Mizah, ifade özgürlüğünün üzerine çekilebilecek ek bir koruyucu kalkan değildir. İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir. Bunu incelemek için de öncelikle bizim de en eski üyelerinden biri olduğumuz Avrupa Konseyi'nin yine Türkiye tarafından 1954'te onaylanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne başvurulabilir. Sözleşmenin ifade özgürlüğüyle ilgili maddelerini inceleyen yine Avrupa Konseyi tarafından yayımlanmış şöyle bir kitapçık buldum:
https://rm.coe.int/aihs-kapsam-nda-ifade-ozgurlugu/16808db5d5
Bu resmi bir metin olmadığı için belki bazı kısımlar hukukçuların yorumuna açık olabilir. Sitedeki hukukçu arkadaşlar da katkı sunmak isterlerse buyursunlar. Ben sonuçta mühendis adamım, o nedenle anladığım kadarıyla aktarmaya çalışacağım. Öncelikle sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesi şu şekilde:
İçerik temelli tek kısıtlama ise ırkçılığı ve Nazi ideolojisini teşvik eden, Holokost’u inkâr eden, nefrete ve ırk ayrımcılığına kışkırtma fikrini yayan söylemlere ilişkin. Türkiye'de bu sözleşme ulusal mevzuatlara dahil edildiği için maddeler, yerel mahkemeleri bağlayıcı niteliğe sahip. Attığım kitapçık da bu 10. maddenin uygulama usüllerine ilişkin yardımcı olma amacı taşıyor. 14. sayfasında da şöyle bir ifade var:
Kitapçığın devamında da "Koruma Dışındaki Söylem – Nefret Söylemi, Şiddete Teşvik" şeklinde bir ana başlık var ve ne tür ifadelerin koruma kapsamı dışında değerlendirilebileceğini örneklerle 3 alt başlıkta incelemişler. Buralardan da bir iki alıntı paylaşayım.
Şiddete teşvik alt başlığında:
Yukaırdaki örnek bir mizah çalışmasıyla ilgili olduğundan başlıktaki tartışmayla daha çok ilişkilendirilebilir.
Nefret söylemi ve ırkçılık alt başlığındaysa şöyle bir örnek var:
Şimdi benim bunlardan anladığım kadarıyla ifade özgürlüğü kapsamında her türlü görüş dile getirilebiliyor olsa da bilhassa çoğunluk tarafından desteklenebilecek bazı ifadeler saldırıya dönüşerek birtakım azınlık gruplar için hak mahrumiyeti doğurma tehlikesine sahip olabilirler, yani çoğunluğun azınlığa tahakkümü söz konusu olabilir. Bu gibi durumlarda bazı söylemler ifade özgürlüğü kapsamında korunmazlar. Mizah dergisi örneğindeki 11 Eylül mevzusu ise buna yönelik, yani belli gruplarda hak mahrumiyeti doğurabilecek bir ifade içermese de terör övgüsü olarak nitelendirildiği için koruma dışı tutulmuş. Tabii olayın 2002 yılında, yani Batı dünyasının bu konudaki hassasiyetinin tavanda olduğu bir vakitte gerçekleşmiş olmasının kararda etkisi büyüktür tahminim.
Kişisel olarak çıkardığım sonuç, örneğin Charlie Hebdo'nun İslamiyete yönelik hakaretler içeren karikatürleri, toplumu harekete geçirip şiddete çağrı yapmadığı sürce, yani kendi köşelerinde takılırlarken ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilir. Ama gücü elinde tutan bir otoritenin, yani Fransa devletinin bu karikatürleri geniş kitle erişiminin olduğu toplumsal alanlarda sergilemesi ifade özgürlüğü kapsamının dışına çıkar. Ya da aramızdaki bazı kişileri daha rahatsız edebilecek bir örnek verecek olursam bir eşcinselin heteroseksüel insanlar üzerinden yapacağı mizahla bir heteroseksüelin eşcinseller üzerinden yapacağı mizah aynı etki gücüne sahip değildir. Biz, çoğunlukta olduğumuz durumlarda herhangi bir hak mahrumiyetine yol açmamak için azınlıkta olanlardan daha dikkatli olmalıyız. Azınlıkta kaldığımız ve otoritenin yanımızda olmadığı durumlarda ise haklarımıza daha fazla sahip çıkmalıyız. Kısacası, ifade özgürlüğü bir baskı aracına dönüştürülmemelidir.
Ben meseleyi bu şekilde yorumluyorum ama dediğim gibi aramızda katkı sunmak isteyen hukukçu arkadaşlar varsa onları da dinlemek isterim.
Son olarak
@Kuroashi no Sanji sana ufak bir eleştirim olacak. Gözlemim yanlış olabilir ama kişisel gündemini belirlemede internet influencerları biraz fazla etkili oluyor gibi geldi, daha önce bir iki sefer Can Sungur'un videolarını paylaştığını görmüştüm. Son zamanlarda açtığın tartışmalar da onun kişisel gündeminin uzantıları gibi göründü. Aynı meseleler üzerine düşünmek istiyor olabilirsin elbette ama umarım bunu yaparken daha fazla kaynaktan da yorumlar alıyorsundur