GÜLEN AĞAÇ ŞÖVALYESİ-TEORİ
Yaklaşık 20 sene önce, yalancı bahar yılında Westeros topraklarındaki en büyük ve en önemli turnuvalardan birisi Harennhall 'da gerçekleşti. O gün en güzel yemekler yendi, en güzel içkiler içildi. Westeros'u kaosa sürekleyecek büyük aşklar ve komplolar filizlendi. Bahsedeceğim hikaye ise gizemli bir şovalye hakkında.
Westeros'taki turnuvalara gizemli bir şövalyenin katılmas yeni bir şey değildir. Geçmişte efsanevi Ejderha Şövalyesi Aemon Targaryen Gözyaşı şövalyesi olarak, yaşayan efsane Ser Barristan Selmy 10 ve 16 yaşında gizimli bir şekilde katılarak turnuvaları kazanmıştır. Hikayemizdeki kahraman ise küçük bir adamın onuru için katılan Gülen Ağaç Şövalyesi'dir.
Gülen Ağaç Şövalyesi'nin Hikayesi
“Bir şövalye vardı,” dedi Meera, “yalancı bahar yılında. Ona Gülen Ağacın Şövalyesi derlerdi. O şövalye bir adalı olabilir.”
“Ya da değildir.” Jojen’in yüzü yeşil gölgelerle lekelenmişti.“Prens Branin bu hikâyeyi daha önce yüzlerce kez duyduğundan eminim.”
“Hayır,” dedi Bran. “Duymadım. Duymuşsam da önemli değil. Yaşlı Dadı bana daha önce anlattığı hikâyeleri anlatırdı bazen. Eski hikâyeler eski dostlara benzer, derdi eskiden. Onları zaman zaman ziyaret etmelisin.”
“Bu doğru,” dedi Meera. Sırtında kalkanı, zaman zaman yoluna çıkan dalları mızrağıyla kenara iterek yürüyordu. Bran tam da kızın hikâyeyi anlatmayacağını düşünmeye başlamışken Meera devam etti. “Bir zamanlar Boğaz’da yaşayan meraklı bir delikanlı vardı. Bütün adalılar gibi ufak tefekti ama aynı zamanda akıllı ve cesurdu. Avlanarak, balık tutarak, ağaçlara tırmanarak büyümüştü ve insanlarımın bütün sihirlerini öğrenmişti.” Bran bu hikayeyi daha önce duymadığından hemen hemen emindi.
“O da Jojen gibi yeşil rüyalar görür müydü?” “Hayır,” dedi Meera, “ama çamur soluyabilir ve yaprakların üzerinde koşabilirdi. Toprağı suya, suyu toprağa çevirebilirdi. Ağaçlarla konuşabilir, kelimeleri bükebilir, kaleleri yok edip geri getirebilirdi.”
“Keşke ben de yapabilseydim, “ dedi Bran üzüntüyle. “Ağaç şövalyesiyle ne zaman karşılaşacak?”
Merra yüzünü buruşturdu. “Adı belli bir prens sessiz olursa yakında.” “Sadece soruyordum.” “Delikanlı adalıların sihirlerini biliyordu,” diye devam etti Mecra, “ama daha fazlasını istiyordu. Bizim insanlarımız çok ender olarak evlerinden uzağa yolculuk eder, biliyorsun. Biz ufak tefek bir halkız ve usûllerimiz bazılarına tuhaf görünür, bu yüzden iri insanlar bize her zaman nazik davranmaz. Ama bu delikanlı pek çok adalıdan daha korkusuzdu, erkekliğe adım attığında yüzen adalardan ayrılmaya ve Yüzler Adası’na gitmeye karar verdi.”
“Kimse Yüzler Adası’na gitmez,” diye itiraz etti Bran. “Orada yeşil adamlar yaşar.”
“Delikanlı da yeşil adamları bulmaya niyetliydi zaten. Benimki gibi, üstüne bronz pullar dikilmiş bir mintan giydi, deri bir kalkan ve üç dişli bir mızrak aldı, küçük bir deri sandalın içinde Yeşil Çatalin aşağısına doğru kürek çekti.”
Bran gözlerini kapayıp deri sandalının içindeki ufak tefek adamı görmeye çalıştı. Branin kafasında bütün adalılar Jojen’e benziyordu, daha yaşlı ve daha güçlülerdi sadece ve Meera gibi giyiniyorlardı.
“Freyler ona saldırmasın diye ikizier’i gece yarısı geçti ve Üç Dişli Mızrak’a vardığında nehirden çıktı, sandalını kafasının üstüne alıp yürümeye başladı. Günlerce yürümesi gerekti ama sonunda Tanrı Gözü’ne vardı ve sandalını suya atıp Yüzler Adası’na doğru kürek çekti.”
“Yeşil adamlarla karşılaştı mı?”
“Evet,” dedi Meera, “ama o başka bir hikâye ve anlatması bana düşmez. Prensim, şövalye öyküsü istedi.”
“Yeşil adamlar da iyidir.”
“Öylelerdir,” diye onayladı Meera ama onlarla ilgili başka bir şey söylemedi. “Delikanlı bütün kış boyunca adada kaldı ama ballar geldiğinde doğanın onu çağırdığını duydu ve gitme zamanının geldiğini anladı. Deri sandalı tam da bıraktığı yerdeydi, vedalarmı etti ve kıyıdan ayrıldı. Kürek çekip durdu ve sonunda gölün kenarında yükselen bir kalenin uzak kulelerini gördü. Delikanlı kıyıya yaklaştıkça kuleler daha da yükseğe çıktı. Sonunda o kalenin dünyadaki en büyük kale olduğuna karar verdi."
“Harrenhal!” Bran hemen anlamıştı. “O kale Harrenhal’du!”
Meera gülümsedi. “O muydu? Delikanlı kale duvarlarının altında rengârenk çadırlar gördü, rüzgârla savrulan parlak sancaklar, ipek örtülü atların sırtına oturmuş zırhlı şövalyeler. Kızaran etlerin kokusunu aldı, kahkahaları ve çığırtkanların borazanlarını duydu. Büyük bir turnuva başlamak üzereydi ve diyarın dört bir yanından şövalyeler yarışmaya gelmişti. Kral bizzat oradaydı, oğlu ejderha prensle birlikte. Beyaz Kılıçlar yeni bir kardeşi aralarına kabul etmek üzere geldiler. Fırtına lordu hazırdaydı, gül lordu da öyle. Kayanın büyük aslanı, kralla tartıştığı için turnuvadan uzak durmuştu ama buna karşın aslanın pek çok sancak beyi ve şövalyesi turnuvaya iştirak etmişti. Adalı daha önce böyle bir şatafat görmemişti ve bir daha göremeyeceğini de biliyordu. Bir yanı bu görkemin parçası olmayı her şeyden fazla istiyordu.”
