bir kenara kaldırdı; şimdi bile, öğrenmeye çalışmak gözlerinin rengi gibi, onun bir parçasıydı. Dudaklarını kapadığı zaman örgüler kayboldu.

“Aviendha kendine çok güveniyor, çok gururlu. Başkalarının onun ne yapması, nasıl olması gerektiği konusundaki düşüncelerine aldırmıyor; o kendisi nasıl olmak istiyorsa öyle,” dediğini duydu Elayne kendi sesinin. Aynı anda Aviendha’nın sözleri işitilir oldu. “Elayne ağzı kuruyacak kadar korktuğu zaman bile, iradesi bükülmüyor. O tanıdığım herkesten daha cesur.”

Elayne arkadaşına bakakaldı. Aviendha onun cesur olduğunu mu düşünüyordu? Işık, korkak sayılmazdı, ama cesur? Tuhaf bir şekilde Aviendha ona inanmazlık içinde bakıyordu.

“Cesaret bir kuyudur,” dedi Viendre Elayne’in kulağına, “bazılarında derin, diğerlerinde sığdır. Derin de olsa sığ da, eninde sonunda kuyular kurur. Daha sonra yeniden dolacak olsalar da. Yüzleşemeyeceğin şeyle yüzleşeceksin. Yüreğin pelteye dönüşecek, övündüğün cesaretin seni tozların içinde ağlamaya bırakacak. O gün gelecek.” Orada olup, o günün geldiğinde görmek istermiş gibi konuşmuştu. Elayne sertçe başını salladı. Yüreğinin pelteye dönüşmesi meselesini biliyordu; onunla her gün mücadele ediyordu sanki.

Tamela, Aviendha ile konuşuyordu ve sesinde Viendre’ninkindeki kadar büyük bir tatmin vardı. “Ji’e’toh seni çelik bantlar gibi bağlıyor. Ji için, senden tam olarak ne bekleniyorsa kendin öyle yapıyorsun. Son kılına kadar. Toh için, gerekirse kendini küçük düşüreceksin ve karnın üzerinde sürüneceksin. Çünkü herkesin senin hakkında ne düşündüğüne, iliklerine dek aldırıyorsun.”

Elayne inleyecekti neredeyse. Bu çok haşindi, haksızlıktı. Ji’e’toh hakkında bir şeyler biliyordu, ama Aviendha öyle biri değildi. Ama Aviendha, tıpkı kendisinin yaptığı gibi, başını sallıyordu. Zaten bildiği bir şeyi sabırsızlıkla kabullenirmiş gibi.

“Bir birincil-kardeşte sevilecek iyi özellikler,” dedi Monaelle, şalını dirseklerine indirerek, “ama ondaki en kötü özellik ne?”

Elayne buz gibi dizleri üzerinde kıpırdandı, konuşmadan önce dudaklarını yaladı. Bundan korkuyordu. Yalnızca Monaelle’in uyarısı yüzünden değil. Aviendha doğruyu söylemeleri gerektiğini söylemişti. Mutlaka, yoksa kardeşliğin ne anlamı kalırdı? Yine, sözlerini bitirene dek örgüler sözcüklerini tutsak etti.

“Aviendha...” dedi Elayne’in sesi aniden, tereddütle. “O... o her zaman tek yanıtın şiddet olduğunu düşünüyor. Zaman zaman kemerindeki bıçağın ötesini düşünmüyor. Zaman zaman, bir türlü büyümeyen bir oğlan çocuğu gibi oluyor!”

“Elayne...” diye başladı Aviendha’nın sesi, sonra yutkundu ve çabuk çabuk devam etti. “O güzel olduğunu, bunun erkekler karşısında ona nasıl bir güç verdiğini biliyor. Bazen göğsünün yarısını açık, havada teşhir ediyor ve erkekler onun istediği şeyi yapsın diye gülümsüyor.”

Elayne’in ağzı açık kaldı. Aviendha onun hakkında böyle mi düşünüyordu? Hafifeteğin tekiymiş gibi konuşmuştu! Aviendha kaşlarını çatmış, ağzını aralamıştı, ama Tamela omuzlarına tekrar bastırdı ve konuşmaya başladı.

“Erkeklerin senin yüzüne onayla bakmadığını mı düşünüyorsun?” Bilge’nin sesinde bir keskinlik vardı; onun yüzü hakkında söylenebilecek en iyi şey, güçlü olduğuydu. “Ter çadırında senin göğüslerine bakmıyorlar mı? Kalçalarını seyretmiyorlar mı? Sen güzelsin ve bunu biliyorsun. İnkâr edersen, kendini inkâr etmiş olursun! Erkeklerin bakışlarından zevk aldın ve onlara gülümsedin. Savlarına daha büyük ağırlık kazandırmak için bir erkeğe hiç mi gülümsemeyeceksin ya da savlarındaki zayıflığa dikkat etmesin diye hiç mi koluna dokunmayacaksın? Bunları yapacaksın ve bu yüzden daha düşük sayılmayacaksın.”

Aviendha’nın yanakları kızardı, ama Elayne de Viendre’yi dinlemek zorunda kalıyordu. Ve kendi kızaran yüzü ile mücadele ediyordu. “Sende şiddet var. İnkâr edersen kendini inkâr etmiş olursun. Hiç mi öfkelenip vurmadın? Hiç mi kan çıkarmadın? Hiç mi kan çıkarmayı dilemedin? Başka yol düşünmeden? Hiç düşünmeden? Nefes aldığın sürece, bu bir parçan olacak.” Elayne Taim’i ve başka zamanları düşündü ve yüzü fırın gibi oldu.
Bu sefer birden fazla karşılık vardı.

“Kolların zayıflayacak,” diyordu Tamela, Aviendha’ya. “Bacakların gerginliğini kaybedecek. Hançerini elinden bir çocuk bile alabiliyor olacak. O zaman beceri ve şiddet ne işine yarayacak? Asıl silahlar yürek ve zihindir. Ama Kızken mızrak kullanmayı bir günde mi öğrendin? Yüreğini ve zihnini hemen bilemezsen, yaşlanacaksın ve çocuklar aklını karıştıracak. Klan şefleri kedi beşiği oynaman için seni köşeye oturtacak ve konuştuğun zaman, hepsi yalnızca rüzgârı duyacak. Fırsatın varken kulak ver.”

“Güzellik uçar gider,” diye devam etti Viendre, Elayne’e hitaben. “Seneler memelerini sarkıtacak, etini gevşetecek, derini köseleye çevirecek. Yüzünü görünce gülümseyen erkekler seninle, bir başka erkekmişsin gibi konuşacak. Kocan her zaman seni ilk gördüğü gibi hatırlayabilir, ama başka hiçbir erkek seni düşlemeyecek. Artık sen olmayacak mısın? Vücudun giysiden başka bir şey değil. Etin kuruyacak, ama sen yürek ve zihinsin ve onlar değişmez, ancak güçlenir.”

