Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

Son İzlediğiniz Anime

One Piece'i saymazsak, Fumetsu no Anata E ye başladım arkadaşın tavsiyesi üzerine. Gayet güzel başladı diyebilirim.
 


Esasında bir hafta kadar önce bitirdiğim çiçeğim K-On! hakkında bir şeyler yazmaya niyetliydim bu gece ama taze bitirdiğim Bocchi the Rock hakkında yazmam icap etti. Neden ? Çünkü kötü düşünceler iyileri döver de ondan. Kim döverse öncelik de onundur. İşte bu vesileyle çiçeğimi erteleyip bu ne idüğü belirsiz şeye başlıyorum.

Esasında Bleach ve Chainsaw-man'i saymazsak Do it Yourself ile birlikte güz sezonunda listeye aldığım iki seriden biriydi Bocchi. Başta tabii ki kapağı cezbetmişti beni. Bir de içinde Rock müzik de olunca doğru düzgün konusuna bile bakmadım. Böyle şeyler genelde iyi çıktığından bayağı da hevesliydim. Nitekim böyle hevesli başlayınca bölümler su gibi akıp gidiyor... Gidiyor tabii gitmesine ama hani nereye gittiğini merak etmediğin sular vardır ya öyle bir gitmek bununki. Giderden aşağı gitmeden hemen önce mini bir girdap oluşur da öğüöğüöğü sesler çıkartarak giden sular vardır ya onlardan bahsediyorum. Aslında tam olarak öyle de değil. Nereye gidersen git lan dediğin sular demem daha doğru olur. Çünkü belli ki içimde bir hayal kırıklığı var. Bu yüzden öylece gitmemeli. Öylece gitmene izin vermeyeceğim Bocchi. Son damlan akana kadar dinleyeceksin beni.

Yeni seriler yapılmasına karşın birbirine benzer pek çok şey de izleriz hayatımız boyunca. Buna rağmen bazıları öncekiler kadar iyi hatta bazen daha iyi olur. Bunu sağlayan şey de işleniştir. Bazıları bazı konuları başka kişilerden daha iyi işler ve daha bir hakkını verdiğini düşünürüz. Oysa bir şey iyiyse kendi içinde yine iyidir. Yeni gelenin bize daha iyi gelmesi öncekini kötü yapmaz. Fakat bazen de bazılarını izlersiniz ve çok kötü bir kopya dersiniz. Orijinali ile alakası olmayan coverler gibidirler. Üstelik bir farklılık da katmamışlardır. Basbayağı kötü basbayağı yavan basbayağı ''ben ne izledim şimdi'' hissiyatı vermekten başka bir nane yapmazlar.