Bran bu duyguyu iyi biliyordu. Küçükken hayalini kurduğu tek şey şövalye olmaktı. Ama bacaklarını kaybetmeden önceydi bu.
“Turnuva başladığında muazzam kalenin kızı aşk ve güzellik kraliçesi olarak hükmediyordu. Beş şövalye onun tacını korumak üzere yemin etti; kraliçenin Harrenhal’daki dört ağabeyi ve Kral Muhafızlarının beyaz şövalyelerinden biri olan meşhur amcası.” “Güzel bir kız mıydı?”
“Öyleydi,” dedi Meera bir taşın üstünden atlarken, “ama ondan daha güzel olanlar da vardı. Onlardan biri ejderha prensin karısıydı, yanında bir düzine nedime leydi getirmişti. Şövalyelerin hepsi, mızraklarına bağlayacakları bir uğur mendili için leydilere yalvardı.”
“Şu aşk hikâyelerinden birine dönüşmeyecek bu değil mi?” diye sordu Bran şüpheyle. “Hodor onları pek sevmez.”
“Hodor,” dedi Hodor onaylayan bir sesle.
“Şövalyelerin canavarlarla dövüştüğü hikâyeleri sever.
“Bazen şövalyeler canavarların ta kendisidir Bran. Küçük adalı, üç yaverin saldırısına uğradığında ılık bahar gününün tadını çıkarıyor ve arazide kimseye zarar vermeden yürüyordu. Yaverler on beş yaşından daha büyük değildi ama buna rağmen adalıdan daha irilerdi. Onlara göre orası onların dünyasıydı ve adalının orada olmaya hakkı yoktu. Delikanlının mızrağını kapıp onu yere devirdiler, onun bir kurbağa yiyen olduğunu söyleyerek küfürler ettiler.”
“Walderlar mıydı?” Küçük Walder’in yapabileceği bir şeye benziyordu bu.
“Hiçbiri adını söylemedi ama delikanlı daha sonra intikam alabilmek için hepsinin yüzünü iyice ezberledi. Adalı ne zaman ayağa kalkmaya çalışsa yaverler onu itiyor ve yere düşüp kıvrıldığında tekmeliyorlardı. Ama sonra bir kükreme duydular. ‘Tekmelediğiniz kişi benim babamın adamı/ diye kükredi dişi kurt.
“Dört ayaklı bir kurt mu yoksa iki mi?” “İki,” dedi Meera.
“Dişi kurt bir turnuva kılıcıyla yaverlere girişti, hepsini perişan etti. Adalı morluk içinde kalmıştı ve kanıyordu, dişi kurt delikanlıyı kendi inine götürdü, onun yaralarını temizleyip sardı. Delikanlı orada dişi kurdun sürüsüyle tanıştı: Liderleri olan vahşi kurt, onun yanındaki sessiz kurt ve dördünün en küçüğü olan yavrukurt.
O akşam Harrenhal’da, turnuvanın açılışı şerefine bir ziyafet verilecekti, dişi kurt delikanlının da ziyafete katılması için ısrar etti. Adalı asil kanlıydı ve sıralarda oturmaya en az diğer adamlar kadar hakkı vardı. Şu dişi kurt, onu reddetmek kolay değildi, bu yüzden delikanlı, yavrukurdun onun için kralın ziyafetine uygun bir kıyafet bulmasına izin verdi ve büyük kaleye gitti.
Delikanlı, Harren’ın çatısının altında kurtlarla ve onların yeminli kılıçlarıyla birlikte yiyip içti; mezardan gelen adamlar, geyikler, ayılar ve balık adamlar. Ejderha prens, dişi kurdu ağlatan hüzünlü bir şarkı söyledi. Yavru kardeş bu durumla dalga geçince, dişi kurt kardeşinin başından aşağı şarap döktü. Bir kara kardeş konuştu, şövalyelerden Gece Nöbetçilerine katılmalarını istedi. Fırtına lordu bir şarap kadehi savaşında, kafataslarının ve öpücüklerin şövalyesini yendi. Adalı, erguvan gözleri gülen bir kız gördü. Kız bir beyaz kılıçla, bir kızıl yılanla, grifinlerin lorduyla ve son olarak da sessiz kurtla dans etti... ama danstan hemen sonra, vahşi kurt oturduğu sıradan kalkamayacak kadar utangaç olan kardeşi adına kızla konuştu.
Adalı o cümbüşün ortasında, ona saldıran üç yaveri gördü. Yaverlerden biri bir dirgen şövalyesine, diğeri bir kirpiye ve sonuncusu da cübbesinde iki kule olan bir şövalyeye hizmet ediyordu, bütün adalıların çok iyi tanıdığı bir arma.”
“Freyler,” dedi Bran.
“Geçit’in Freyler’i.” “O zaman da öyleydiler,” diye onayladı Meera. “Dişi kurt da yaverleri gördü ve onları ağabeylerine gösterdi. ‘Senin için bir at ve uygun bir zırh bulabilirim,’ diye önerdi yavru kurt. Ufak tefek adalı ona teşekkür etti ama bir yanıt vermedi. Kalbi parçalanmıştı. Adalılar birçok insandan daha küçüktür ama onlar kadar gururludur. Delikanlı şövalye değildi, onun halkından hiç kimsenin olmadığı gibi. Biz bir atın sırtından çok bir teknede otururuz ve ellerimiz kürekler için yaratılmıştır, mızraklar için değil. Delikanlı her ne kadar intikam almak istiyorsa da kendini aptal durumuna düşürüp insanlarını utandıracağından korktu. Sessiz kurt delikanlıya geceyi onun çadırında geçirmesini önerdi ama uyumadan önce göl kıyısında diz çöktü, suyun karşısına, Yüzler Adası’nın olduğu yere doğru baktı, kuzeyin ve Boğaz’ın eski tanrılarına dua etti...”
“Bu hikâyeyi babandan duymadın mı hiç?” diye sordu Jojen. “Hikâyeleri Yaşlı Dadı anlatırdı. Meera devam et, burada kesemezsin.”
Hodor da aynı şekilde düşünüyor olmalıydı, “Hodor,” dedi, sonra da, “Hodor hodor hodor hodor.”
“Pekâlâ,’’dedi Meera, “gerisini duymak istiyorsan...”