Elayne başını iki yana salladı. İnkârla değil. Aslında değil. Ama yaşlanmak hakkında hiç düşünmemişti. Özellikle de Kule’ye girdiğinden beri. Seneler çok yaşlı Aes Sedailere bile hafifçe dokunurdu. Ama ya Kandaşlar kadar uzun yaşarsa? Bu Aes Sedai olmaktan vazgeçmek demekti, elbette, ama ya yaşarsa? Kandaşların yüzlerinin kırışması çok uzun sürüyordu, ama sonunda kırışıyorlardı. Aviendha ne düşünüyordu? Diz çöktüğü yerde... asık suratlı görünüyordu.

“Birincil-kardeş olarak istediğiniz kadının en çocuksu özelliği ne?” dedi Monaelle.
Bu en kolayıydı, rahatsız edici değildi. Elayne konuşurken gülümsedi bile. Aviendha sırıtarak karşılık verdi. Yine örgüler sözlerini aldılar ve birlikte salıverdiler. Seslerinde kahkaha vardı.

“Aviendha ona yüzme öğretmeme izin vermiyor. Denedim. Bir küvet dolusu sudan daha fazlasının içine girmek dışında hiçbir şeyden korkmuyor.”

“Elayne annesinin gözünden kaçan bir çocuk gibi, avuç avuç şeker yutuyor. Bu şekilde devam ederse, yaşlanmadan önce domuz gibi şişmanlayacak.”

Elayne irkildi. Avuç avuç mu? Avuç avuç! Zaman zaman bir tadımlık alıyordu, o kadar. Yalnızca zaman zaman. Şişman? Aviendha neden dik dik ona bakıyordu? Diz boyu sudan daha derinine adım atmayı reddetmek gerçekten çocuksuydu.
Monaelle bir elini ağzına kapatarak hafifçe öksürdü, ama Elayne kadının gülümsediğini saklamaya çalıştığını düşündü. Ayaktaki Bilgelerden bazıları açık açık güldü. Aviendha’nın aptallığına mı? Yoksa onun... avuç avuç şeker yemesine mi
Monaelle vakarını kazandı, yere yayılmış eteklerini düzeltti, ama yine de sesinde bir eğlenti tınısı vardı. “Birincil-kardeş olarak istediğiniz kadının en çok nesini kıskanıyorsunuz?

Belki, gerçeği istemelerine rağmen Elayne kaçamaklı yanıt verirdi. Bu konuda düşünmesi söylenir söylenmez gerçek fırlayıvermişti, ama daha küçük, ikisi için de daha utanç verici bir şey bulmuştu, geçerli sayılabilecek bir şey. Ama şu, erkeklere gülümsediği ve göğsünü sergilediği hakkındaki yorum vardı. Belki gülümsüyordu, ama Aviendha üzerinde tek dikiş olmadan kıpkırmızı kesilmiş uşakların önünde yürüyordu ve onları görmüyordu bile! Demek avuç avuç şeker yutuyordu, öyle mi? Demek şişmanlayacaktı? Örgüler sözcüklerini tutar, Aviendha’nın ağzı sert bir sessizlik içinde oynarken acı gerçeği söyledi, sonra söyledikleri sözler salıverildi.

“Aviendha âşık olduğum adamın kollarında yattı. Ben hiç yatmadım; hiç yatmayabilirim ve bu yüzden ağlayabilirim!”
“Elayne, Rand al’Thor’un... Rand’ın aşkına sahip. Onun beni sevmesi için yüreğim toza dönüyor, ama hiç sevecek mi, bilmiyorum.”

Elayne, Aviendha’nın okunamaz yüzüne baktı. Rand yüzünden onu mu kıskanıyordu? Adam Elayne Trakand’dan, uyuzluymuş gibi kaçarken? Daha fazlasını düşünmek için zaman bulamadı.

“Ona avucunla tüm gücünle vur,” dedi Tamela, Aviendha’ya; Aviendha’nın omuzlarını bırakarak.
Viendre, Elayne’in omuzlarını hafifçe sıktı. “Kendini savunma.” Bundan hiç bahsetmemişlerdi! Kuşkusuz Aviendha asla...

Elayne gözlerini kırpıştırarak buz gibi seramiklerden doğruldu. Tereddütle yanağını yokladı ve irkildi. Günün geri kalanı boyunca yanağında bir el izi ile dolaşacaktı. Kadın o kadar da hızlı vurmak zorunda değildi.

Herkes Elayne yine diz çökene kadar bekledi, sonra Viendre yaklaştı. “Avucunla tüm gücünle vur.”

Eh, o Aviendha’yı kulağının üzerine devirmeyecekti. Hiç de yapmayacaktı –Şiddetli tokadı Aviendha’yı yana devirdi, göğsü üzerinde neredeyse Monaelle’e kadar kaymasına sebep oldu. Elayne’in avucu yanağı kadar yanıyordu.
Aviendha doğrulur gibi oldu, başını iki yana salladı, sonra eski yerine döndü. Ve Tamela, “Diğer elinle de vur,” dedi.
Bu sefer Elayne buz gibi seramikler üzerinde, ta Amys’e kadar kaydı. Kulakları çınlıyor, iki yanağı da yanıyordu. Ve Aviendha’nın önünde dizleri üzerinde doğrulduğu zaman, Viendre ona vurmasını söylediği zaman, tüm vücudundan güç alarak vurdu, öyle ki Aviendha yere devrildiğinde kendisi de onun üzerine devrilecekti neredeyse.

“Şimdi gidebilirsiniz,” dedi Monaelle.
Elayne bakışlarını Bilge’ye çevirdi. Dizleri üzerinde doğrulmakta olan Aviendha taş gibi katılaştı.

“Gitmek istiyorsanız,” diye devam etti Monaelle. “Erkeklerin çoğu, daha önce olmasa bile bu noktada giderler. Pek çok kadın da öyle. Ama hâlâ birbirinizi devam edecek kadar çok seviyorsanız, o zaman kucaklaşın.”
Elayne kendini Aviendha’ya doğru fırlattı ve onu neredeyse geriye devirecek bir hararetle karşılandı. Birbirlerine sarıldılar. Elayne gözlerinden yaşlar aktığını hissetti ve Aviendha’nın da ağladığını fark etti.

“Özür dilerim,” diye fısıldadı Elayne hararetle. “Özür dilerim, Aviendha.”
“Beni affet,” diye fısıldayarak karşılık verdi Aviendha. “Beni affet.”