İşte sen bunlardan biri oldun Bocchi. İzlemeye başladığım andan itibaren ana karakter olan Hitori bana Watomote ana karakteri Tomoko'yu hatırlattı. Onun gibi popüler olmak isteyen, başkaları ile iletişimden feci şekilde çekinen, vaktini internet aleminde geçirmeyi sağlıklı bulan orayı bir güvenli bölge olarak gören biri. Aralarında farklar da var elbette. Hitori'nin bir anlık bir etkilenmeyle gitar çalmaya başlaması ve zamanla bunları internete yükleyerek oradan gelen iyi yorumlarla tatmin olması mesela. Hitori'ye bakarken hissedilen duygu daha çok üzüntü ve bazen acıma iken Tomoko daha çok utanç hissettiriyordu. Yine Tomoko kendi beceremediği şeyler yüzünden başkalarına karşı biraz da fesattı. Hitori'nin ise böyle düşünceleri yok. Kendi eksikliğinin farkında ama bunu başkalarına itiraf edemiyor. Şu ana kadar iyi şeyler söylemiş gibi oldum. Çünkü Hitori ana karakter olduğundan bir nebze gelişimini görüyoruz. Bir nebze diyorum çünkü o iç çatışmalarını olması gerektiği kadar göremiyoruz. Çoğu yerde karikatürize ediliyor ve karakterle tam bir bağ kuramıyorsun. Bir şeyler olsun diye beklerken kesin saçma sapan bir şey oluyor ve o ciddiyet kayboluyor. Hitori her bölüm biraz biraz gelişiyormuş gibi görünüyor ama bu o kadar temelsiz ve anlık ki. Yani kendine güvenmiyor ama konserde aklına bir anda bir cümle düşüp iyi çalabilmeye başlıyor. Fakat ne öncesinde ne sonrasında herhangi bir değişim yaşanmadan aynı devam ediyor. Biraz bir şeylere kafa patlatsa kendini değiştirmeye çalışırken zor durumlara soksa farkındalık yaşasa olacak bir şeyler. Hem diyor birilerinden bir şey bekliyorum hem de yine başkalarının etkileriyle yol açılımı yaşıyorsa yaşıyor. En büyük fobisi olmasına rağmen okuldakilerle en ufak iletişime geçme düşüncesine girmiyor. Derdi popüler olmak olan birinin biraz mücadele vermesi gerektiğini düşünüyorsun ama onu da yapmıyor. Okuldaki aynı zamanda gruptan arkadaşı olan dangoz zaten bulutların üstünde kafası ondan da bir hayır yok ki şimdi ona geliyordum.

Ana karakter işlenmesi her zaman tek başına ana karakter üzerinden olmaz bazen de yan karakterlere derinlik vererek onların fikirleri ile anlamaya çalışırsın. Fakat asıl fecaat burada başlıyor. Aga bu serinin yan karakterleri uzaydan falan mı geldi ? Günlük hayat serilerinde en gıcık olduğum şey asla olamayacak tipte kişileri böyle parıl parıl parlıyormuş gibi göstermektir sanırım. Bir de neyi niye yaptığını anlayamadığın garip tipler. Solist ile Bassçı tam olarak bu iki sınıfa giriyor. Baterist olan kız bir nebze bir şeyler vadediyor gibi. Az bir şey hakkında bir şeyler de duyuyoruz ama diğer ikisi aman allahım ne bunlar ? Biri hesapta çok zengin ama nasıl oluyorsa bütün paraları enstrümanlara veriyor borç alıyor sonra ot yemeye falan başlıyor. Lan kaç tane enstrüman alabilirsin ki yani böyle bir hayat mı var ? Gidip fukaranın rızkına çöküyor angut. Hayır komik olsa yemin ediyorum güleceğim ama o kadar salakça ki gülemiyorum da. Mangaka sosyal medya öğelerini de seriye katmak istemiş ama onu da hikayeye etki edecek bir hale getirme gereği görmemiş. Fotoğrafları İssagrama atayım hehehe diyor anca o mal solist. Hitori 30 bin abonem falan var bütün hayatım burası falan diyor ama oradan para kazanıldığından bile bihaber. Lan sosyal hayatta yoksun zaten bunu nasıl bilemezsin. Şimdi aklıma geldi baterist kızın Hitori'nin guiterhero olduğunu anladığı sahnede hakikaten patladım. Yuh yani anasını satayım. Yani bu sahne böyle mi yazılmalıydı? Hitori'nin hayatındaki en büyük olay bu ve tıngırdatmadan tanınıp geçiştirildi. Olum bu nasıl kurgu ? Abla sen hayatında her şeyi iş olsun diye mi yapıyorsun merak ettim. Oysa sırf şu youtube-izlenme-hayran meselesinden bile bir sürü iş çıkartılabilirdi. Bu arada bu, bundan sonra olmayacak demiyorum. Fakat şöyle bir sorun var. Ben 2. sezonu neden izleyeyim sorusunun cevabı gibi mesela. Hani merak duygusunu tetiklemekten bahsediyorum. Seri bitti ve ben devamına dair hiçbir şey merak etmiyorum. Çünkü karakterlerin motivasyonlarına dair hiçbir şey bilmiyorum. İç dünyalarına dair hiçbir şey bilmiyorum. Kaybediliş yok pişmanlık yok bir şeye isyan yok. Öyle ehehe gitaa yaroo yo kafası bu tarz bir seride gitmiyor. Çünkü ana karakterin durumu bu seri böyle olamaz diyor. Bu seri arkadaşlığı derinlemesine işlemiyor. Psikolojik desen ona da eğilmiyor. Komedi desen e o da yok. Ne var lan it diyesi geliyor insanın. Fakat böyle deyince çerez aga izle geç aga diyorlar. Şimdi kısa şekilde şu çereze değinmek istiyorum.