“Evet. Anlat."
“Beş günlük bir mızrak müsabakası planlanmıştı,” dedi Meera. “Yedi köşeli muazzam bir meydan dövüşü de vardı, ok müsabakası, çekiç atma, bir at yarışı ve şarkıcı turnuvası...”
“Prensim nasıl emrederse. Kalenin kızı aşk ve güzellik kraliçesiydi, onu savunacak dört ağabeyi ve bir amcası vardı ama bütün Harrenhal oğulları turnuvanın ilk gününde yenildi. Onları yenenler, teker teker bozguna uğrayıp silinene kadar kısa bir süre şampiyon olarak hüküm sürdüler. Aslında, ilk günün sonu, kirpi şövalyesinin şampiyonlar arasında kendine bir yer bulduğunu gördü, ikinci günün sabahında dirgen şövalyesi ve iki kulenin şövalyesi de zafer kazanmışlardı. Ama ikinci gün akşamüstüne doğru alanda gizemli bir şövalye belirdi.”
Bran bilmiş bir şekilde başını salladı. Turnuvaların çoğunda, yüzlerini saklayan miğferleri ve tuhaf bir arma taşıyan yahut tamamen boş olan kalkanlarıyla gizemli şövalyeler ortaya çıkardı. Bazıları kılık değiştirmiş ünlü şövalyeler olurdu. Bir keresinde Ejderha Şövalyesi, kız kardeşini kralın metresi yerine aşk ve güzellik kraliçesi ilan edebilmek için Gözyaşı Şövalyesi olarak bir turnuva kazanmıştı. Cesur Barristan da iki kez gizemli şövalye zırhı kuşanmıştı ve ilkinde daha on yaşındaydı. “Bahse girerim ki küçük adalıydı.”
“Kim olduğunu kimse öğrenemedi,” dedi Meera, “ama gizemli şövalyenin endamı küçüktü ve döküntülerden devşirilmiş zırhı üstüne oturmamıştı. Kalkanındaki arma eski tanrıların yürek ağacıydı, kırmızı bir gülen suratı olan bir büvet ağacı.”
“Belki de Yüzler Adası’ndan gelmişti,” dedi Bran. “Yeşil miydi?” Yaşlı Dadı’nın hikâyelerindeki koruyucuların koyu yeşil derileri ve yaprak saçları olurdu. Bazen boynuzlan da olurdu ama gizemli şövalyenin boynuzları olsaydı miğfer takamazdı diye düşünüyordu Bran. “Bahse girerim ki onu eski tanrılar göndermişti.”
“Belki de. Gizemli şövalye kralın önünde mızrağını indirdi ve alanın sonuna, beş şövalyenin çadırının olduğu yere gitti. Meydan okuduğu üç şövalyeyi biliyorsun.”
“Kirpi şövalye, dirgen şövalyesi ve ikiz kulelerin şövalyesi.” Bran bunu bilecek kadar hikâye duymuştu.
“Sana söyledim, o şövalye küçük adalıydı.” “Her kimse eski tanrılar kollarına kuvvet verdi. Önce kirpi şövalye devrildi, ardından dirgen şövalyesi ve son olarak da iki kulenin şövalyesi. Hiçbiri fazla sevilmiyordu, bu yüzden yeni şampiyon ilan edildiği anda, sıradan insanlar Gülen Ağacın Şövalyesi için çılgınca tezahürat yaptı. Şövalyenin devrik düşmanları at ve zırh için fidye önerince, Gülen Ağacın Şövalyesi gürleyen sesiyle miğferinin ardından konuştu, Yaverlerinize onurlu olmayı öğretin, bu yeterli bir fidye olur.’ Yenik şövalyeler yaverlerini sert bir şekilde cezalandırdıktan sonra atları ve zırhları iade edildi. Ve böylece küçük adalının duaları cevaplanmış oldu... yeşil adamlar ya da eski tanrılar, belki de ormanın çocukları tarafından, kim bilebilir?”
Bran birkaç dakika düşündükten sonra bunun iyi bir hikâye olduğuna karar verdi. “Sonra ne oldu? Gülen Ağacın Şövalyesi turnuvayı kazanıp bir prensesle mi evlendi?”
“Hayır,” dedi Meera. O gece büyük kalede, hem fırtına lordu hem de kafataslarının ve öpücüklerin şövalyesi, gizemli adamın maskesini çıkaracaklarına dair yemin ettiler ve bizzat kral, o miğferin arkasındaki yüzün onun düşmanı olduğunu duyurarak adamlarını gizemli şövalyeye meydan okumaya teşvik etti. Ama ertesi sabah, çığırtkanlar borazanlarını öttürüp kral yerini aldığında sahada sadece iki şövalye belirdi. Gülen Ağacın Şövalyesi ortadan kaybolmuştu. Kral çok öfkelendi, hatta adamı aramak üzere ejderha prensi gönderdi ama bulabildikleri tek şey, gizemli şövalyenin bir ağaca asılıp terk edilmiş boyalı kalkanıydı. Sonunda turnuvayı kazanan ejderha prens oldu.”
Gülen Ağaç Şövalyesi Hakkında Bildiklerimiz
Gizemli şövalye, Howland Reed'in yaverlerle olan durumunu bilen ve yaşamış birisi olmalıydı.
"Küçük adalı, üç yaverin saldırısına uğradığında ılık bahar gününün tadını çıkarıyor ve arazide kimseye zarar vermeden yürüyordu. Yaverler on beş yaşından daha büyük değildi ama buna rağmen adalıdan daha irilerdi. Onlara göre orası onların dünyasıydı ve adalının orada olmaya hakkı yoktu. Delikanlının mızrağını kapıp onu yere devirdiler, onun bir kurbağa yiyen olduğunu söyleyerek küfürler ettiler.” “Walderlar mıydı?” Küçük Walder’in yapabileceği bir şeye benziyordu bu. “Hiçbiri adını söylemedi ama delikanlı daha sonra intikam alabilmek için hepsinin yüzünü iyice ezberledi. Adalı ne zaman ayağa kalkmaya çalışsa yaverler onu itiyor ve yere düşüp kıvrıldığında tekmeliyorlardı. Ama sonra bir kükreme duydular. ‘Tekmelediğiniz kişi benim babamın adamı/ diye kükredi dişi kurt.”"
Kılıçların Fırtınası
Kısa boylu ve toplama zırhlar giyordu.
"Kim olduğunu kimse öğrenemedi,” dedi Meera, “ama gizemli şövalyenin endamı küçüktü ve döküntülerden devşirilmiş zırhı üstüne oturmamıştı. Kalkanındaki arma eski tanrıların yürek ağacıydı, kırmızı bir gülen suratı olan bir büvet ağacı.”
Kılıçların Fırtınası
Kalkanında büvet ağacı smebolü olduğunu düşünürsek Kuzeyli olması olası.
Meydan okuduğu üç şovalyeyi de mızrak dövüşünde yenecek kadar yetenekliydi.
Jojen Reed, Bran'ın babasının bu hikayeyi anlatmaması şaşırmıştır. Bu da Starklarla bir ilgili olabileceğini gösteriyor olabilir.
"Bu hikâyeyi daha önce hiç duymadığından emin misin Bran?” diye sordu Jojen. “Lord baban hiç anlatmadı mı?”
Kılıçların Fırtınası
OLASI İSİMLER
LYANNA STARK
Lyanna olayı görmüş ve Howland Reed'i savunmak için 3 yaveri dövmüştür.
Ned Stark, Lyanna'yı tıpkı Arya gibi erkek fatma olarak bahseder. Babalarının izin vermesi durumunda bir kılıç taşıyacağından da bahseder.
Bran'ın gördüğü görülerin birisinde; genç bir kız ve genç bir oğlan kılıç talimi yapmaktadır. Bran bu kızı ilk başta Arya'ya benzetir. Lyanna'nın, Arya'ya benzemesi, kılıç taşıma isteği ve Yaşlı Dadı'nın eskiden anlattıklarına bakılırsa o kız Lyanna Stark, oğlan çocuğu ise Benjen Stark'ın olma ihtimali yüksektir. Bu da Lyanna'nın talimli olduğunu gösterir.
Benjen Stark, Howland Reed için zırh bulabileceği söylemiştir. Lyanna zırhı kendisi için istemiş olabilir.
Zırhın altından sesi gürlediği için bir kız çocuğunun sesinin olduğunu anlamayabilirlerdi.
Lyanna çok iyi bir binicidir. Jaime Lannister'a göre mızrak dövüşündeki en önemli husus biniciliktir. İyi bir binici olan ve kendisini eğiten Lyanna'nın meydan okuduğu rakipleri yenmesi olası.
Daha önce tanışmayan Rhaegar ve Lyanna'nın nasıl tanıştığını da böylece anlam kazanacaktı. Bildiğimiz gibi önceden herhangi bir etkileşimleri yoktu.
HOWLAND REED
Fiziksel özellikleri şövalyenin fiziksel özelleriyle uyuşuyor.
Howland Reed'in zırhı yoktu, Benjen Stark onun için bulduğu zırh parçalarını giymiş olabilir.
BENJEN STARK
İntikam fikri ondan çıkmıştır.
Bir zırh ve at bulabileceğini söylemiştir.
Lyanna Stark'tan bile genç olduğu için boyu abileri kadar uzun değildir.
NED STARK
Jojen Reed, Ned Stark'ın bu hikayeyi Bran'a anlatmamasına çok şaşırmıştır.
Ned Stark abisi Brandon Stark'tan kısaydı.
Ned Stark ve Howland Reed geceyi birlikte geçirmişlerdir. Ned Stark, intikam için dua eden Howland Reed'e üzüldüğü için turnuvaya katılmış olabilir. Ayrıca Ned'in katılması Howland ile olan dostluğunun başlangıcı olarak açıklanabilir.
Atı ve zırhı Benjen'den alabilirdi.
SONUÇ
Kendi adıma konuşacak olursam; tüm ipuçlarını takip ettiğimde Lyanna Stark'a çıkıyor. Fiziksel özelliklerinin uyuşması, Howland'ı ilk başta koruması, çok iyi bir binici olması, kendini savaşçı olarak kanıtlamak istemesi, Reedlerin, Starklara olan bağlığı ve en önemlisi bu olayın sonucunda Rhaegar ile tanışması. Özellikle Rhaegar ile buluşmasına şöyle bir gönderme var; Meera hikayeyi bıraktıktan sonra Bran şöyle bir yorum yapıyor:
“Bu güzel bir hikâyeydi. Ama delikanlıya üç kötü şövalye saldırmalıydı, onların yaverleri değil. Sonra küçük adalı hepsini öldürebilirdi. Fidyeyle ilgili bölüm saçmaydı. Son olarak, turnuvayı bütün rakiplerini devirerek gizemli şövalye kazanmalı ve dişi kurdu aşk ve güzellik kraliçesi ilan etmeliydi.”
Kılıçların Fırtınası
Meera ise "Dişi kurt kraliçe oldu, ama bu çok daha hüzünlü bir hikâye.” diye cevaplıyor.
Turnuvayı Gülen Ağaç şövalyesi kazanmıyor, ama kazanan kişi Rhaegar Targaryen... Lyanna Stark'ı da aşk ve güzelik kraliçesi ilan ediyor. Ve ilan ettikten kısa bir süre sonra Rhaegar, Lyanna'yı kaçırarak olayların tetiklenmesine neden oluyor. Eğer Gülen Ağaç şövalyesi turnuvayı kazanmış olsaydı; Rhaegar, şövalyenin peşine düşmeyek ve Lyanna ile tanışmamış olacaktı. Ve Aerys sonrası tahta geçerek başta hala Targayrenlar yönetmeye devam edecekti. Gülen Ağaç Şövalyesinin Lyanna Stark olması hikayede birçok olayı tetikleyen bir unsur.
Diğer isimler neden olamaz derseniz de ilk olarak Howland Reed'ten başlayalım. Eğer Howland Reed şövalye olsaydı; hikayede bir kahramanın çıkmasının ve intikamını kendi almış olduğu için Starklara olan bağlığının önemi kalmayacaktı. Ve tabi ki savaş konusunda yeteneksiz olduğu için kazanması da zordu.
Benjen birçok açıdan uyan bir isim. Fakat Benjen çıkarsa da hikaye açısından önemli olmazdı. Aynısını Ned için de söyleyebiliriz, ki onun kişiliğini düşünürsek turnuvaya bu şekilde katılacak birisi değil. Öyle ki ucu Lyanna ve Jon'a dokunacağı için bu hikayeyi kimseye anlatmamış.
Teşekkürler. Bu aralar OP'tan daha çok bu konular ilgimi çekiyor. Kitapları okumadım ama bu tarz konularla az biraz bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. Ellerine sağlık.
GÜLEN AĞAÇ ŞÖVALYESİ-TEORİ
Yaklaşık 20 sene önce, yalancı bahar yılında Westeros topraklarındaki en büyük ve en önemli turnuvalardan birisi Harennhall 'da gerçekleşti. O gün en güzel yemekler yendi, en güzel içkiler içildi. Westeros'u kaosa sürekleyecek büyük aşklar ve komplolar filizlendi. Bahsedeceğim hikaye ise gizemli bir şovalye hakkında.
Westeros'taki turnuvalara gizemli bir şövalyenin katılmas yeni bir şey değildir. Geçmişte efsanevi Ejderha Şövalyesi Aemon Targaryen Gözyaşı şövalyesi olarak, yaşayan efsane Ser Barristan Selmy 10 ve 16 yaşında gizimli bir şekilde katılarak turnuvaları kazanmıştır. Hikayemizdeki kahraman ise küçük bir adamın onuru için katılan Gülen Ağaç Şövalyesi'dir.
Gülen Ağaç Şövalyesi'nin Hikayesi
“Bir şövalye vardı,” dedi Meera, “yalancı bahar yılında. Ona Gülen Ağacın Şövalyesi derlerdi. O şövalye bir adalı olabilir.”
“Ya da değildir.” Jojen’in yüzü yeşil gölgelerle lekelenmişti.“Prens Branin bu hikâyeyi daha önce yüzlerce kez duyduğundan eminim.”
“Hayır,” dedi Bran. “Duymadım. Duymuşsam da önemli değil. Yaşlı Dadı bana daha önce anlattığı hikâyeleri anlatırdı bazen. Eski hikâyeler eski dostlara benzer, derdi eskiden. Onları zaman zaman ziyaret etmelisin.”
“Bu doğru,” dedi Meera. Sırtında kalkanı, zaman zaman yoluna çıkan dalları mızrağıyla kenara iterek yürüyordu. Bran tam da kızın hikâyeyi anlatmayacağını düşünmeye başlamışken Meera devam etti. “Bir zamanlar Boğaz’da yaşayan meraklı bir delikanlı vardı. Bütün adalılar gibi ufak tefekti ama aynı zamanda akıllı ve cesurdu. Avlanarak, balık tutarak, ağaçlara tırmanarak büyümüştü ve insanlarımın bütün sihirlerini öğrenmişti.” Bran bu hikayeyi daha önce duymadığından hemen hemen emindi.
“O da Jojen gibi yeşil rüyalar görür müydü?” “Hayır,” dedi Meera, “ama çamur soluyabilir ve yaprakların üzerinde koşabilirdi. Toprağı suya, suyu toprağa çevirebilirdi. Ağaçlarla konuşabilir, kelimeleri bükebilir, kaleleri yok edip geri getirebilirdi.”
“Keşke ben de yapabilseydim, “ dedi Bran üzüntüyle. “Ağaç şövalyesiyle ne zaman karşılaşacak?”
Merra yüzünü buruşturdu. “Adı belli bir prens sessiz olursa yakında.” “Sadece soruyordum.” “Delikanlı adalıların sihirlerini biliyordu,” diye devam etti Mecra, “ama daha fazlasını istiyordu. Bizim insanlarımız çok ender olarak evlerinden uzağa yolculuk eder, biliyorsun. Biz ufak tefek bir halkız ve usûllerimiz bazılarına tuhaf görünür, bu yüzden iri insanlar bize her zaman nazik davranmaz. Ama bu delikanlı pek çok adalıdan daha korkusuzdu, erkekliğe adım attığında yüzen adalardan ayrılmaya ve Yüzler Adası’na gitmeye karar verdi.”
“Kimse Yüzler Adası’na gitmez,” diye itiraz etti Bran. “Orada yeşil adamlar yaşar.”
“Delikanlı da yeşil adamları bulmaya niyetliydi zaten. Benimki gibi, üstüne bronz pullar dikilmiş bir mintan giydi, deri bir kalkan ve üç dişli bir mızrak aldı, küçük bir deri sandalın içinde Yeşil Çatalin aşağısına doğru kürek çekti.”
Bran gözlerini kapayıp deri sandalının içindeki ufak tefek adamı görmeye çalıştı. Branin kafasında bütün adalılar Jojen’e benziyordu, daha yaşlı ve daha güçlülerdi sadece ve Meera gibi giyiniyorlardı.
“Freyler ona saldırmasın diye ikizier’i gece yarısı geçti ve Üç Dişli Mızrak’a vardığında nehirden çıktı, sandalını kafasının üstüne alıp yürümeye başladı. Günlerce yürümesi gerekti ama sonunda Tanrı Gözü’ne vardı ve sandalını suya atıp Yüzler Adası’na doğru kürek çekti.”
“Yeşil adamlarla karşılaştı mı?”
“Evet,” dedi Meera, “ama o başka bir hikâye ve anlatması bana düşmez. Prensim, şövalye öyküsü istedi.”
“Yeşil adamlar da iyidir.”
“Öylelerdir,” diye onayladı Meera ama onlarla ilgili başka bir şey söylemedi. “Delikanlı bütün kış boyunca adada kaldı ama ballar geldiğinde doğanın onu çağırdığını duydu ve gitme zamanının geldiğini anladı. Deri sandalı tam da bıraktığı yerdeydi, vedalarmı etti ve kıyıdan ayrıldı. Kürek çekip durdu ve sonunda gölün kenarında yükselen bir kalenin uzak kulelerini gördü. Delikanlı kıyıya yaklaştıkça kuleler daha da yükseğe çıktı. Sonunda o kalenin dünyadaki en büyük kale olduğuna karar verdi."
“Harrenhal!” Bran hemen anlamıştı. “O kale Harrenhal’du!”
Meera gülümsedi. “O muydu? Delikanlı kale duvarlarının altında rengârenk çadırlar gördü, rüzgârla savrulan parlak sancaklar, ipek örtülü atların sırtına oturmuş zırhlı şövalyeler. Kızaran etlerin kokusunu aldı, kahkahaları ve çığırtkanların borazanlarını duydu. Büyük bir turnuva başlamak üzereydi ve diyarın dört bir yanından şövalyeler yarışmaya gelmişti. Kral bizzat oradaydı, oğlu ejderha prensle birlikte. Beyaz Kılıçlar yeni bir kardeşi aralarına kabul etmek üzere geldiler. Fırtına lordu hazırdaydı, gül lordu da öyle. Kayanın büyük aslanı, kralla tartıştığı için turnuvadan uzak durmuştu ama buna karşın aslanın pek çok sancak beyi ve şövalyesi turnuvaya iştirak etmişti. Adalı daha önce böyle bir şatafat görmemişti ve bir daha göremeyeceğini de biliyordu. Bir yanı bu görkemin parçası olmayı her şeyden fazla istiyordu.”