Monaelle tepelerine dikilmişti. “Yine birbirinize öfkeleneceksiniz, sert sözler söyleyeceksiniz, ama birbirinize vurduğunuzu her zaman hatırlayacaksınız. Hem de, sırf size vurmanız söylendiği için. Bırakın o tokatlar, atmak istediğiniz tüm tokatların yerine geçsin. Birbirinize karşı toh’unuz var, geri ödeyemeyeceğiniz ve ödemeye çalışmayacağınız toh, çünkü her kadın her zaman birincil-kardeşine borçludur. Yine doğacaksınız.”

Odadaki saidar hissi değişiyordu, ama Elayne’in aklına bakmak gelseydi bile, nasıl değiştiğini görme fırsatı bulamazdı. Lambalar söndürülmüş gibi, aydınlık azaldı. Aviendha’nın onu kucakladığına dair his azaldı. Ses azaldı. İşittiği son şey Monaelle’in sesiydi. “Yine doğacaksınız.” Her şey soldu. Elayne soldu. Var olmaktan vazgeçti.
Bir tür farkındalık vardı. Kendini bir kişi olarak düşünmüyordu, hiç düşünmüyordu, ama farkındaydı. Sesin farkında. Çevresinde akışkan bir hışırtı. Boğuk gurultular ve gürlemeler. Ve düzenli bir gümleme. Her şeyden çok bu. Güm-güm. Güm-güm. Tatmin nedir bilmiyordu, ama tatmin hissediyordu. Güm-güm.
Zaman. Zaman nedir bilmiyordu, ama Çağlar geçiyordu. İçinde bir ses vardı, kendisi olan bir ses. Güm-güm. Diğeri ile aynı ses, aynı ritim. Güm-güm. Ve yakında, bir başka yerden. Güm-güm. Bir başkası. Güm-güm. Kendisininkiyle aynı ses, aynı tempo. Bir başkası değil. Aynıydılar, birdiler. Güm-güm.

O zonklama ile bir sonsuzluk geçti, var olan tüm zaman. Kendisi olan diğerine dokundu. Hissedebiliyordu. Güm-güm. Hareket etti; o ve kendisi olan diğeri birbirlerine sürtünerek kıvrandılar, kolları ve bacakları birbirine dolaştı, bazen uzaklaştılar, ama her seferinde bir araya geldiler. Güm-güm. Bazen karanlığın içinde ışık oluyordu; görülmeyecek kadar loş, ama karanlıktan başka hiçbir şey tanımamış biri için parlak. Güm-güm. Gözlerini açtı, kendisi olan diğerinin gözlerine baktı ve tatmin içinde yine gözlerini kapadı. Güm-güm.
Ani bir değişim, değişim nedir bilmeyen biri için şoke edici. Baskı. Güm-güm güm-güm. O rahatlatıcı nabız hızlanmıştı. Sancılı bir baskı. Yine. Yine. Güçlenerek. Güm-güm güm-güm! Güm-güm güm-güm!
Aniden, o olan diğeri... kayboldu. Yalnızdı. Korku nedir bilmiyordu, ama korkuyordu, yalnızdı. Güm-güm güm-güm! Baskı! Öncekinden çok daha fazla! Onu sıkıyor, eziyordu. Çığlık atmayı bilse, çığlığın ne olduğunu bilse, çığlık atardı.

Ve sonra kör edici, dönen desenlerle dolu bir ışık. Ağırlığı vardı; daha önce ağırlık nedir bilmiyordu. Karnında keskin bir acı hissetti. Bir şey ayağını gıdıkladı. Bir şey sırtını gıdıkladı. Başta feryadın kendinden geldiğini fark etmedi. Zayıfça tekmeledi, nasıl hareket edeceğini bilmeyen kollarını ve bacaklarını salladı. Kaldırıldı; yumuşak, ama o olan diğeri, kaybolan diğeri dışında daha önce tanıdığı her şeyden daha sert bir şeye yatırıldı. Güm-güm güm-güm. Ses. Aynı ses, aynı tempo. Fark edilmeyen bir yalnızlık hüküm sürüyordu, ama tatmin de vardı.

Hafızası ağır ağır dönmeye başladı. Başını bir göğüsten kaldırdı ve Amys’in yüzüne baktı. Evet, Amys. Ter içindeydi, bitkindi, ama gülümsüyordu. Ve o Elayne’di; evet, Elayne Trakand. Ama artık onda daha fazlası vardı. Muhafız bağı gibi değil, ama bir açıdan onun gibi. Daha hafif, ama daha muhteşem. Kararsızca sallanan bir boyun üzerinde, yavaşça başını kaldırdı, Amys’in diğer göğsünde yatan, o olan diğerine dönüp baktı. Aviendha’ya baktı. Aviendha’nın saçları keçeleşmişti, yüzü ve bedeni terle parlıyordu. Coşkuyla gülümsüyordu. Gülerek, ağlayarak birbirlerine sarıldılar ve hiç bırakmaya niyetleri yokmuş gibi tutundular.
“Bu kızım Aviendha,” dedi Amys, “ve bu kızım Elayne, aynı gün, aynı saat içinde doğdular. Her zaman birbirlerini korusunlar, destek olsunlar, sevsinler.” Bitkinlik içinde, yumuşak bir sesle, sevgiyle güldü. “Ve artık biri bize giysilerimizi getirsin, yoksa yeni kızlarım ve ben donup öleceğiz.”
O anda Elayne donup ölse de aldırmıyordu. Kahkahalar ve gözyaşları içinde Aviendha’ya sarılıyordu. Kız kardeşini bulmuştu. Işık, kız kardeşini bulmuştu!
“Yine birbirinize öfkeleneceksiniz, sert sözler söyleyeceksiniz, ama birbirinize vurduğunuzu her zaman hatırlayacaksınız. Hem de, sırf size vurmanız söylendiği için. Bırakın o tokatlar, atmak istediğiniz tüm tokatların yerine geçsin. Birbirinize karşı toh’unuz var, geri ödeyemeyeceğiniz ve ödemeye çalışmayacağınız toh, çünkü her kadın her zaman birincil-kardeşine borçludur. ”

Bir de geçen haftalarda redditte gezinirken Kışın Yüreği kitabında geçen ve dikkatli okumadığım için yakalayamadığım bir ayrıntıya rastladım. En az Fırtına Yükseliyor (12. Kitap) okumayan açmasın.
Verin Mathwin'in ikili oynayan bir Kara Ajah olması ile alakalı yazılar okuyordum. Verin'in Cadsuane'i öldürmesine ramak kalmış.

Kışın Yüreği 13. Bölüm

-----Koridor kapısı açıldı ve Verin ile Sorilea içeri girdi. Köselemsi, beyaz saçlı Aiel kadın Verin’e bir şey verdi ve Kahverengi Aes Sedai onu kemer kesesine tıktı. Verin sade, bronz rengi elbisesinin üzerine çiçekli bir broş takmıştı; Büyük Yılan yüzüğü dışında Cadsuane’in kadının üzerinde gördüğü ilk mücevher.
“Bu uyumana yardım eder,” dedi Sorilea, “ama unutma, suya üç damla, şaraba bir damla, daha fazla değil. Biraz daha fazla koyarsan, bir gün, hatta daha fazla uyuyabilirsin. Çok daha koyarsan, uyanmayabilirsin. Seni uyaracak tadı yoktur, bu yüzden dikkatli olmalısın.”-----

Aynı kitap 25. Bölüm
Cadsuane nakış çemberini kucağına bıraktı ve arkasına yaslandı. “Biraz çay yapar mısın, Verin?”
Verin elinde olmadan hafifçe irkildi. Kadın bir kez bile ondan yana bakmamıştı. “Elbette, Cadsuane.” Yan masalardan birinin üzerinde, dört ayaklı bir dayanakta bol işlemeli bir gümüş çaydanlık duruyordu ve neyse ki hâlâ sıcaktı. “Alanna’nın gitmesine izin vermek akıllıca mıydı?” diye sordu.
“Oğlanın bilmesi gerektiğinden daha fazlasını öğrenmesine izin vermeden durduramazdım onu, değil mi?” diye yanıt verdi Cadsuane kuru kuru.
Verin acele etmeden çaydanlığı eğip ince, mavi bir porselen fincanı doldurdu. Deniz Halkı porseleni değildi, ama yine de inceydi. “Onun neden başka yere gitmeyip Far Madding’e geldiğine dair bir fikrin var mı? Oraya buraya sıçramayı bırakmasının sebebinin burada olması olabileceğini duyduğumda neredeyse dilimi yutacaktım. Tehlikeli bir şeyse, belki onu durdurmayı denemeliyiz.”
“Verin, canı ne isterse onu yapabilir, her şeyi. Tarmon Gai’don’a kadar yaşadığı sürece. Ve benim ona bir kez daha gülmeyi ve ağlamayı öğretmeme yetecek kadar yanında kalabildiğim sürece.” Gözlerini kapattı, parmak uçları ile şakaklarını ovaladı ve içini çekti. “Taşa dönüşüyor Verin ve insan olduğunu yeniden öğrenmezse Son Savaş’ı kazanması kaybetmesinden çok da iyi olmayabilir. Genç Min ona, bana ihtiyacı olduğunu söyledi; kuşku uyandırmadan bu kadarını ağzından aldım. Ama onun bana gelmesini beklemeliyim. Alanna ve diğerlerini nasıl hiçe saydığını gördün. Kendisi istese bile öğretmek yeterince zor olacak. Rehberliğe direniyor, her şeyi kendi başına yapması ve öğrenmesi gerektiğini düşünüyor ve bunun için çalışmasını sağlamazsam, hiç öğrenmez.” Ellerini kucağındaki nakış çemberinin üzerine bıraktı. “Bu gece sırlarımı açma eğilimindeydim. Benim için sıradışı. O çayı doldurmayı bitirirsen, biraz daha sır açabilirim.”
“Ah, evet; elbette.” Verin telaşla ikinci bir fincan doldurdu, küçük şişeyi açmadan kesesine gizledi. Sonunda Cadsuane'den emin olmak güzeldi. “Bal ister misin?” diye sordu şaşkın bir sesle. “Bir türlü aklımda kalmıyor.”

Cadsuane'in o anda Verin'e açılması hayatını kurtarmış, Verin Rand için az daha Cadsuane'i öldürüyormuş. Hatırlarsanız 11. kitapta da Cadsuane'den emin oldum, diğer Aes Sedailere karşı dikkatli ol tarzı bir tavsiye veriyordu Verin Rand'a yazdığı mektupta.
 
Arada seriden sevdiğim bazı bölümleri paylaşıyorum biliyorsunuz. Bugün paylaşacağım bölüm de Aviendha-Elayne birincil(kız) kardeş seremonisi.
Monaelle vakarla başını sallayarak onaylayınca Amys Elayne ile Aviendha’nın diğer yanında, iki adım uzakta dizleri üzerine çöktü ve topuklarının üzerine yerleşti. Shyanda ve gri saçlı Bilge iki yanına diz çöktüler ve aniden Elayne, Aviendha ve Amys dışında odadaki tüm kadınlar Güç parıltısına sarındılar.
Elayne derin bir nefes aldı, Aviendha’nın da aynı şeyi yaptığını gördü. Zaman zaman Bilgeler arasında bir bilezik şıngırdıyordu ve nefesler ile uzak, solgun gök gürültüleri dışındaki tek ses buydu. Monaelle’in konuşması şoke edici geldi.

“İkiniz de söylendiği gibi yapacaksınız. Tereddüde düşerseniz ya da sorgularsanız, adanmışlığınız yeterince güçlü değil demektir. Sizi gönderirim ve hepsi bu olur; sonsuza dek. Sorular soracağım ve dürüstçe yanıt vereceksiniz. Yanıt vermeyi reddederseniz gönderileceksiniz. Burada yalan söylediğinizi düşünen herhangi biri çıkarsa, gönderileceksiniz. Dilediğiniz an, kendiliğinizden vazgeçebilirsiniz, elbette. Bu da sonsuza dek her şeyin sonu demektir. Burada ikinci fırsatlar yoktur. Şimdi. Birincil-kardeşiniz olmasını istediğiniz kadının en iyi özelliği hangisi?”

Elayne bu soruyu beklemişti. Ona söylenen şeylerden biriydi. Bir sürü erdem arasından birini seçmek kolay değildi, ama yanıtı hazırdı. Konuştuğu zaman saidar akışları aniden onu ve Aviendha’yı birbirlerine bağladı ve ağzından ses çıkmadı, Aviendha’nınkinden de. Zihninin bir kısmı düşünmeden örgüleri bir kenara kaldırdı; şimdi bile, öğrenmeye çalışmak gözlerinin rengi gibi, onun bir parçasıydı. Dudaklarını kapadığı zaman örgüler kayboldu.

“Aviendha kendine çok güveniyor, çok gururlu. Başkalarının onun ne yapması, nasıl olması gerektiği konusundaki düşüncelerine aldırmıyor; o kendisi nasıl olmak istiyorsa öyle,” dediğini duydu Elayne kendi sesinin. Aynı anda Aviendha’nın sözleri işitilir oldu. “Elayne ağzı kuruyacak kadar korktuğu zaman bile, iradesi bükülmüyor. O tanıdığım herkesten daha cesur.”

Elayne arkadaşına bakakaldı. Aviendha onun cesur olduğunu mu düşünüyordu? Işık, korkak sayılmazdı, ama cesur? Tuhaf bir şekilde Aviendha ona inanmazlık içinde bakıyordu.

“Cesaret bir kuyudur,” dedi Viendre Elayne’in kulağına, “bazılarında derin, diğerlerinde sığdır. Derin de olsa sığ da, eninde sonunda kuyular kurur. Daha sonra yeniden dolacak olsalar da. Yüzleşemeyeceğin şeyle yüzleşeceksin. Yüreğin pelteye dönüşecek, övündüğün cesaretin seni tozların içinde ağlamaya bırakacak. O gün gelecek.” Orada olup, o günün geldiğinde görmek istermiş gibi konuşmuştu. Elayne sertçe başını salladı. Yüreğinin pelteye dönüşmesi meselesini biliyordu; onunla her gün mücadele ediyordu sanki.

Tamela, Aviendha ile konuşuyordu ve sesinde Viendre’ninkindeki kadar büyük bir tatmin vardı. “Ji’e’toh seni çelik bantlar gibi bağlıyor. Ji için, senden tam olarak ne bekleniyorsa kendin öyle yapıyorsun. Son kılına kadar. Toh için, gerekirse kendini küçük düşüreceksin ve karnın üzerinde sürüneceksin. Çünkü herkesin senin hakkında ne düşündüğüne, iliklerine dek aldırıyorsun.”

Elayne inleyecekti neredeyse. Bu çok haşindi, haksızlıktı. Ji’e’toh hakkında bir şeyler biliyordu, ama Aviendha öyle biri değildi. Ama Aviendha, tıpkı kendisinin yaptığı gibi, başını sallıyordu. Zaten bildiği bir şeyi sabırsızlıkla kabullenirmiş gibi.

“Bir birincil-kardeşte sevilecek iyi özellikler,” dedi Monaelle, şalını dirseklerine indirerek, “ama ondaki en kötü özellik ne?”

Elayne buz gibi dizleri üzerinde kıpırdandı, konuşmadan önce dudaklarını yaladı. Bundan korkuyordu. Yalnızca Monaelle’in uyarısı yüzünden değil. Aviendha doğruyu söylemeleri gerektiğini söylemişti. Mutlaka, yoksa kardeşliğin ne anlamı kalırdı? Yine, sözlerini bitirene dek örgüler sözcüklerini tutsak etti.

“Aviendha...” dedi Elayne’in sesi aniden, tereddütle. “O... o her zaman tek yanıtın şiddet olduğunu düşünüyor. Zaman zaman kemerindeki bıçağın ötesini düşünmüyor. Zaman zaman, bir türlü büyümeyen bir oğlan çocuğu gibi oluyor!”

“Elayne...” diye başladı Aviendha’nın sesi, sonra yutkundu ve çabuk çabuk devam etti. “O güzel olduğunu, bunun erkekler karşısında ona nasıl bir güç verdiğini biliyor. Bazen göğsünün yarısını açık, havada teşhir ediyor ve erkekler onun istediği şeyi yapsın diye gülümsüyor.”

Elayne’in ağzı açık kaldı. Aviendha onun hakkında böyle mi düşünüyordu? Hafifeteğin tekiymiş gibi konuşmuştu! Aviendha kaşlarını çatmış, ağzını aralamıştı, ama Tamela omuzlarına tekrar bastırdı ve konuşmaya başladı.

“Erkeklerin senin yüzüne onayla bakmadığını mı düşünüyorsun?” Bilge’nin sesinde bir keskinlik vardı; onun yüzü hakkında söylenebilecek en iyi şey, güçlü olduğuydu. “Ter çadırında senin göğüslerine bakmıyorlar mı? Kalçalarını seyretmiyorlar mı? Sen güzelsin ve bunu biliyorsun. İnkâr edersen, kendini inkâr etmiş olursun! Erkeklerin bakışlarından zevk aldın ve onlara gülümsedin. Savlarına daha büyük ağırlık kazandırmak için bir erkeğe hiç mi gülümsemeyeceksin ya da savlarındaki zayıflığa dikkat etmesin diye hiç mi koluna dokunmayacaksın? Bunları yapacaksın ve bu yüzden daha düşük sayılmayacaksın.”

Aviendha’nın yanakları kızardı, ama Elayne de Viendre’yi dinlemek zorunda kalıyordu. Ve kendi kızaran yüzü ile mücadele ediyordu. “Sende şiddet var. İnkâr edersen kendini inkâr etmiş olursun. Hiç mi öfkelenip vurmadın? Hiç mi kan çıkarmadın? Hiç mi kan çıkarmayı dilemedin? Başka yol düşünmeden? Hiç düşünmeden? Nefes aldığın sürece, bu bir parçan olacak.” Elayne Taim’i ve başka zamanları düşündü ve yüzü fırın gibi oldu.
Bu sefer birden fazla karşılık vardı.

“Kolların zayıflayacak,” diyordu Tamela, Aviendha’ya. “Bacakların gerginliğini kaybedecek. Hançerini elinden bir çocuk bile alabiliyor olacak. O zaman beceri ve şiddet ne işine yarayacak? Asıl silahlar yürek ve zihindir. Ama Kızken mızrak kullanmayı bir günde mi öğrendin? Yüreğini ve zihnini hemen bilemezsen, yaşlanacaksın ve çocuklar aklını karıştıracak. Klan şefleri kedi beşiği oynaman için seni köşeye oturtacak ve konuştuğun zaman, hepsi yalnızca rüzgârı duyacak. Fırsatın varken kulak ver.”

“Güzellik uçar gider,” diye devam etti Viendre, Elayne’e hitaben. “Seneler memelerini sarkıtacak, etini gevşetecek, derini köseleye çevirecek. Yüzünü görünce gülümseyen erkekler seninle, bir başka erkekmişsin gibi konuşacak. Kocan her zaman seni ilk gördüğü gibi hatırlayabilir, ama başka hiçbir erkek seni düşlemeyecek. Artık sen olmayacak mısın? Vücudun giysiden başka bir şey değil. Etin kuruyacak, ama sen yürek ve zihinsin ve onlar değişmez, ancak güçlenir.”

Elayne başını iki yana salladı. İnkârla değil. Aslında değil. Ama yaşlanmak hakkında hiç düşünmemişti. Özellikle de Kule’ye girdiğinden beri. Seneler çok yaşlı Aes Sedailere bile hafifçe dokunurdu. Ama ya Kandaşlar kadar uzun yaşarsa? Bu Aes Sedai olmaktan vazgeçmek demekti, elbette, ama ya yaşarsa? Kandaşların yüzlerinin kırışması çok uzun sürüyordu, ama sonunda kırışıyorlardı. Aviendha ne düşünüyordu? Diz çöktüğü yerde... asık suratlı görünüyordu.

“Birincil-kardeş olarak istediğiniz kadının en çocuksu özelliği ne?” dedi Monaelle.
Bu en kolayıydı, rahatsız edici değildi. Elayne konuşurken gülümsedi bile. Aviendha sırıtarak karşılık verdi. Yine örgüler sözlerini aldılar ve birlikte salıverdiler. Seslerinde kahkaha vardı.

“Aviendha ona yüzme öğretmeme izin vermiyor. Denedim. Bir küvet dolusu sudan daha fazlasının içine girmek dışında hiçbir şeyden korkmuyor.”

“Elayne annesinin gözünden kaçan bir çocuk gibi, avuç avuç şeker yutuyor. Bu şekilde devam ederse, yaşlanmadan önce domuz gibi şişmanlayacak.”

Elayne irkildi. Avuç avuç mu? Avuç avuç! Zaman zaman bir tadımlık alıyordu, o kadar. Yalnızca zaman zaman. Şişman? Aviendha neden dik dik ona bakıyordu? Diz boyu sudan daha derinine adım atmayı reddetmek gerçekten çocuksuydu.
Monaelle bir elini ağzına kapatarak hafifçe öksürdü, ama Elayne kadının gülümsediğini saklamaya çalıştığını düşündü. Ayaktaki Bilgelerden bazıları açık açık güldü. Aviendha’nın aptallığına mı? Yoksa onun... avuç avuç şeker yemesine mi
Monaelle vakarını kazandı, yere yayılmış eteklerini düzeltti, ama yine de sesinde bir eğlenti tınısı vardı. “Birincil-kardeş olarak istediğiniz kadının en çok nesini kıskanıyorsunuz?

Belki, gerçeği istemelerine rağmen Elayne kaçamaklı yanıt verirdi. Bu konuda düşünmesi söylenir söylenmez gerçek fırlayıvermişti, ama daha küçük, ikisi için de daha utanç verici bir şey bulmuştu, geçerli sayılabilecek bir şey. Ama şu, erkeklere gülümsediği ve göğsünü sergilediği hakkındaki yorum vardı. Belki gülümsüyordu, ama Aviendha üzerinde tek dikiş olmadan kıpkırmızı kesilmiş uşakların önünde yürüyordu ve onları görmüyordu bile! Demek avuç avuç şeker yutuyordu, öyle mi? Demek şişmanlayacaktı? Örgüler sözcüklerini tutar, Aviendha’nın ağzı sert bir sessizlik içinde oynarken acı gerçeği söyledi, sonra söyledikleri sözler salıverildi.

“Aviendha âşık olduğum adamın kollarında yattı. Ben hiç yatmadım; hiç yatmayabilirim ve bu yüzden ağlayabilirim!”
“Elayne, Rand al’Thor’un... Rand’ın aşkına sahip. Onun beni sevmesi için yüreğim toza dönüyor, ama hiç sevecek mi, bilmiyorum.”

Elayne, Aviendha’nın okunamaz yüzüne baktı. Rand yüzünden onu mu kıskanıyordu? Adam Elayne Trakand’dan, uyuzluymuş gibi kaçarken? Daha fazlasını düşünmek için zaman bulamadı.

“Ona avucunla tüm gücünle vur,” dedi Tamela, Aviendha’ya; Aviendha’nın omuzlarını bırakarak.
Viendre, Elayne’in omuzlarını hafifçe sıktı. “Kendini savunma.” Bundan hiç bahsetmemişlerdi! Kuşkusuz Aviendha asla...

Elayne gözlerini kırpıştırarak buz gibi seramiklerden doğruldu. Tereddütle yanağını yokladı ve irkildi. Günün geri kalanı boyunca yanağında bir el izi ile dolaşacaktı. Kadın o kadar da hızlı vurmak zorunda değildi.

Herkes Elayne yine diz çökene kadar bekledi, sonra Viendre yaklaştı. “Avucunla tüm gücünle vur.”

Eh, o Aviendha’yı kulağının üzerine devirmeyecekti. Hiç de yapmayacaktı –Şiddetli tokadı Aviendha’yı yana devirdi, göğsü üzerinde neredeyse Monaelle’e kadar kaymasına sebep oldu. Elayne’in avucu yanağı kadar yanıyordu.
Aviendha doğrulur gibi oldu, başını iki yana salladı, sonra eski yerine döndü. Ve Tamela, “Diğer elinle de vur,” dedi.
Bu sefer Elayne buz gibi seramikler üzerinde, ta Amys’e kadar kaydı. Kulakları çınlıyor, iki yanağı da yanıyordu. Ve Aviendha’nın önünde dizleri üzerinde doğrulduğu zaman, Viendre ona vurmasını söylediği zaman, tüm vücudundan güç alarak vurdu, öyle ki Aviendha yere devrildiğinde kendisi de onun üzerine devrilecekti neredeyse.

“Şimdi gidebilirsiniz,” dedi Monaelle.
Elayne bakışlarını Bilge’ye çevirdi. Dizleri üzerinde doğrulmakta olan Aviendha taş gibi katılaştı.

“Gitmek istiyorsanız,” diye devam etti Monaelle. “Erkeklerin çoğu, daha önce olmasa bile bu noktada giderler. Pek çok kadın da öyle. Ama hâlâ birbirinizi devam edecek kadar çok seviyorsanız, o zaman kucaklaşın.”
Elayne kendini Aviendha’ya doğru fırlattı ve onu neredeyse geriye devirecek bir hararetle karşılandı. Birbirlerine sarıldılar. Elayne gözlerinden yaşlar aktığını hissetti ve Aviendha’nın da ağladığını fark etti.

“Özür dilerim,” diye fısıldadı Elayne hararetle. “Özür dilerim, Aviendha.”
“Beni affet,” diye fısıldayarak karşılık verdi Aviendha. “Beni affet.”

Monaelle tepelerine dikilmişti. “Yine birbirinize öfkeleneceksiniz, sert sözler söyleyeceksiniz, ama birbirinize vurduğunuzu her zaman hatırlayacaksınız. Hem de, sırf size vurmanız söylendiği için. Bırakın o tokatlar, atmak istediğiniz tüm tokatların yerine geçsin. Birbirinize karşı toh’unuz var, geri ödeyemeyeceğiniz ve ödemeye çalışmayacağınız toh, çünkü her kadın her zaman birincil-kardeşine borçludur. Yine doğacaksınız.”

Odadaki saidar hissi değişiyordu, ama Elayne’in aklına bakmak gelseydi bile, nasıl değiştiğini görme fırsatı bulamazdı. Lambalar söndürülmüş gibi, aydınlık azaldı. Aviendha’nın onu kucakladığına dair his azaldı. Ses azaldı. İşittiği son şey Monaelle’in sesiydi. “Yine doğacaksınız.” Her şey soldu. Elayne soldu. Var olmaktan vazgeçti.
Bir tür farkındalık vardı. Kendini bir kişi olarak düşünmüyordu, hiç düşünmüyordu, ama farkındaydı. Sesin farkında. Çevresinde akışkan bir hışırtı. Boğuk gurultular ve gürlemeler. Ve düzenli bir gümleme. Her şeyden çok bu. Güm-güm. Güm-güm. Tatmin nedir bilmiyordu, ama tatmin hissediyordu. Güm-güm.
Zaman. Zaman nedir bilmiyordu, ama Çağlar geçiyordu. İçinde bir ses vardı, kendisi olan bir ses. Güm-güm. Diğeri ile aynı ses, aynı ritim. Güm-güm. Ve yakında, bir başka yerden. Güm-güm. Bir başkası. Güm-güm. Kendisininkiyle aynı ses, aynı tempo. Bir başkası değil. Aynıydılar, birdiler. Güm-güm.