Çerez nedir kardeşlerim ? Olmasa da olur ama güzeli olursa hayatı olduğundan güzel hale getiren şeyler değil midirler ? Hem bu çerezin hiç mi çeşidi yoktur ? Şimdi Wotakoi'u ele alalım mesela. Ne vadediyorsa en sağlamından vermiyor mu ? Köküne kadar çerez köküne kadar badem değil de nedir bu. Gekkan Shoujo Nozaki-kun mesela en azından bir soslu fıstık değil midir ? Peki ya Nichijou tuzlu bir çekirdek olmayı hak etmiyor mu ? Peki ya bu ne ? Bu, mesela working mesela arakawa under the bridge.. Bunlar nohuttur aga. Papağan yemi olan çekirdektir olsa olsa. Bunlar eğitilmezdir bunlar eğlenilmezdir bunlar olmazdır oldurulamazlardır. Vaktimizi güzel geçirten ile vaktimizi öldürenler bir midir ki biz bunlara çerez deyip genelliyoruz. Çerez var çerez var işte görüldüğü üzere. Şimdi fark ettim de amma çok şey yazmışım. Yazacak bir sürü şeyin daha var olduğundan emin olduğumdan ve yorulduğumdan artık bu lüzumsuz yazıyı da bitirip sonraki şansımı Do it Yourself'te kullanmak adına ayrılıyorum. Ha K-On! vardı sahi. Neyse.
 
HAJIME NO IPPO






Hajime no Ippo çağdaşları slam dunk, gto gibi uzun zamandır ertelediğim bir seriydi. Kaliteli olduğuna emin olsam da bir türlü başlama isteği gelmiyordu içimden. Bunun sebebini de yakın zamanda fark ettim. Artık shounen serilerden tiksinmişim ben. Yeni nesil animasyon görünümlü renk cümbüşleri, temelsiz güç artışı alan karakterler, komedi kavramının iyiden iyiye ortadan kalkması... Bu One Piece ile başladı diye düşünüyorum ama geçenlerde Kimetsu no yaiba'dan bazı sahneler gösterdi bir arkadaşım - hani beğenirim de başlarım düşüncesiyle- midem bulandı resmen. Bu denli efektin olduğu şeyi nasıl izleyeceğimi düşündüm. Yani bu iyi bir şey miydi ki başlamam gerekiyordu ? Böyle diyorum ama eleştirmeyi de bıraktım bu konuları. İzlemiyorum konu kapanıyor. Nihayetinde çağ bu artık. Fakat bundan dolayı da başlamamıştım bu seriye. Bugün anlıyorum ki büyük angutluk etmişim.

Hajime no Ippo gözümde eksisi çok az olan bir seri oldu. Onlara da değineceğim ama önce niye sevdiğimden bahsetmek istiyorum. Öncelikle bu seri köküne kadar ''erkek'' olan bir seri. Komedisi de aksiyonu da hissettirdiği duygular da baştan sona erkek işi. Shounen kavramının bildiğimiz hali gibi yani. Son zamanlarda izlediğim bazı komedi serilerinde -saiki kusuo, sakamoto desu ga vs- zerre gülmediğim için kendimde bir anormallik arıyordum ama meğer tarzım değilmiş. Nihayetinde bir sürü insan eğleniyorsa vardır bir sebebi. Gülmüyormuşum böyle şeylere. Fakat bu seride uzun zamandır gülmediğim kadar gülebildim. Bunu sağlayan şey de kendi arkadaş ortamımızda gördüğümüz davranışlar diye düşünüyorum. Tanıdık hissettiren şeylere yakınlık da hissediyor insan.