Bran bu duyguyu iyi biliyordu. Küçükken hayalini kurduğu tek şey şövalye olmaktı. Ama bacaklarını kaybetmeden önceydi bu.
“Turnuva başladığında muazzam kalenin kızı aşk ve güzellik kraliçesi olarak hükmediyordu. Beş şövalye onun tacını korumak üzere yemin etti; kraliçenin Harrenhal’daki dört ağabeyi ve Kral Muhafızlarının beyaz şövalyelerinden biri olan meşhur amcası.” “Güzel bir kız mıydı?”
“Öyleydi,” dedi Meera bir taşın üstünden atlarken, “ama ondan daha güzel olanlar da vardı. Onlardan biri ejderha prensin karısıydı, yanında bir düzine nedime leydi getirmişti. Şövalyelerin hepsi, mızraklarına bağlayacakları bir uğur mendili için leydilere yalvardı.”
“Şu aşk hikâyelerinden birine dönüşmeyecek bu değil mi?” diye sordu Bran şüpheyle. “Hodor onları pek sevmez.”
“Hodor,” dedi Hodor onaylayan bir sesle.
“Şövalyelerin canavarlarla dövüştüğü hikâyeleri sever.
“Bazen şövalyeler canavarların ta kendisidir Bran. Küçük adalı, üç yaverin saldırısına uğradığında ılık bahar gününün tadını çıkarıyor ve arazide kimseye zarar vermeden yürüyordu. Yaverler on beş yaşından daha büyük değildi ama buna rağmen adalıdan daha irilerdi. Onlara göre orası onların dünyasıydı ve adalının orada olmaya hakkı yoktu. Delikanlının mızrağını kapıp onu yere devirdiler, onun bir kurbağa yiyen olduğunu söyleyerek küfürler ettiler.”
“Walderlar mıydı?” Küçük Walder’in yapabileceği bir şeye benziyordu bu.
“Hiçbiri adını söylemedi ama delikanlı daha sonra intikam alabilmek için hepsinin yüzünü iyice ezberledi. Adalı ne zaman ayağa kalkmaya çalışsa yaverler onu itiyor ve yere düşüp kıvrıldığında tekmeliyorlardı. Ama sonra bir kükreme duydular. ‘Tekmelediğiniz kişi benim babamın adamı/ diye kükredi dişi kurt.
“Dört ayaklı bir kurt mu yoksa iki mi?” “İki,” dedi Meera.
“Dişi kurt bir turnuva kılıcıyla yaverlere girişti, hepsini perişan etti. Adalı morluk içinde kalmıştı ve kanıyordu, dişi kurt delikanlıyı kendi inine götürdü, onun yaralarını temizleyip sardı. Delikanlı orada dişi kurdun sürüsüyle tanıştı: Liderleri olan vahşi kurt, onun yanındaki sessiz kurt ve dördünün en küçüğü olan yavrukurt.
O akşam Harrenhal’da, turnuvanın açılışı şerefine bir ziyafet verilecekti, dişi kurt delikanlının da ziyafete katılması için ısrar etti. Adalı asil kanlıydı ve sıralarda oturmaya en az diğer adamlar kadar hakkı vardı. Şu dişi kurt, onu reddetmek kolay değildi, bu yüzden delikanlı, yavrukurdun onun için kralın ziyafetine uygun bir kıyafet bulmasına izin verdi ve büyük kaleye gitti.
Delikanlı, Harren’ın çatısının altında kurtlarla ve onların yeminli kılıçlarıyla birlikte yiyip içti; mezardan gelen adamlar, geyikler, ayılar ve balık adamlar. Ejderha prens, dişi kurdu ağlatan hüzünlü bir şarkı söyledi. Yavru kardeş bu durumla dalga geçince, dişi kurt kardeşinin başından aşağı şarap döktü. Bir kara kardeş konuştu, şövalyelerden Gece Nöbetçilerine katılmalarını istedi. Fırtına lordu bir şarap kadehi savaşında, kafataslarının ve öpücüklerin şövalyesini yendi. Adalı, erguvan gözleri gülen bir kız gördü. Kız bir beyaz kılıçla, bir kızıl yılanla, grifinlerin lorduyla ve son olarak da sessiz kurtla dans etti... ama danstan hemen sonra, vahşi kurt oturduğu sıradan kalkamayacak kadar utangaç olan kardeşi adına kızla konuştu.
Adalı o cümbüşün ortasında, ona saldıran üç yaveri gördü. Yaverlerden biri bir dirgen şövalyesine, diğeri bir kirpiye ve sonuncusu da cübbesinde iki kule olan bir şövalyeye hizmet ediyordu, bütün adalıların çok iyi tanıdığı bir arma.”
“Freyler,” dedi Bran.
“Geçit’in Freyler’i.” “O zaman da öyleydiler,” diye onayladı Meera. “Dişi kurt da yaverleri gördü ve onları ağabeylerine gösterdi. ‘Senin için bir at ve uygun bir zırh bulabilirim,’ diye önerdi yavru kurt. Ufak tefek adalı ona teşekkür etti ama bir yanıt vermedi. Kalbi parçalanmıştı. Adalılar birçok insandan daha küçüktür ama onlar kadar gururludur. Delikanlı şövalye değildi, onun halkından hiç kimsenin olmadığı gibi. Biz bir atın sırtından çok bir teknede otururuz ve ellerimiz kürekler için yaratılmıştır, mızraklar için değil. Delikanlı her ne kadar intikam almak istiyorsa da kendini aptal durumuna düşürüp insanlarını utandıracağından korktu. Sessiz kurt delikanlıya geceyi onun çadırında geçirmesini önerdi ama uyumadan önce göl kıyısında diz çöktü, suyun karşısına, Yüzler Adası’nın olduğu yere doğru baktı, kuzeyin ve Boğaz’ın eski tanrılarına dua etti...”
“Bu hikâyeyi babandan duymadın mı hiç?” diye sordu Jojen. “Hikâyeleri Yaşlı Dadı anlatırdı. Meera devam et, burada kesemezsin.”
Hodor da aynı şekilde düşünüyor olmalıydı, “Hodor,” dedi, sonra da, “Hodor hodor hodor hodor.”
“Pekâlâ,’’dedi Meera, “gerisini duymak istiyorsan...”
“Evet. Anlat."
“Beş günlük bir mızrak müsabakası planlanmıştı,” dedi Meera. “Yedi köşeli muazzam bir meydan dövüşü de vardı, ok müsabakası, çekiç atma, bir at yarışı ve şarkıcı turnuvası...”
“Prensim nasıl emrederse. Kalenin kızı aşk ve güzellik kraliçesiydi, onu savunacak dört ağabeyi ve bir amcası vardı ama bütün Harrenhal oğulları turnuvanın ilk gününde yenildi. Onları yenenler, teker teker bozguna uğrayıp silinene kadar kısa bir süre şampiyon olarak hüküm sürdüler. Aslında, ilk günün sonu, kirpi şövalyesinin şampiyonlar arasında kendine bir yer bulduğunu gördü, ikinci günün sabahında dirgen şövalyesi ve iki kulenin şövalyesi de zafer kazanmışlardı. Ama ikinci gün akşamüstüne doğru alanda gizemli bir şövalye belirdi.”
Bran bilmiş bir şekilde başını salladı. Turnuvaların çoğunda, yüzlerini saklayan miğferleri ve tuhaf bir arma taşıyan yahut tamamen boş olan kalkanlarıyla gizemli şövalyeler ortaya çıkardı. Bazıları kılık değiştirmiş ünlü şövalyeler olurdu. Bir keresinde Ejderha Şövalyesi, kız kardeşini kralın metresi yerine aşk ve güzellik kraliçesi ilan edebilmek için Gözyaşı Şövalyesi olarak bir turnuva kazanmıştı. Cesur Barristan da iki kez gizemli şövalye zırhı kuşanmıştı ve ilkinde daha on yaşındaydı. “Bahse girerim ki küçük adalıydı.”
“Kim olduğunu kimse öğrenemedi,” dedi Meera, “ama gizemli şövalyenin endamı küçüktü ve döküntülerden devşirilmiş zırhı üstüne oturmamıştı. Kalkanındaki arma eski tanrıların yürek ağacıydı, kırmızı bir gülen suratı olan bir büvet ağacı.”
“Belki de Yüzler Adası’ndan gelmişti,” dedi Bran. “Yeşil miydi?” Yaşlı Dadı’nın hikâyelerindeki koruyucuların koyu yeşil derileri ve yaprak saçları olurdu. Bazen boynuzlan da olurdu ama gizemli şövalyenin boynuzları olsaydı miğfer takamazdı diye düşünüyordu Bran. “Bahse girerim ki onu eski tanrılar göndermişti.”
“Belki de. Gizemli şövalye kralın önünde mızrağını indirdi ve alanın sonuna, beş şövalyenin çadırının olduğu yere gitti. Meydan okuduğu üç şövalyeyi biliyorsun.”
“Kirpi şövalye, dirgen şövalyesi ve ikiz kulelerin şövalyesi.” Bran bunu bilecek kadar hikâye duymuştu.
“Sana söyledim, o şövalye küçük adalıydı.” “Her kimse eski tanrılar kollarına kuvvet verdi. Önce kirpi şövalye devrildi, ardından dirgen şövalyesi ve son olarak da iki kulenin şövalyesi. Hiçbiri fazla sevilmiyordu, bu yüzden yeni şampiyon ilan edildiği anda, sıradan insanlar Gülen Ağacın Şövalyesi için çılgınca tezahürat yaptı. Şövalyenin devrik düşmanları at ve zırh için fidye önerince, Gülen Ağacın Şövalyesi gürleyen sesiyle miğferinin ardından konuştu, Yaverlerinize onurlu olmayı öğretin, bu yeterli bir fidye olur.’ Yenik şövalyeler yaverlerini sert bir şekilde cezalandırdıktan sonra atları ve zırhları iade edildi. Ve böylece küçük adalının duaları cevaplanmış oldu... yeşil adamlar ya da eski tanrılar, belki de ormanın çocukları tarafından, kim bilebilir?”
Bran birkaç dakika düşündükten sonra bunun iyi bir hikâye olduğuna karar verdi. “Sonra ne oldu? Gülen Ağacın Şövalyesi turnuvayı kazanıp bir prensesle mi evlendi?”
“Hayır,” dedi Meera. O gece büyük kalede, hem fırtına lordu hem de kafataslarının ve öpücüklerin şövalyesi, gizemli adamın maskesini çıkaracaklarına dair yemin ettiler ve bizzat kral, o miğferin arkasındaki yüzün onun düşmanı olduğunu duyurarak adamlarını gizemli şövalyeye meydan okumaya teşvik etti. Ama ertesi sabah, çığırtkanlar borazanlarını öttürüp kral yerini aldığında sahada sadece iki şövalye belirdi. Gülen Ağacın Şövalyesi ortadan kaybolmuştu. Kral çok öfkelendi, hatta adamı aramak üzere ejderha prensi gönderdi ama bulabildikleri tek şey, gizemli şövalyenin bir ağaca asılıp terk edilmiş boyalı kalkanıydı. Sonunda turnuvayı kazanan ejderha prens oldu.”
Gülen Ağaç Şövalyesi Hakkında Bildiklerimiz
Gizemli şövalye, Howland Reed'in yaverlerle olan durumunu bilen ve yaşamış birisi olmalıydı.
"Küçük adalı, üç yaverin saldırısına uğradığında ılık bahar gününün tadını çıkarıyor ve arazide kimseye zarar vermeden yürüyordu. Yaverler on beş yaşından daha büyük değildi ama buna rağmen adalıdan daha irilerdi. Onlara göre orası onların dünyasıydı ve adalının orada olmaya hakkı yoktu. Delikanlının mızrağını kapıp onu yere devirdiler, onun bir kurbağa yiyen olduğunu söyleyerek küfürler ettiler.” “Walderlar mıydı?” Küçük Walder’in yapabileceği bir şeye benziyordu bu. “Hiçbiri adını söylemedi ama delikanlı daha sonra intikam alabilmek için hepsinin yüzünü iyice ezberledi. Adalı ne zaman ayağa kalkmaya çalışsa yaverler onu itiyor ve yere düşüp kıvrıldığında tekmeliyorlardı. Ama sonra bir kükreme duydular. ‘Tekmelediğiniz kişi benim babamın adamı/ diye kükredi dişi kurt.”"
Kılıçların Fırtınası
Kısa boylu ve toplama zırhlar giyordu.
"Kim olduğunu kimse öğrenemedi,” dedi Meera, “ama gizemli şövalyenin endamı küçüktü ve döküntülerden devşirilmiş zırhı üstüne oturmamıştı. Kalkanındaki arma eski tanrıların yürek ağacıydı, kırmızı bir gülen suratı olan bir büvet ağacı.”
