Şimdi beni meraklandırdın 3. kitap için bak. Böyle master plan gülüşü görünce heyecanlanıyorum ben. Gördüğüm tüm tuhaflıklarda bir sebep arıyorum ve ulaşacağı noktayı bekliyorum finalde. Bakalım neler olacak.![]()

Çok heyecanlanma ama sana şöyle bir ipucu vereyim. 1. kitap, bir şehirde geçti. 2. kitap bir ülkede, 3. kitap... Her ikisini çevreleyen bir yerde. Ancak yine ilk kitabın hikâyesinden 2. kitapta kısaca bahsetmiş olduğum gibi, 3. kitapta da bir nebze öyle yapıyorum. Ancak 3. kitap bilim-kurgu ve birbirine bağlı hikâyelerden oluşuyor. 2. hikâye, 2. kitapla alakalı.
Kendinden bir şeyler kattığın rahat gözlenebiliyor ve bence bu kötü bir şey değil, hatta aksi neredeyse imkansız bir şey. Hiçbir yazar özümsemediği karakteri yazamaz nihayetinde. Özümsemek için de empati gerekir, empati zaten aynı şeyleri taşımayı gerektirir. Yani yazar istemese de kendinden bir şeyler katar, ancak bunun dozunu ayarlar. O dozun çokluğu veya azlığı da yerine göre güzelleşir.
Senin karakterlerinde de bu doz farklılık gösteriyor. En çok Gezgin'de en az kralda ve aşçıda vardı mesela. üçü de şahsına münhasır ve iyi karakterlerdi.
Pek tabi karakteri sevdirebilmek ve bağ kurdurabilmek için anlatabilmek gerekir ve sen de anlatabilmiştin en derinlerine inmemiş bile olsan. En derinlerine insen uzun uzun bir de, kim bilir ne bağlar kurulur.
Yağmur Adam'ı zaten görür görmez aha demiştim. Yağmuru ne kadar sevdiğini biliyorum ve ben de çok seviyorum. Bir an bu da onun için bir İşeyen Adam mı diye sordum ve büyük ihtimalle o dedim. Bu kez çok konuşmayanıydı onun. Ama konuştuğunda.

Karınca çobanı bence de müthiş, ama ilk çıktığında Gezgin'in ona tavrı hoşuma gitmedi. Şu herifin peşinden git sana neler verir diyesim geldi de işi vardı adamın. Neyse en azından sonda da gördük az biraz.

Üçüncü kitapta çok daha iyi bir iş çıkardığımı düşünüyorum aslında. Tavsiyelerini de göz önünde bulunduracağım, teşekkür ederim. Hatta iki kitaba da şahane yorumlar yaptığın ve detaycılığını konuşturduğun için 3. kitabı sana bir ön okuma yaptırtasım gelmedi değil. Bu arada betimlemeleri de yeterli ölçüde arttırdım. Cümleler de akıp gidecek şekilde uzadı. Hatta edebi oyunlar da yapmaya çalışıyorum biraz.Sana verebileceğim en iyi tavsiye sürekli yazman olur. Yazabildiğin kadar yaz ve yazdıklarını oku. Bir süre önce yazdığını bir süre sonra okuyunca ne kadar arkanda kaldığını görebiliyorsun. Yazmak okumaktan çok daha etkilidir gelişmekte. Yazdıkça dilinin de değişip geliştiğini göreceksin.
Edebi olarak yerine göre daha etkili kelimeler kullanıp daha oturaklı cümleler kurmak için de okuyup yazmak gerek bana göre.
Aktarmak istediğini doğrudan değil de bazen dolaylı ve yavaşça yazarsan çok daha akıcı olabilir hikayeler. Mesela rastgele bir sayfa açıyorum şimdi: "Sırada, Gezgin'le şaşkınlık yarışı yapan adam vardı. Neşeli bir şekilde konuşuyordu"
Şöyle olabilir: "Sırada Gezgin'le şaşkınlık yarışına giren tuhaf adam vardı. Konuşması neşeliydi" Ya da "neşeyle konuşuyordu"
Ya da şu: "Sıra dışı şeylere karşı zaafı bulunan Gezgin, beklediği cevapları alamıyordu"
Burada "... karşı zaafı bulunan" çok sıradan bir anlatım oluyor, bahsettiğim sohbetler gibi. Bunun yerine
"... zaafı olan" desen daha sade ve etkili olabilir.
Bu betimlemeler için de geçerli. Hikayeyi durdurup betimlemeyi yaptıktan sonra devam etmek yerine hikaye akışında betimleme yapılırsa çok daha akıcı ve güzel olur.
Mesela bir çakmak betimlenecek: "masadaki çakmak metaldendi ve kurşuni renkteydi, bir kibrit kutusu büyüklüğündeydi ve kapağı her açıldığında tiz bir ses çıkarıyordu..."
bunun yerine şöyle daha güzel olur: "Gözü masadaki metal çakmağa takıldı, kurşuni rengi odanın loş ışığında olduğundan daha mat görünüyordu. Bir anlığına o ufacık soğuk metali avuçlarında hissetmeyi istedi. Kapağını açıp çıkaracağı tiz ses ve yayacağı kokuyla duyularını canlandırmak iyi hissettirebilirdi..."
Gibi gibi. Hep daha farklı cümleler ve kelimeler, daha farklı kombinasyonlar denemeye çalış. :/
Bu arada sen de çaktırmadan kendi kalemini konuşturuyorsun