Karakter tasarımları gayet sade ve dönemi yansıtan cinsten diyebilirim. Bütün yan karakterler az(seri bitmediğinden) veya olması gerektiği kadar işleniyor. Her karakterin geçmişi ve motivasyonları hakkında fikir sahibi olabiliyoruz. Bazıları seviyoruz bazılarından tiksiniyoruz ama bu karakterler işleniyor. Öylesine orada olmadıklarını anlayabiliyoruz. Ana karaktere abanıp gerisini figüran yapan yığınla seriyi gördükten sonra bu seriye minnet duymamak elde olmuyor.

Animasyonlar konusunda da şunu diyeceğim. Ben şu basit, ayağın yere vurduğu an yumruğun savrulduğu an yahut savuşturulduğu anda yapılan yüksek seslere ve çizgi ayrıntılarına bayılan biriyim. Yumruk savrulurken bütün o basıncı hissetmek, son anda savuşturulurken o ölümle burun buruna olma halini hissetmek, müziğin bir anlığını durup yalnızca karakterin ifadesine odaklandığı o anı görmek... işte bunlar aradığım şeyler. Sahneyi etkileyici kılmak için ucuz numaralara kaçmadan yalandan ışık patlamaları yapmadan sağlıklı bir atmosfer yaratarak bütün o duyguyu izleyiciye geçirebiliyorsun. Bu seri böyle olduğu için inanılmaz mutluyum.

Serinin ana karakteri ippo doğuştan güçlü yumruklara sahip olsa da kendisini savunacak cesarete sahip olmayan biri. Daha doğrusu bu içinde saklı halde ve ancak gerçekten ihtiyaç duyarsa ortaya çıkıyor. Bu sebeple okul hayatı boyunca zorbalığa maruz kalıyor. Öte yandan Ippo her şeyi yok etmek isteyen ama buna gücü yetmeyen tipte bir karakter de değil. Zarar görüyor ama bunun sebebinin kendi zayıflığı olduğunu düşünüyor. Bunu Takamura'ya yönelttiği ''güçlü olmak nasıl bir his'' sorusundan anlıyoruz. Güçlü olsaydım bana zorbalık etmezlerdi diye düşünüyor. Fakat güçlü olsaydım ben onları ezerdim diye düşünmüyor. Ippo boksa başlamadan önce de sonra da nazik , saygılı , yaptığı işi hakkıyla yapmaya çalışan dürüst ve örnek bir adam. Fakat Ippo'nun bu yönü bazen maçlarda can sıkıcı hale gelebiliyor. Maç başladığından itibaren bir araba dayak yiyor ve kendi gücünün büyüklüğünün farkında olmak yerine devamlı olarak rakibin baskın yönlerine takılıyor. Mangaka, Ippo'ya çok güçlü yumruklar verdiği için böyle bir dezavantaj vermiş olabilir diye düşünüyorum. Çünkü Takamura'yı ve karşılaştığı bir iki kişiyi saymazsak Ippo gibi güçlü yumruğa sahip kimseyi görmüyoruz. Haliyle rakipleri kırılgan yapmamak için yahut rakibe de aşırı güçlü yumruklar verdiği takdirde - Sendo böyle bir rakipti - dövüş çıkmaz bir noktaya gidebilirdi.