Kılıçların Fırtınası
Kalkanında büvet ağacı smebolü olduğunu düşünürsek Kuzeyli olması olası.
Meydan okuduğu üç şovalyeyi de mızrak dövüşünde yenecek kadar yetenekliydi.
Jojen Reed, Bran'ın babasının bu hikayeyi anlatmaması şaşırmıştır. Bu da Starklarla bir ilgili olabileceğini gösteriyor olabilir.
"Bu hikâyeyi daha önce hiç duymadığından emin misin Bran?” diye sordu Jojen. “Lord baban hiç anlatmadı mı?”
Kılıçların Fırtınası
OLASI İSİMLER
LYANNA STARK
Lyanna olayı görmüş ve Howland Reed'i savunmak için 3 yaveri dövmüştür.
Ned Stark, Lyanna'yı tıpkı Arya gibi erkek fatma olarak bahseder. Babalarının izin vermesi durumunda bir kılıç taşıyacağından da bahseder.
Bran'ın gördüğü görülerin birisinde; genç bir kız ve genç bir oğlan kılıç talimi yapmaktadır. Bran bu kızı ilk başta Arya'ya benzetir. Lyanna'nın, Arya'ya benzemesi, kılıç taşıma isteği ve Yaşlı Dadı'nın eskiden anlattıklarına bakılırsa o kız Lyanna Stark, oğlan çocuğu ise Benjen Stark'ın olma ihtimali yüksektir. Bu da Lyanna'nın talimli olduğunu gösterir.
Benjen Stark, Howland Reed için zırh bulabileceği söylemiştir. Lyanna zırhı kendisi için istemiş olabilir.
Zırhın altından sesi gürlediği için bir kız çocuğunun sesinin olduğunu anlamayabilirlerdi.
Lyanna çok iyi bir binicidir. Jaime Lannister'a göre mızrak dövüşündeki en önemli husus biniciliktir. İyi bir binici olan ve kendisini eğiten Lyanna'nın meydan okuduğu rakipleri yenmesi olası.
Daha önce tanışmayan Rhaegar ve Lyanna'nın nasıl tanıştığını da böylece anlam kazanacaktı. Bildiğimiz gibi önceden herhangi bir etkileşimleri yoktu.
HOWLAND REED
Fiziksel özellikleri şövalyenin fiziksel özelleriyle uyuşuyor.
Howland Reed'in zırhı yoktu, Benjen Stark onun için bulduğu zırh parçalarını giymiş olabilir.
BENJEN STARK
İntikam fikri ondan çıkmıştır.
Bir zırh ve at bulabileceğini söylemiştir.
Lyanna Stark'tan bile genç olduğu için boyu abileri kadar uzun değildir.
NED STARK
Jojen Reed, Ned Stark'ın bu hikayeyi Bran'a anlatmamasına çok şaşırmıştır.
Ned Stark abisi Brandon Stark'tan kısaydı.
Ned Stark ve Howland Reed geceyi birlikte geçirmişlerdir. Ned Stark, intikam için dua eden Howland Reed'e üzüldüğü için turnuvaya katılmış olabilir. Ayrıca Ned'in katılması Howland ile olan dostluğunun başlangıcı olarak açıklanabilir.
Atı ve zırhı Benjen'den alabilirdi.
SONUÇ
Kendi adıma konuşacak olursam; tüm ipuçlarını takip ettiğimde Lyanna Stark'a çıkıyor. Fiziksel özelliklerinin uyuşması, Howland'ı ilk başta koruması, çok iyi bir binici olması, kendini savaşçı olarak kanıtlamak istemesi, Reedlerin, Starklara olan bağlığı ve en önemlisi bu olayın sonucunda Rhaegar ile tanışması. Özellikle Rhaegar ile buluşmasına şöyle bir gönderme var; Meera hikayeyi bıraktıktan sonra Bran şöyle bir yorum yapıyor:
“Bu güzel bir hikâyeydi. Ama delikanlıya üç kötü şövalye saldırmalıydı, onların yaverleri değil. Sonra küçük adalı hepsini öldürebilirdi. Fidyeyle ilgili bölüm saçmaydı. Son olarak, turnuvayı bütün rakiplerini devirerek gizemli şövalye kazanmalı ve dişi kurdu aşk ve güzellik kraliçesi ilan etmeliydi.”
Kılıçların Fırtınası
Meera ise "Dişi kurt kraliçe oldu, ama bu çok daha hüzünlü bir hikâye.” diye cevaplıyor.
Turnuvayı Gülen Ağaç şövalyesi kazanmıyor, ama kazanan kişi Rhaegar Targaryen... Lyanna Stark'ı da aşk ve güzelik kraliçesi ilan ediyor. Ve ilan ettikten kısa bir süre sonra Rhaegar, Lyanna'yı kaçırarak olayların tetiklenmesine neden oluyor. Eğer Gülen Ağaç şövalyesi turnuvayı kazanmış olsaydı; Rhaegar, şövalyenin peşine düşmeyek ve Lyanna ile tanışmamış olacaktı. Ve Aerys sonrası tahta geçerek başta hala Targayrenlar yönetmeye devam edecekti. Gülen Ağaç Şövalyesinin Lyanna Stark olması hikayede birçok olayı tetikleyen bir unsur.
Diğer isimler neden olamaz derseniz de ilk olarak Howland Reed'ten başlayalım. Eğer Howland Reed şövalye olsaydı; hikayede bir kahramanın çıkmasının ve intikamını kendi almış olduğu için Starklara olan bağlığının önemi kalmayacaktı. Ve tabi ki savaş konusunda yeteneksiz olduğu için kazanması da zordu.
Benjen birçok açıdan uyan bir isim. Fakat Benjen çıkarsa da hikaye açısından önemli olmazdı. Aynısını Ned için de söyleyebiliriz, ki onun kişiliğini düşünürsek turnuvaya bu şekilde katılacak birisi değil. Öyle ki ucu Lyanna ve Jon'a dokunacağı için bu hikayeyi kimseye anlatmamış.
Aklımda kendim düşündüğüm zayıf bir çıkarım var ne dersiniz. Balerion'un ismi büyük Valyria tanrılarından birinin ismi. Ama aynı zamanda Valyria'da Baelarys Hanesi diye çok güçlü bir ejder lordu hanesi var. İsim benzerliğinden çıkaracak olursak, bir şekilde acaba Aenar Targaryen, Balerion'u bu Baelarys Hanesi'nden çalmış olabilir mi? Ucu pek bir şeye çıkmıyor ama isim benzerleri kafa karıştırıcı.