Imu, bir tanrı değildir. Ama tanrıların
yokluğunda doğmuş en karanlık varlıktır. Tanrı olmadığına dair düşüncemin nedenini aşağıda bulacaksınız.
Imu, Muralde geçenlerin diliyle;
yıldızlarla konuşan,
ölü tanrıların kalıntılarını mühürleyen,
ölümsüzlükle lanetlenen bir büyücü;
demigod bir varlıktır.
Tanrıların savaşında hayatta kalmış, kendi varlığını karanlık büyülerle sürdürmüştür.
Yalnız kalmış, ama unutulmamıştır.
Çünkü her çağda kendi imzasını bırakmıştır:
- Tanrıların ardından gelen şeytan meyveleri, onun büyüsünün uzantılarıdır.
- Bu meyveler, sadece güç değil, bir bedel taşır.
- Onlara sahip olanlar, doğaya karşı gelmiş olurlar.
Bu yüzden deniz — dünyanın özü — onları reddeder.
Imu, bu meyvelerle yeni tanrılar yaratır.
Ama hepsi
kontrol altındadır.
Çünkü Imu’ya ait olmayan bir tanrının varlığı, tüm sistemini tehdit eder.
Mural ile birlikte yola çıkarsak şöyle bir teori ortaya atabiliriz:
One Piece tarihinde 3 dönem vardır 1138'de gördüğümüz üzere. Her biri bir çağın yankısıdır; birincisi tanrıların yükseldiği, ikincisi lanetlerin serpildiği, üçüncüsü ise hatıraların ve umutların göğe yeniden yükseldiği bir dünya.
İlk dünya bir alevle başlar. İnsanlık, arzularla yanan kalplerinde sonsuza dek uzanmak ister. Tapınaklar yükselir, dualar göğe ulaşır, zincirli halkların feryatları evrenin dokusuna işler. O feryatlardan bir tanrı doğar — Güneş Tanrısı. Adı belki Nika’dır, belki de başka. Ama o tanrı, kahkaha ve özgürlükle yükselir.
Fakat bu yükseliş, evrenin dengesini bozar. Toprağın Tanrısı — doğanın, sınırın ve düzenin simgesi — öfkelenir. Ve
Ateş Yılanı uyanır. Kıyamet gelir, tanrılar çatışır, dünya yıkılır. Bu yok oluşta sadece bir varlık hayatta kalır. Ne tam bir tanrı ne de bir insan. Bilgiye susamış, karanlığa yönelmiş, tanrılarla konuşan biri:
Imu. Yasak yıldızlarla fısıldaşan, ölü tanrıların gölgelerinden güç çeken bir büyücü. Diğer tanrılar birbirini yok ederken, o kendi ölümsüzlüğünü mühürler.
İkinci dünya, Imu'nun zamanıdır.
İlk yıkımdan sonra gelen uzun sessizlikte tanrılar unutulmuştur. İnsanlık bir kez daha rehber arar, fakat bu kez gözlerini göğe değil, karanlığa çevirir. Ve işte o karanlığın içinden Imu yükselir — bir tanrı değil, tanrıların yokluğunda doğmuş, yıldızlarla fısıldaşan, büyüyle yoğrulmuş bir gece varlığı.
Tanrısız kalmış dünyaya kendi "armağanlarını" sunar:
Şeytan Meyveleri. Ama bu meyveler yaratılmış değil;
mühürlenmiştir. Her biri bir ruhu, bir laneti, kadim bir sözleşmeyi ve uğruna bedel ödenecek bir gücü barındırır. Bunlar doğaya ait değildir aksine, doğanın düzenine karşı bir
bozulmadır (1).
İşte bu yüzden
deniz, evrenin özü ve yaşamın ilk kaynağı, onları reddeder. Çünkü Imu’nun bu büyüsü, dünyanın döngüsünü tersine çevirmekte, canlıların doğayla olan bağını koparmaktadır.
Şeytan Meyveleri, Imu’nun ritüellerle öte-dünyadan çekip mühürlediği karanlık varlıkların yankılarıdır (2).