Ippo dışındaki karakterlerin hepsine değinmek istiyorum aslında ama aşırı uzun olacak hatta bitmeyecek bir şeye dönüşeceği için girmeyeceğim. Salondaki ana kadro seriyi taşıyan kolonlar gibiler ve her biri kendi içinde özel yapıya sahip. Takamura görüp görebileceğimiz en absürt karakterlerin başında geliyor. Yani kendisine karşı bu kadar dürüst bir adam çok zor görülür. Herifin hiçbir sağduyusu yok. Dövüşte inanılmaz güçlü boksu gerçekten bilerek dövüşüyor. Fakat aynı zamanda nefret ettiği şeylerin akışına kapılan biri de değil. İllaki bildiği yoldan giden biri. En son David dövüşünde gördüğümüz gibi mesela. Rakibi kendi gururu sebebiyle Takamura'nın zayıf tarafına vurmamayı tercih ederken, Takamura bunu ''o tarafıma vurmadan da beni yenebileceğini mi düşünüyorsun '' olarak algılıyor. Benmerkezci, sapık, çekilmez bir adam aslında. İzlerken güzel ama :D Ayrıca serinin hack karakteri de diyebiliriz kendisine. Akıl almaz bir hedef belirlemiş kendisine ve seri sonunda da en güçlü kişi olacaktır muhtemelen.
Tamam bu kadar yeter. Aoki'ye de girmek istemiyorum.

Sadece birkaç canımı sıkan nokta var onlardan bahsedeceğim. Öncelikle mangayı okumadım. Madhouse'un da muhteşem bir animasyon şirketi olmasına karşın mangadan sahne kesme huyunu bildiğimden ikisi arasında farklılık olabileceğini biliyorum. O yüzden burada söyleyeceğim şeyler mangada farklı olabilir.

Kumi ile Ippo ilk konuştukları zaman Ippo, Mashiba'yı suçladığı için Kumi tarafından azarlanmıştı. Fakat sonrasında bu sahne olmamış gibi davrandılar ve hiç hoş olmadı. İster Kumi Ippo'yu kendi içinde haklı bulsun ister Ippo özür dilesin fark etmez biz bunu görmeliydik. Mashiba Ippo'dan dayak yediği için düzelmiş gibi olunca bu sorun da çözülmüş gibi davranıldı.

Date ile Ippo dövüşünde Ippo'nun şansı hiç de azmış gibi görünmedi. Dövüşü Date'nin kazanacağı barizdi ama bu dövüşte Ippo'ya yolun çok daha uzun olduğunu göstermesi gerekiyordu bence. Çünkü antrenman maçındaki Ricardo Martinez bunu fazlasıyla göstermişti. Öte yandan Date - Martinez dövüşünde ise Date'ye saygı duruşu yapıldı resmen. Kabul ediyorum martinez dövüşü biraz da tecrübe farkının gösterildiği dövüş oldu ama Ippo dövüşünde bu denli dayak yemesi bence hatalı oldu diye düşünüyorum.

Ippo, Takamura'ya güçlü olmanın nasıl bir his olduğunu sorduktan sonra bunu fark ettiği bir an göremiyoruz. Bunu söyleme sebebim ise bir sonraki sorunun koça yönelik olacak şekilde güçlü olmanın manasını sorması oldu. Bu soruyu güçlü olduktan sonra sorabilirsin ancak. Diğer ikisi neyse de bu bence önemli bir detaydı. Kenshin serisinde güçlü olmak ile haklı olmak arasındaki farkın sorgulanması gibi -özellikle sondaki Yahiko sahnesiyle- bir sahne beklerdim açıkçası.

Sawamura karakterinin alkışlanmaya değecek tek bir hareket yapmamasına rağmen maç sonunda alkışlanması ve öğretmeninin de bunu düzelmesi için bir umut olarak görmesi beni cidden rahatsız etti. Ulan adam dövüşün son anında bile Ippo'yu çelmeyle indirmeye çalıştı anasını satayım. Dövüş içinde bir değişim gösterse anlayacağım da herif sapığın teki neyine sempati besleyeyim bu herifin ? Adam çocukluktan beri zaten sapkın biri. Yoldan geçen alakasız insanları bile öldüresiye döven bir adam. Öğretmeni de büyük akıllılık gösterip tımarhaneye kapattırmak yerine boksa yazdırıyor :D Sonra da Ippo'ya da döv şunu da akıllansın diyor. Bu tip biri nasıl boksör olmaya devam edebiliyor o da ayrı konu. Benim gözümde Bryah Hawk'tan daha da boktan biri. Kötü olmasında bir mahsur yok bu arada. Ama alkışlanmasına uyuz oldum. Mücadeleyse mücadele etmeyen kimse yok zaten.

Müzik konusunda iç müziklere çok önem verilmediğini düşünüyorum. Bu açığı muhteşem giriş ve bitiş müzikleri ile kapatmayı tercih etmişler. İmkan da diyebiliriz tercih de diyebiliriz buna. Fakat her ihtimalde Sendo dövüşündeki son Dempsey Roll sırasında çalabilecek daha iyi bir müzik olabileceğini de pek sanmıyorum.

Yazacak daha çok şey var ama Ippo hakkında ne yazsam az gelir. Olumsuz kısımları var fakat bu seriyi muhteşem bir seri olmaktan çıkarmıyor. Normalde biraz yaş aldığım için daha kaliteli serileri geç yaşta izlemek daha iyi anlaşıldığı için beni mutlu ediyor ama bu sefer hakikaten üzüldüm. Ben bu seriyi en az üç defa izlerdim şimdiye. Neyse artık.
 
Son düzenleme:
Oregairu'nun son sezonunun ovasını izledim şimdi böylece seri tamamen final yapmış oldu.

Seri hakkında genel bir şeyler söylemeyeceğim onun için seriyi baştan izlemem gerek. Ben sadece Yui denen kokanaya sallamaya geldim buraya. Ya kızım sen mal mısın yaa yani böyle bir ilişki çeşidi mi var ? Sıra bekliyor angut. Daha doğrusu fırsat kolluyor şeytan kız. Git başkasını bul ne istiyorsun zavallılardan. Yan yana geliş süreçlerinde bir sürü olay yaşamışlar bugüne kadar. Sonunda bir yere varmışlar ama yoook ''phen de aranıza sıkışabilir miyim ehihih...'' Defol lan defol. Neymiş gözünü ondan ayırırsan çalarmışmış ihihih. Valla bu Yukinoshita'nın yerinde başkası olsa saçını başını yolardı senin. Dua et sen Yukinoshita son derece medeni ve nezaket dolu bir kız. Onun yerinde sarışın şirret kız olsaydı görürdüm ben seni. Pislik, kenafir gözlü , yelloz seni. Vazgeçmeyecekmiş bir de la havle ya. Yav vazgeçmeyince ne olacak anlamadım ki. Hachiman milli piyangoda tam bilete tek atmış bu da diyor ki acaba çeyrek amortisi de var mıdır... Pardon aslında bankaya giderken kayıp düşsün diye bekliyor. Kızım sen ikinci falan değilsin. Bir kere o çok kültürlü bir kız. İyi aile eğitimi almış, son derece pislik ve seksi ablasına rağmen ayakta kalabilmiş ve kendi karakterini oluşturabilmiş nadide biri. Sen amortisin yaa gitsene Zaimokuza'ya. Birlikte bariyer falan yapın. Hachiman sana iki cümleden fazla söyleyince beynin yanıyor hangi kafayla Hachiman'a yürüyorsun ? Yani sende o kafa var mı onu soruyorum ? Ya da sen yorma kendini ben söyleyeyim. Yok. O yüzden de ikile. Adımlarını ikişer ikişer at hatta koş git bak bakalım mutluluk belki oralarda bir yerlerdedir. Hadi...
 
Dün izlediklerim;
Ino-Ou adlı anime filmini izledim. Gerçekten müthişti. Dororo'ya benzer bir ana hikayeye sahip. Filmi beğenmemi sağlayan ise müzikal kısımlarıydı.

Oshi no Ko 10. Bölüm - Ortalama bir animenin ortalama bir bölümüydü işte.
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 2)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık