İzlediğiniz Son Film

Aynı isimli kitaptan sinemaya uyarlanan filmd,e akıl hastası numarası yaparak güvenlik önlemleri daha az olan bir akıl hastanesine sevkedilen bir mahkumun (Jack Nicholson) geçirdiği zamanı konu alıyor. Mahkum, bu süre içerisinde hem kaçma planları yapıyor hem de akıl hastanesindeki diğer hastalarla farklı bir diyalog kuruyor. Terapilerdeki kendi başına buyruk hareketleri ve özgürlüğe olan düşkünlüğü nedeniyle diğer hastalara kötü örnek olduğunu düşünen baş hemşire Mildred ile de büyük sorunlar yaşıyor. One Flew Over the Cuckoo's Nest, sinema tarihi boyunca beş büyükler olarak isimlendirilen oskarların (en iyi film, yönetmen, senaryo, erkek oyuncu ve kadın oyuncu) hepsini almış 3 filmden biridir.

Etkileyici ve mutlaka izlenmesi gereken bir fillm. Psikiyatri sistemine ciddi eleştiriler var filmde. Filmdeki başhemşire çok sert yapılmış, kadından hala nefret ediyorum. Sırf Jack amcanın oyunculuğunu görmek için bile izlenir bu film.Adam psikopat derecesinde oynamış, rol mu yapiyor anlamak zor valla Cuckoo, ingilizcede hem guguk kuşu hem de argoda deli anlamına gelir.Filmin adının asıl çevirisi 'Deli diyarınan biri geçti' dir ancak 'Guguk Kuşu' olarak çevrildi.Bir başyapıt, imdb'de konumunu hertürlü hakediyor.

Film, II. Dünya Savaşı'nın hemen sonrasında, Amerikalı üçüncü sınıf ucuz roman yazarı Holly Martins'in (Joseph Cotten) eski arkadaşı Harry Lime'ın (Orson Welles) kendisine önerdiği iş teklifini değerlendirmek üzere Avusturya'nın bölünmüş kenti Viyana'ya gelmesi ile başlar. Kente gelir gelmez arkadaşının esrarengiz bir şekilde öldüğü haberini alan Martins araştırmaları sonucunda sefalet ve karaborsanın kol gezdiği, çeşitli uluslardan insanların bir arada yaşadığı bu şehirde birçok şeyin göründüğü gibi olmadığını keşfeder.

Bir polisiyeden ziyade eleştiri filmidir. Hakkını da fazlasıyla vermiştir. Dünya genelinde yapılmış en iyi film listelerinin ilk 100'ü içinde de mutlaka vardır.

Mozart’ın yaşamı neredeyse müziğine zıt bir kutupta ilerlemektedir. Yeteneğini sergileme konusundaki mantıksız davranışları ve yaşamla kurduğu sağlıksız ilişki Antonio Salieri’nin sık sık kendisini ve Amadeus’u sorgulamasına neden olmaktadır. Diğerine göre çok daha disiplinli ve müzik konusunda hırslı olan Antonio, müziğin tanrısı kadar başarılı olamamaktadır. Bu düşünceler zamanla farklı bir ilişki kurmalarına neden olur...
Müzik konusunda tanrısal bir yeteneğe sahip olan Amadeus Mozart ile Antonio Salieri’nin ilişkisine odaklı bir başyapıt. Sanat ile sanatçının kişiliği arasındaki ilişkiye odaklanan ve usta müzisyenin yaşamını, Salieri üzerinden anlatan bir klasik.

Gerçekten bir başyapıttır. Müzikleri ve oyunculukları inanılmaz ötesidir. Zaten 8 dalda oskar alması başarısının kanıtı niteliğinde. İzleyin, izlettirin. Mozart'ı çok seversiniz. Özellikle de gülüşünü.

Kötü büyücü Gargamel, Mavi Ay kutlamaları sırasında Şirinler köyüne saldırır ve Şirinleri şelaledeki gizli bir geçide kovalar. Büyülü geçitten geçen mavi yaratıklar kendilerini bir anda 2011 New York'unda, Central Park’ın tam ortasında bulurlar. Sadece üç adet elma boyutunda olan Şirinler, Big Apple (Büyük Elma) olarak da bilinen New York'ta sıkışıp kalırlar. Fakat Gargamel ve korkunç kedisi Azman da Şirinler’in peşinden New York'a gelmiştir! Şirinler şimdi Gargamel'e yakalanmadan köylerine dönmenin yollarını arayacaklar...

Çerezlik film. Aşırı reklam yapılması ve komünizmi köylülük gibi göstermesi hoşuma gitmedi. Yer yer komik sahneler mevcut. Azman harika oturmuş filme.

Şaibeli bir şekilde karısını öldürmek suçundan Shawshank Hapishanesi`ne gönderilen Avukat Andy Dufresne (Tim Robbins), burada hiç alışık olmadığı bir hayat mücadelesi vermeye başlar. Hapishanede tanıştığı Ellis Boyd Redding (Morgan Freeman) ile aralarında mükemmel bir dostluk oluşur. Bir süre sonra Andy'nin hayata bağlı tavırları hapishanedeki mahkumları bile etkilemeyi başarır.