O zonklama ile bir sonsuzluk geçti, var olan tüm zaman. Kendisi olan diğerine dokundu. Hissedebiliyordu. Güm-güm. Hareket etti; o ve kendisi olan diğeri birbirlerine sürtünerek kıvrandılar, kolları ve bacakları birbirine dolaştı, bazen uzaklaştılar, ama her seferinde bir araya geldiler. Güm-güm. Bazen karanlığın içinde ışık oluyordu; görülmeyecek kadar loş, ama karanlıktan başka hiçbir şey tanımamış biri için parlak. Güm-güm. Gözlerini açtı, kendisi olan diğerinin gözlerine baktı ve tatmin içinde yine gözlerini kapadı. Güm-güm.
Ani bir değişim, değişim nedir bilmeyen biri için şoke edici. Baskı. Güm-güm güm-güm. O rahatlatıcı nabız hızlanmıştı. Sancılı bir baskı. Yine. Yine. Güçlenerek. Güm-güm güm-güm! Güm-güm güm-güm!
Aniden, o olan diğeri... kayboldu. Yalnızdı. Korku nedir bilmiyordu, ama korkuyordu, yalnızdı. Güm-güm güm-güm! Baskı! Öncekinden çok daha fazla! Onu sıkıyor, eziyordu. Çığlık atmayı bilse, çığlığın ne olduğunu bilse, çığlık atardı.

Ve sonra kör edici, dönen desenlerle dolu bir ışık. Ağırlığı vardı; daha önce ağırlık nedir bilmiyordu. Karnında keskin bir acı hissetti. Bir şey ayağını gıdıkladı. Bir şey sırtını gıdıkladı. Başta feryadın kendinden geldiğini fark etmedi. Zayıfça tekmeledi, nasıl hareket edeceğini bilmeyen kollarını ve bacaklarını salladı. Kaldırıldı; yumuşak, ama o olan diğeri, kaybolan diğeri dışında daha önce tanıdığı her şeyden daha sert bir şeye yatırıldı. Güm-güm güm-güm. Ses. Aynı ses, aynı tempo. Fark edilmeyen bir yalnızlık hüküm sürüyordu, ama tatmin de vardı.

Hafızası ağır ağır dönmeye başladı. Başını bir göğüsten kaldırdı ve Amys’in yüzüne baktı. Evet, Amys. Ter içindeydi, bitkindi, ama gülümsüyordu. Ve o Elayne’di; evet, Elayne Trakand. Ama artık onda daha fazlası vardı. Muhafız bağı gibi değil, ama bir açıdan onun gibi. Daha hafif, ama daha muhteşem. Kararsızca sallanan bir boyun üzerinde, yavaşça başını kaldırdı, Amys’in diğer göğsünde yatan, o olan diğerine dönüp baktı. Aviendha’ya baktı. Aviendha’nın saçları keçeleşmişti, yüzü ve bedeni terle parlıyordu. Coşkuyla gülümsüyordu. Gülerek, ağlayarak birbirlerine sarıldılar ve hiç bırakmaya niyetleri yokmuş gibi tutundular.
“Bu kızım Aviendha,” dedi Amys, “ve bu kızım Elayne, aynı gün, aynı saat içinde doğdular. Her zaman birbirlerini korusunlar, destek olsunlar, sevsinler.” Bitkinlik içinde, yumuşak bir sesle, sevgiyle güldü. “Ve artık biri bize giysilerimizi getirsin, yoksa yeni kızlarım ve ben donup öleceğiz.”
O anda Elayne donup ölse de aldırmıyordu. Kahkahalar ve gözyaşları içinde Aviendha’ya sarılıyordu. Kız kardeşini bulmuştu. Işık, kız kardeşini bulmuştu!
“Yine birbirinize öfkeleneceksiniz, sert sözler söyleyeceksiniz, ama birbirinize vurduğunuzu her zaman hatırlayacaksınız. Hem de, sırf size vurmanız söylendiği için. Bırakın o tokatlar, atmak istediğiniz tüm tokatların yerine geçsin. Birbirinize karşı toh’unuz var, geri ödeyemeyeceğiniz ve ödemeye çalışmayacağınız toh, çünkü her kadın her zaman birincil-kardeşine borçludur. ”

Bir de geçen haftalarda redditte gezinirken Kışın Yüreği kitabında geçen ve dikkatli okumadığım için yakalayamadığım bir ayrıntıya rastladım. En az Fırtına Yükseliyor (12. Kitap) okumayan açmasın.
Verin Mathwin'in ikili oynayan bir Kara Ajah olması ile alakalı yazılar okuyordum. Verin'in Cadsuane'i öldürmesine ramak kalmış.

Kışın Yüreği 13. Bölüm

-----Koridor kapısı açıldı ve Verin ile Sorilea içeri girdi. Köselemsi, beyaz saçlı Aiel kadın Verin’e bir şey verdi ve Kahverengi Aes Sedai onu kemer kesesine tıktı. Verin sade, bronz rengi elbisesinin üzerine çiçekli bir broş takmıştı; Büyük Yılan yüzüğü dışında Cadsuane’in kadının üzerinde gördüğü ilk mücevher.
“Bu uyumana yardım eder,” dedi Sorilea, “ama unutma, suya üç damla, şaraba bir damla, daha fazla değil. Biraz daha fazla koyarsan, bir gün, hatta daha fazla uyuyabilirsin. Çok daha koyarsan, uyanmayabilirsin. Seni uyaracak tadı yoktur, bu yüzden dikkatli olmalısın.”-----

Aynı kitap 25. Bölüm
Cadsuane nakış çemberini kucağına bıraktı ve arkasına yaslandı. “Biraz çay yapar mısın, Verin?”
Verin elinde olmadan hafifçe irkildi. Kadın bir kez bile ondan yana bakmamıştı. “Elbette, Cadsuane.” Yan masalardan birinin üzerinde, dört ayaklı bir dayanakta bol işlemeli bir gümüş çaydanlık duruyordu ve neyse ki hâlâ sıcaktı. “Alanna’nın gitmesine izin vermek akıllıca mıydı?” diye sordu.
“Oğlanın bilmesi gerektiğinden daha fazlasını öğrenmesine izin vermeden durduramazdım onu, değil mi?” diye yanıt verdi Cadsuane kuru kuru.
Verin acele etmeden çaydanlığı eğip ince, mavi bir porselen fincanı doldurdu. Deniz Halkı porseleni değildi, ama yine de inceydi. “Onun neden başka yere gitmeyip Far Madding’e geldiğine dair bir fikrin var mı? Oraya buraya sıçramayı bırakmasının sebebinin burada olması olabileceğini duyduğumda neredeyse dilimi yutacaktım. Tehlikeli bir şeyse, belki onu durdurmayı denemeliyiz.”
“Verin, canı ne isterse onu yapabilir, her şeyi. Tarmon Gai’don’a kadar yaşadığı sürece. Ve benim ona bir kez daha gülmeyi ve ağlamayı öğretmeme yetecek kadar yanında kalabildiğim sürece.” Gözlerini kapattı, parmak uçları ile şakaklarını ovaladı ve içini çekti. “Taşa dönüşüyor Verin ve insan olduğunu yeniden öğrenmezse Son Savaş’ı kazanması kaybetmesinden çok da iyi olmayabilir. Genç Min ona, bana ihtiyacı olduğunu söyledi; kuşku uyandırmadan bu kadarını ağzından aldım. Ama onun bana gelmesini beklemeliyim. Alanna ve diğerlerini nasıl hiçe saydığını gördün. Kendisi istese bile öğretmek yeterince zor olacak. Rehberliğe direniyor, her şeyi kendi başına yapması ve öğrenmesi gerektiğini düşünüyor ve bunun için çalışmasını sağlamazsam, hiç öğrenmez.” Ellerini kucağındaki nakış çemberinin üzerine bıraktı. “Bu gece sırlarımı açma eğilimindeydim. Benim için sıradışı. O çayı doldurmayı bitirirsen, biraz daha sır açabilirim.”
“Ah, evet; elbette.” Verin telaşla ikinci bir fincan doldurdu, küçük şişeyi açmadan kesesine gizledi. Sonunda Cadsuane'den emin olmak güzeldi. “Bal ister misin?” diye sordu şaşkın bir sesle. “Bir türlü aklımda kalmıyor.”

Cadsuane'in o anda Verin'e açılması hayatını kurtarmış, Verin Rand için az daha Cadsuane'i öldürüyormuş. Hatırlarsanız 11. kitapta da Cadsuane'den emin oldum, diğer Aes Sedailere karşı dikkatli ol tarzı bir tavsiye veriyordu Verin Rand'a yazdığı mektupta.
Seriyi en az 2 kez okumuşumdur ama hiç farketmedim Cadsune ayrıntısını.Baya iyi bir ayrıntıymış.Kardeşlik bağı bölümü ise kitaptaki en iyi bölümlerden biriydi.Çok büyülü bir bölümdü.
 
Böyle fantastik edebiyatlara yeni girdiğimden midir nedir bazen 2 sayfa önce okuduğumu unutuyorum birde yeni bahardan basladim herhalde evrene alisma kitabiymis.
 
Böyle fantastik edebiyatlara yeni girdiğimden midir nedir bazen 2 sayfa önce okuduğumu unutuyorum birde yeni bahardan basladim herhalde evrene alisma kitabiymis.
Zaman çarkı bence ilk seri olmamalı. Centilmen P*ç veya rüzgarın adından baslamani tavsiye ederim. Hele ilk kitap yanlış seçim olmuş:D dünyanin gözü bile okurken yoruyordu biraz
 
Zaman çarkı bence ilk seri olmamalı. Centilmen P*ç veya rüzgarın adından baslamani tavsiye ederim. Hele ilk kitap yanlış seçim olmuş:D dünyanin gözü bile okurken yoruyordu biraz
Rüzgarın adı burada da karşıma çıktı şaşırdım 🤣 10-13 yıldır yazamadı son kitabı ve sevdiğim bir seri değil her yerde fanlarıyla tartışıyorum 2000 sayfa boşa okumuş gibi hissettim
 
Rüzgarın adı burada da karşıma çıktı şaşırdım 🤣 10-13 yıldır yazamadı son kitabı ve sevdiğim bir seri değil her yerde fanlarıyla tartışıyorum 2000 sayfa boşa okumuş gibi hissettim
Olay örgüsü çok hızlı akmıyor evet. Ama boş seri kesinlikle değil. Akıp gidiyor. Yeni baslayanlar için o yüzden uygun bir seri bence. Zaman carkinin hızı çok yavaş olabiliyor. Birde çok karakter var. Baba bir seri bence birde çok uzun. O yüzden sonlara saklanmasi lazım
 
Böyle fantastik edebiyatlara yeni girdiğimden midir nedir bazen 2 sayfa önce okuduğumu unutuyorum birde yeni bahardan basladim herhalde evrene alisma kitabiymis.
Fantastik eser okumaya alışmak lazım, direkt bu seriden başlamak doğru değil. Daha basit şeylerden başlamak daha doğru olabilir. Harry Potter veya Percy Jackson ve Olimposlular oku mesela. Bunlar eğlenceli, ve çok da hacimli olmayan seriler. Sonra yavaştan vites arttırabilirsin. Hobbit, Amber Yıllıkları, Sissoylu, Centilmen Piçler. Bunların arasına bir yere uyarlanmış eserleri eklemek büyük fantastik eserlere alışmak bakımından yararlı olabilir, Yüzüklerin Efendisi gibi.

Zaman Çarkı çok uzun ve çok fazla karakter içeriyor. Daha okuduğun kitabın başındakiler kaçıyorsa birbirine benzeyen isimlerde ne yapacaksın. Seaine, Saerin, Saraline, Sheriam, Sheraine, Siuan, Suana, Samalin, Sarene, Sanaiye kim kimdi derken işler karışacak.
 
Fantastik eser okumaya alışmak lazım, direkt bu seriden başlamak doğru değil. Daha basit şeylerden başlamak daha doğru olabilir. Harry Potter veya Percy Jackson ve Olimposlular oku mesela. Bunlar eğlenceli, ve çok da hacimli olmayan seriler. Sonra yavaştan vites arttırabilirsin. Hobbit, Amber Yıllıkları, Sissoylu, Centilmen Piçler. Bunların arasına bir yere uyarlanmış eserleri eklemek büyük fantastik eserlere alışmak bakımından yararlı olabilir, Yüzüklerin Efendisi gibi.

Zaman Çarkı çok uzun ve çok fazla karakter içeriyor. Daha okuduğun kitabın başındakiler kaçıyorsa birbirine benzeyen isimlerde ne yapacaksın. Seaine, Saerin, Saraline, Sheriam, Sheraine, Siuan, Suana, Samalin, Sarene, Sanaiye kim kimdi derken işler karışacak.
Hocam ben onlarin flimini izledim merlin var bende belki onu yeniden okurum.
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık