@Berkay'ın paylaşımıyla merak edip okuduğum bir kitap oldu, normalde rastlasam es geçerdim muhtemelen. Yapacağım yorumlar sosyoloji ve felsefeye uzak birinin değerlendirmeleri olacak.
Yazarla ilgili söylenebilecek en bariz şey, otakulardan ve otakuların Japonya’da sebep olduğu her şeyden ciddi boyutta nefret etmesi. Yazarın kendisi de aslında hiç haz etmediği otakular gibi birçok anime ve manga tüketmiş birisi. Dürüst olmak gerekirse kendim de bu topluluğun bir parçası olduğum için kitaba başlarken olumsuz duygular peyda oldu ama bazı şeyleri gelenekçi bir Japon bakış açısından görmek, özellikle de otaku kültürünün doğup gelişmesinin zemininde esasen Amerika'nın etkisinin olduğunun anlaşılması bakımından önemli bir kitap olduğunu düşünüyorum. Örneğin, Ağustos 1988-Haziran 1989 tarihleri arasında aktif olan seri katil Miyazaki’nin olayını öğrenmek güzel oldu, Japonya’da yıllar içinde otaku kitlesine karşı bakış açısının değişmesine neden olan feci bir olaymış.
Yazar kitabı baştan sona milliyetçi ve geleneksel bakış açısıyla ele almış. Savaş sonrası hızla gelişen ekonomiyle birlikte yayılan Amerikancılık anlayışı yüzünden, Japon halkı olarak kendi benliklerini kaybettiklerine inanıyor. Otakululaşmanın Japonya'dan doğarak dünyaya yayıldığının büyük bir yanılsama olduğunu söylüyor. Otaku kültürünün esasen doğduğu ve dünyaya empoze edildiği yer olduğu için Amerika'ya kızgın, Japonya'ya ait birçok kültürel ögenin çarpıtılarak, alay edilerek komedi / cinsel şaka unsuru olarak kullanılmasına kızgın. Kendi geleneklerini kaybedip Amerikancılığı kucakladığı için Japonya'ya kızgın. Otaku kültürünün Japonya'ya mâl edilen bir marka hâline gelmesine neden olan herkese kızgın, Bu alt kültürün meydana çıkmasını ülkesi açısından hiçbir zaman bir kazanç olarak görmemiş. Kitabın hiçbir yerinde otaku kültürünün sağladığı herhangi bir faydadan bahsettiğine rastlamadım, en azından Japonya’yı ziyaret eden yabancı turist istatistiklerinden ve ekonomiye katkısından falan bahsetmesini beklerdim açıkçası. Çünkü sadece olumsuz yönlerden değerlendirince biraz zorlama gibi gözüküyor. Teorilerini güçlendirmek için direkt spesifik örnekler üzerinden gidince yaptığı iddialar objektiflikten uzaklaşıyor bence. Yazarın ele aldığı şeylerde haklı bulduğum kısımlar var ama kurduğu bazı sebep-sonuç ilişkilerini mantıklı bulmadım.
En basitinden; bu kitap basım yılı olan 2001’den önce çıkarılmış olan Rose of Versailles serisi, klasik romanlardan uyarlanan World Masterpiece Theater animeleri, Ginga Eiyuu Densetsu serisi yazarın yaptığı “grand narrative” ile ilgili teorisini çürütüyor benim gözümde. Aslında yazarın kitap genelinde inceleme yaparken belirli istatistiklere dayandırmak yerine, gördüğü ya da duyduğu şeyler üzerinden varsayım / genelleme yaparak ilerlemesi benim yanlış bulduğum bir şey. Postmodernizm söz konusu olduğunda böyle çalışılması normal mi bilmiyorum ama ben yapılacak çıkarımların biraz daha gerçekçi zeminde sunulmasını isterdim.
Simulark diye bir tabiri ilk defa bu kitapta gördüm, bu konuyla ilgili saptamaları çok isabetli olmuş. Özetleyip yazmak zor, bazen çok soyut olduğu için yazdığı şeyleri anlamakta da zorlandım doğrusu. Şöyle bir örnekle somutlaştırmaya çalışayım: “Elf” karakteri dünyada ilk defa kim tarafından yaratılmış olursa olsun, günümüzde bizim gibi hayvanların tüketmesi ve üretmesi için veri tabanında yerini almış. Elf karakteri, 100’lerce simülark olarak anime, manga, figür, oyun, roman ve benzerinde işlenip pazar buluyor. Bu durumun yaratılan orijinal karakter ve orijinal eserden ötürü “yaratıcısına” sağlanması gereken kazanç, itibar, statü ve marka değerinden bu kişiyi yoksun bıraktığını savunuyor. Hiç bu açıdan düşünmemiştim açıkçası, daha detaylı yazamıyorum ama buradaki çıkarımları hoşuma gitti.
Bunun haricinde yazarı haklı bulduğum bir diğer konu; Key şirketince piyasaya sürülen Air, Kanon, Clannad gibi serilerdeki konu boşlukları benim de dikkatimi çekmiştir eskiden beri. “AĞĞBİ ÇOK DERİN YAA SALYA SÜMÜK AĞLATTI!..” Seriler başlarken ve biterken kafada birçok soru işareti bırakmasına rağmen müzikleri ve seiyuu performansları yüzünden ağlattığı gerçekten doğru. Evet ben de yazarın tanımladığı “hayvan” kategorisinde yer alıyorum.

Çünkü aslında ortada “çok derin” olarak nitelendirilebilecek kadar karakter ya da olay tanıtımı cidden yok, bittikten sonra da cevaplandırılamayan birçok şey kalıyor geride. Bu animelerdeki karakterlerin gözlerini birbirinden çok ayrı çizmelerine hep gıcık olmuşumdur bu arada.
Kitapla ilgili aldığım notların büyük bir kısmını paylaşmış oldum sanırım. Diğer notlar adamın verdiği örnekler üzerinden detay içeren şeyler. Kitap bittikten sonra, yazar bu eseri Gintama serisini gördükten sonra yazmış olsaydı nasıl olurdu diye düşünmeden de edemedim.

Özetlemek gerekirse bir manga üretildiğinde ve bu manganın anime, dizi, oyun, figür uyarlamaları çıktığında çok doğal bir şey gibi kabul ediyoruz ama sektörün nasıl yönlendirilerek bu boyuta ulaştığını öğrenmek adına bilgilendirici bir kitap bu.