O çağda, insanlar yine bir yükseliş peşindedir. Yarım Ay’ın halkı, Dolunay’ın soyları, D'ler, rüyalar görür. Ama Imu’nun yarattığı
efendiler, kendilerini tanrı zanneder. Ve bu kibir, okyanusun öfkesini çağırır. Deniz Tanrısı, belki de Sea Devil ya da Uranus, gazaba gelir ve dünyayı sularla mühürler.
Ama Imu yine ölmez.
Üçüncü dünya bir boşluktur.
Kaos hüküm sürer, hatıralar silinmiştir. Tarih "Boş Yüzyıl" diye mühürlenmiş, halklar geçmişini unutmuştur. Ama unutmayan biri vardır: Yarım Ay’ın halkı. Onlar hâlâ o sesi duyar. Ve bir başka çağrıyla, bir başka kahkahayla, Güneş yeniden doğar. Joy Boy'un vaadi, Nika'nın ritmi, Luffy'nin şahsında yeryüzüne döner.
Fakat Imu, çağların gölgesinde bekleyen kadim büyücü, bu yeniden doğuşa sessiz kalmayacaktır. Onun için Güneş Tanrısı'nın dönüşü, bin yıllık karanlık saltanatının sonu demektir. Kontrolü dışında bir tanrının varlığı, özenle kurduğu sistemin temelini sarsar. Nika'nın kahkahası, Imu'nun mühürlediği lanetlerin zincirlerini kırabilecek yegane güçtür.
Imu'nun son hamlesi ne olacak? Belki de, Dorry ve Brogy'nin Elbaf'taki onurlarını ve özgürlüklerini "sonsuz bir savaş" uğruna bir nevi şeytani bir anlaşmayla takas etmeleri gibi, Imu da dünyaya son bir "teklif" sunacaktır. Bu teklif, sahte bir barış, düzenin ve istikrarın aldatıcı bir vaadi olabilir; karşılığında ise insanlığın iradesini, hayallerini ve en önemlisi özgürlüğünü talep edecektir. Nika'nın temsil ettiği "özgür iradeye" karşı, Imu'nun mutlak kontrolü.
Eğer bu "anlaşma" reddedilirse veya Nika'nın ışığı bu karanlık teklifi parçalarsa, Imu'nun son çaresi topyekûn bir yıkım olabilir. Tıpkı eski kehanetlerde bahsedilen, dünyanın sonunu getirecek Yecüc ve Mecüc orduları gibi, Imu da belki de "Ölü Tanrıların Kalıntıları"ndan veya yasak yıldızlardan çektiği en dehşet verici güçleri, belki de Uranus'un gerçek ve yıkıcı potansiyelini veya "Ana Alev"in (Mother Flame) ardındaki korkunç sırrı serbest bırakacaktır. Bu, sadece bir savaştan öte, varoluşun kendisi için bir mücadele, ışıkla karanlığın, özgürlükle köleliğin nihai çatışması olacaktır. Imu'nun amacı, eğer kendi düzeni hüküm süremeyecekse, her şeyi başlangıçtaki kaosa, tanrıların bile olmadığı o ilk sessizliğe geri döndürmek olabilir.
Nihayetinde, Şeytan Meyveleri'nin bu çağın laneti olduğu ve iyi bir sonla yok olacağı düşüncesi de bu bağlamda anlam kazanıyor. Çünkü Imu'nun yenilgisi, sadece bir tiranın devrilmesi değil, aynı zamanda onun büyüsünün, yani Şeytan Meyveleri'nin ve beraberinde getirdikleri tüm acıların ve bedellerin de sonu anlamına gelecektir. Dünya, doğanın dengesine geri dönecek, deniz lanetlileri affedecek ve gökyüzü, sadece umutların ve hatıraların değil, gerçek özgürlüğün de yankısıyla çınlayacaktır.
- Serinin sonunda şayet iyi sonla karşılaşırsak şeytan meyvelerinin yok olacağı artık gözümüzde %100 bir seviyeye geldiğini düşünüyorum. Çünkü onlar, bu çağın laneti, karanlık büyünün ürünleridir
- “Tanrılar yıkıldığında, insanlar iblis yaratır.”— Yasak Kehanetler Cilt II, Satır 66