Çok sağlamdır. Imdb'de dünyanın en iyi filmi seçilmiştir. Zaten tüm türler içerisinde dünyanın en beğenilen ilk üç filminden biridir. İzlemediyseniz kaçırmayın derim.

Edna, çocuğunun babası olan genç ressam tarafından yüzüstü bırakılmış yalnız bir kadındır. Çocuğuna bakamayacağına karar verince iyi bakılması umuduyla onu zengin bir evin önündeki lüks arabaya bırakır. Kısa bir süre sonra yaptığından pişman olup çocuğu almaya geldiğinde ise çok geç kalmış olduğunu anlar; zira araba o sırada çalınmıştır. Arabayı çalan iki adam çocuğu fark ettiklerinde onu fakir mahallelerin birinde sokağa bırakırlar. Oradan geçen Charlie çocuğu sahiplenmek zorunda kalır.

Eğlenceli bir film. Müzikleri de güzel. Ayrıca izlediğim en eski film unvanını da taşıyor. Yapım yılı 1921.

Frankie Dunn, ringlerde yaşadığı yıllar boyunca müthiş dövüşçüler yetiştirmiştir. Öğrencisi olan boksörlere öğrettiği en önemli ders ise kendi hayatı için de düstur edindiği¸ herşeyin üzerinde kendini korumaktır. Tek arkadaşı Scrap, onun spor salonuna göz kulak olmaktadır. Bir gün Maggie Fitzgerald spor salonuna gelir. Yaşı spora başlamak için çok büyüktür ve Frankie kızları asla çalıştırmamıştır. Hayatının tek amacından asla vazgeçmeye niyetli olmayan Maggie her gün spor salonuna gelip çalışmaya devam eder. Sonunda genç kızın sarsılmayan azmine yenik düşen Frankie istemeden de olsa onu çalıştırmayı kabul eder.

Klişe bir senaryosu olmasına rağmen oldukça vurucu bir film.Trajedinin dibine vurulmuş adeta. En iyi film dahil 4 dalda oskar almıştır. İzlemediyseniz, kaçırmayın derim.

Hancock, aslında başkalarının ne düşündüğünü umursayan birisi değildir. Halkla İlişkiler Uzmanı Ray Embrey’'in hayatını kurtardıktan sonra alaycı süper kahramanımız kendisinin de zayıf bir tarafının olabileceğini farketmeye başlar. Hancock’un bugüne kadar karşılaştığı en büyük sorun bu yönüyle yüzleşmek olacaktır. Ayrıca, bu da Ray’in karısı Mary’nin, onun işe yaramazın teki olduğu konusundaki ısrarını kırmak için bir fırsattır.

Komik ve eğlenceli bir film. Alın elinize bi kase cips, bir de kola. Oturun izleyin. Film boyu birkaç kere gülme krizine girebilirsiniz. Will Smith severler kaçırmasın bence.

1982 yılında çok büyük bir uzay gemisi Johannesburg üzerine konuşlanır. Bir süre hiçbir temas sağlanamayan uzay gemisi ile en sonunda insanlar kapı açarak iletişime geçerler. İlk temasta liderleri olmayan, sefalet içinde binlerce uzaylı yaratık ile karşılaşırlar. Bu büyük uzaylı topluluğu Johannesburg içerisinde 9. Bölge adıyla anılan bir mülteci kampına yerleştirilir.
Zaman içerisinde uzaylı topluluğun yaşam koşulları, insan ırkı ile temasları gibi sorunların takibi için MNU (Birleşmiş Çokuluslu Milletler) adında bir organizasyon kurulur.
9 Eylül 2010'da MNU'nin saha operasyon şefi Wikus van de Merwe artık 1.8 milyona ulaşmış olan ve kontrolü zorlaşan bu kamp şehri tahliye ile görevlendirilerek kapı kapı emirleri imzalatmaya çalışır. Bu sırada temas ettiği bir biyokimyasal ve yaralanma sonucu vücudunda başkalaşmalar oluşur. Wikus bunu uzun süre saklayamaz ve MNU'nun yeni hedefi olarak kampta saklanmaya başlar.

Peter Jackson'dan izlenmeye değer bir film. Uzaylılara değişik bir bakış açısından yaklaşmış. Bu olay gerçek olsa, aynı filmdeki şeyler yaşanırdı, eminim.

Upton Sinclair'in "Oil!" adlı romanından uyarlanan filmin konusu, 20. yüzyılın başlarında geçiyor. Arazisinde petrol çıkartma haklarını almasıyla birlikte servetini hızla katlayan bir işadamı ile kasabanın karizmatik genç rahibinin paralel öyküsü anlatılıyor. Güney Kaliforniya'da petrol bulunmasının ardından ortaya çıkan tablo, "Altına Hücum" olgusunun eşdeğeri.

Öncelikle bu filmin herkese hitap etmediğini belirteyim. Oldukça ağır ve ayrıntılara çok yer veren bir senaryosu var. Oyunculuklar aşmış derecede. Din ve kapitalizmin birbirine karşı verdiği amansız savaş, iki karakter üzerinden çok güzel bir şekilde işlenmiş. Film vizyona girdiği yıl Akademi Ödülleri'nde 8, Bafta Ödülleri'nde ise 9 dalda aday olmuştur. Sanat filmi sevenler kaçırmasın derim.