SMS Emden (LİNK) ile başlayan, USS William D. Porter (LİNK) ve USS Houston (LİNK) ile devam eden kruvazör ve destroyer hikâyelerimize bir yenisini daha ekleme vakti geldi. Bu yazıda konuk edeceğimiz geminin hikâyesi 2. Dünya Savaşı’nın en kritik döneminde tek başına verdiği mücadele ile tarih sayfalarına adını altın harflerle yazdırmış ve savaşın sonuna kadar hikâyesi gizli kalmış olan USS Edsall (DD-219) destroyeri olacak.
USS Edsall’in hikâyesine geçmeden önce geminin yapım hikâyesine kısaca değinmek gerekir. USS Edsall’in bağlı bulunduğu Clemson Sınıfı destroyerler 1. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında üretimine başlanmış ve başarılı tasarımlarından dolayı çok miktarda üretilmiştir. Clemson sınıfı destroyerlerin üretimine 1919 yılında başlanmış ve 1922 yılına kadar devam edilmiştir. Bu süre zarfında Celmson sınıfı destroyerlerden 156 gemi inşa edilmiştir. Bu üretim miktarı 2. Dünya Savaşı boyunca 175 adet üretilecek olan Fletcher Sınıfı destroyerlere kadar Amerikan donanmasında en çok inşa edilen destroyer sınıfı olarak kayıtlara geçmişti.
Clemson sınıfı destroyerlerden inşa edilen gemilerden birisi de 219 gövde numaralı USS Edsall idi. USS Edsall’ın inşasına Amerika’nın Philadelphia şehrinde 15 Eylül 1919 tarihinde başlandı ve tamamlanmış olan teknesi 29 Temmuz 1920 tarihinde suya indirildi. Suya indirilmesinden 4 ay sonra yani 26 Kasım 1920’de tüm ekipmanları tamamlanarak göreve başladı. USS Edsall’in bundan sonraki dönemdeki faaliyetleri Türk Kurtuluş Savaşını da içerisine alan bir hikâyeye evriliyor.
Bilindiği üzere 15 Mayıs 1919’da Yunanistan İzmir’e asker çıkartarak Anadolu topraklarını işgal etmeye başladı. Bu olaydan 4 gün sonra yani 19 Mayıs 1919’da Atatürk, Bandırma vapurundan inip Samsun’a ulaşarak Kurtuluş Savaşını başlatmıştı. Kurtuluş Savaşının dönüm noktası olan 1921 yılının Eylül ayında kazanılan Sakarya Meydan Muharebesi sonrası Büyük Taaruzun gerçekleştirileceği 26 Ağustos 1922 yılına kadar olan döneme ‘’durgunluk dönemi’’ (stagnation period) olarak adlandırılabilir. Bu ara dönemde diplomatik çalışmalar taraflar arasında devam ediyor ve bu diplomatik çalışmalar sayesinde Sovyetler Birliği, Atatürk önderliğinde Kurtuluş Savaşını yürüten genç Türk hükümetine silah ve para yardımında bulunuyordu. Bu dönemde İtalya ve Fransa’nın diplomatik hamlelerle Anadolu’da işgal ettiği bölgelerden çekilmesi ile oluşan boşluktan süpergüç olma yolunda önemli adımlar atan Amerika’da yararlanmak istiyordu. Amerika’nın Türkiye ve Anadolu topraklarına olan ilgisi Yunanista’nın işgal ettiği Anadolu üzerinden Akdeniz coğrafyasında etkinliğini arttırmak istemesiydi. Bunun için 26 Mayıs 1922 tarihinde Anadolu kıyılarına doğru yola çıkardığı görev gücünün içerisinde USS Edsall’de bulunuyordu. USS Edsall 28 Haziran 1922’de o sırada müttefik kuvvetlerin işgali altında bulunan İstanbul’a ulaştı ve yukarıda bahsettiğimiz gibi Amerika’nın çıkarlarını hayata geçirmek için görevine başladı.
USS Edsall’ın bu görev gücündeki son faaliyeti Anadolu’nun Yunan işgalinden kurtarılmasının son noktası olan İzmir’in türk ordusu tarafından işgalden kurtarılması sırasında olmuştur. 13 Eylül 1919’da başlayan İzmir Yangını sırasında İzmir sahiline askerlerle birlikte yığılmış olan Yunan, Ermeni ve Rumların tahliye edilmesinde USS Edsall’de İngiliz gemileri ile birlikte etkin görev almıştır. Bu olay sonrası Lozan Anlaşmasının imzalanması ile USS Edsall’in Akdeniz’deki görevi son ermiş ve Amerika’ya dönmüştür.
USS Edsall’in sonraki durağı ise Amerikan Asya Filosu olacaktı. 1925 yılında Asya filosunda görevine başlayan USS Edsall birçok diplomatik ziyaret ve gezide bulundu ve birçok limanı ziyaret etti.
Hikâyenin bu kısmına kadar herhangi bir kahramanlık veya aksiyon göremediğinizin farkındayım ve haklısınız… Çünkü USS Edsall’in kahramanlık göstereceği dönem 2. Dünya Savaşı ile başlayacaktı...
Amerika’nın Asya Filosu esasında denizaltılar merkezinde oluşturulmuş bir güç olup; görece eski savaş gemilerinden oluşuyordu. Bunun başlıca sebebi Asya’da Amerika’ya teknolojik olarak düşman olabilecek bir ülkenin bulunmamasıydı. Gerçi 1930’lu yıllarda Japonya Kongo, Fuso, ise ve Nagato sınıfı zırhlılarını tamamen modernize etmiş; bu gemilere ek olarak Myoko, Takao, Mogami ve Tone sınıfı ağır kruvazörler inşa ederek Amerika ile baş edebilecek büyük bir deniz gücüne dönüşmüştü.
Ancak bu dönemde Amerika ve Japonya müttefik olduğu için Amerika donanma yetkilileri karşılarında büyüyen bu gücün Asya Filosuna sorun teşkil edeceğini düşünmüyordu. Amerika ve Japonya’nın müttefik olmasından dolayı ikisinin karşısında bulunan güç ise iki ülkenin ortak düşmanı olarak nitelenebilecek Çin idi. Çin’in o dönemde deniz gücü topu topu 2 tane Japon yapımı eski tip Ning Hai sınıfı (Ning-Hai ve Ping-Hai) hafif kruvazörler ve destroyer filolarından oluşuyordu.
Dolayısıyla karşısında ciddi bir savaş gücü bulunmadığı için Amerika asya filosunda 1941 yılı itibarı ile modern savaş gemisi olarak sadece USS Houston (CA-30) ağır kruvazörü ve USS Boise (CL-47) hafif kruvazörü etrafında konuşlanmış olan Vickes ile Clemson sınıfı destroyerleri bulunduruyordu. Amerikan Asya Filosuna 1940 yılı itibarı ile USS Marblehead (CL-12) eklenerek güçlendirildi. Bu kuvvetin başında ise Amerikan donanmasında her zaman en fazla dört kişi olan 4 yıldızlı Amirallerden biri bulunuyordu. Yani özetle Amerika’nın Asya Filosu aslında en üst düzeyde diplomatik bir ‘’bende burdayım…’’ mesajı veya ‘’gunboat diplomasisi’’ yürüten bir ‘’caydırıcı’’ kuvvet konumundaydı.
Ancak bu durum 1941 yılı sonu itibarı ile değişmeye başladı. Çünkü sözde müttefik Japonya’nın Çin’i işgale başlaması sonucu, Amerika Japonya’ya karşı ültimatom ile birlikte ambargo uygulamaya başlaması ile gelişen gerginlik 7 Aralık 1941’de Japonların Pearl Harbor’a saldırması ile Amerika 2. Dünya Savaşı’na girmiş oldu. Burada bir parantez açarak Amerika’nın 2. Dünya savaşına girmesinden sonra Amerikan Asya filosuna bağlı USS Houston ağır kruvazörünün hikâyesi ve Güneydoğu Asya’da yaşananları anlattığımız ‘’Dünya’nın En Kahraman Savaş Gemisi: USS Houston’’ isimli yazımızı okumanızı tavsiye ederim.
Artık eski müttefikler düşmandı ve Pearl Harbor baskınının haberi 1 gün sonra Asya Filosuna ulaştı. USS Edsall haberi aldığı sırada devriye görevini bitirerek Filipinlerdeki üsse dönüyordu. USS Edsall, saldırı haberini alır almaz ve gelen yeni emirler üzerine yönünü değiştirerek Singapur’a doğru yol almaya başladı. Japonya’nın Çin’i işgal etmeye başlaması 1941 yılında Almanya ve İtalya ile denizlerde çok ağır muharebelere giren İngiltere’yi alarma geçirmişti. Çünkü Çin’in Güneyinde bulunan ve petrol kaynakları bakımından zengin olan Singapur ile Malezya İngiliz hâkimiyeti altındaydı. Amerika’nın ambargosundan dolayı petrol sıkıntısı çeken Japonya’nın Amerika ile savaşa girdikten sonra ilk ele geçirmek isteyeceği yerler petrol zengini bu bölgeler olacağını İngilizler öngörüyordu. Bu öngörü sonucu İngilizler hemen modern zırhlılardan oluşacak bir görev gücü (Forced-Z) oluşturarak Singapur’a göndermeye karar verdiler. Bu görev gücü içerisinde Bismarck’a karşı savaşmış olan HMS Prince Of Wales ve güçlü silahlara sahip HMS Repulse bulunuyordu.
Bu görev gücünün amacı olası bir Japon işgaline karşı caydırıcı kuvvet olması ve gerekirse Japon donanmasını engellemek üzerineydi. USS Edsall ise aldığı emriler doğrultusunda bu görev gücünü denizaltılardan gelecek saldırıları engellemek için Singapur’a gönderilmişti. Ancak USS Edsall bu görev gücüne katılana kadar HMS Repulse ve HMS Prince Of Wales Malay Deniz Muharebesi neticesinde; 10 Aralık 1941 günü batırıldı. Beklendiği gibi Japonların saldırısı denizaltından değil havadan gelmişti ve görev gücünü koruyacak herhangi bir uçak gemisi yoktu.
USS Edsall görev gücünün Japonlar tarafından batırıldığını öğrendikten sonra kurtarma çalışmalarına katılmak üzere gemilerin batırıldığı bölgeye geldi. Aynı dönemde Japon İmparatorluk Donanması Malay Bariyeri olarak bilinen tüm Güneydoğu Asya Adalarını işgale başladı. (Bkz. 2. Dünya Savaşında Malay Bariyeri’nin Japonlar Tarafından Ele Geçirilmesi) Bunun üzerine neredeyse hepsi eski olan tüm Amerikan savaş gemileri sivil ve askeri kişilerle silahları en yakındaki güvenli liman olan Avusturalya’nın Darwin kentine taşımaya başladı. Bu operasyonlarda USS Edsall önemli görevler aldı. 1942 yılının ilk haftasında gerçekleştirdiği bir görev esnasında Japon denizaltısı I-124’ü tespit ederek sualtı bombalarıyla batırdı.
Bir başka görev esnasında ise başka bir Japon denizaltı saldırısını bertaraf etmek için sığ suda attığı derinlik bombaları yüzünden hasar gördü ve gemi gövdesindeki çatlaklardan su almaya başladı. Bu olayların yaşandığı dönemde bölgede herhangi bir hava gücünün bulunmamasından dolayı müttefik konvoyları hem havadan hem de denizden birçok saldırıya maruz kalıyor ve kayıplar veriyordu. Bunun üzerine Amerika bölgeye en eski uçak gemilerinden birisi olan USS Langley’i (CV-1) hava koruması yapmak için bölgeye göndermeye karar verdi.
Uçak gemisine eşlik ederek denizaltı saldırısından korumak için ise daha tamir edilememiş olan USS Edsall ile USS Whipple (DD-217) görevlendirildi. Ancak 28 Şubat 1942 günü koruma görevini üstlenecek destroyerler ile uçak gemisi buluştuğu sırada Bali Adası’ndan kalkan Japon Mitsubishi G4M (BETTY) bombardıman uçakları ufukta görüldü. 2 saat süren bombardıman neticesinde; USS Langley uçak gemisi aldığı isabetlerden dolayı yanmaya başladı ve geminin boşaltılmasına karar verildi. USS Edsall ve Uss Whipple destroyerleri düşmanın eline geçmemesi için USS Langley’i top ve torpido atışlarıyla denizin derinliklerine yolladı. Langley’den kurtarılan 485 kişilik personel ise destroyerlere alındı.
Ancak 2 küçük destroyer aldıkları personellerden dolayı çok fazla yüke maruz kalmış ve bu durum yavaş ilerlemelerine neden olmuştu. Dolayısıyla olası bir Japon saldırısında manevra kabiliyetleri ve hızlarını büyük oranda kaybeden bu iki küçük gemi Japonlar için ‘’hedef tahtası’’ olmak için biçilmiş kaftandı. Bu dezavantajlı durumdan kurtulmak için Amerikan donanmasına ait petrol tankeri USS Pecos (AO-6) ile düşmanın gözünden uzakta buluşarak gemilerindeki Langley’den kurtarılmış tüm personeli petrol tankerine aktardılar.
Ancak USS Edsall, Langley mürettebatının tamamını petrol gemisine aldığı yeni emirlerden dolayı aktarmadı. USS Edsall’in aldığı yeni emir uçak gemisinde görevli pilotları en yakın deniz üssüne bırakmak yönündeydi. Özetle uçaksız kalan pilotlara yeni uçaklar tahsis edilmek üzere USS Edsall personel taşıma görevi üstlenecekti. Verilen görevi yerine getirme üzere USS Edsall 29 Şubat 1942 günü diğer gemilerin yanından ayrılarak görevini icra etmek üzere ufukta kayboldu. Bu tarihten itibaren USS Edsall’den bir daha haber alınamadı. USS Edsall’in personeli bu tarihten itibaren hiçbir radyo mesajına yanıt vermedi ve kendilerinden bir daha asla haber alınamadı. Adeta yer yarılmış içine girmişleri.
2. Dünya Savaşı sona erdiğinde tüm Japon subayları ve astsubayları savaş suçları yüzünden yargılanmak üzere sorguya alınmıştı. İşte bu sorgulamalar sırasında bir Japon subayı savaş tutsaklarından bahsederken ağzından çıkan bir kelime USS Edsall’in 29 Şubat 1942’den sonra yaşadıklarını, kahramanlıklarını ve yaptığı muazzam işlerin öğrenilmesine vesile olacaktı. Sorgu sırasında Japon subayının ağzından çıkan o değerli kelime ‘’Hafif Kruvazör Edosoro’’ idi. Yani Japonların tabiri ile bu subay Edsall’i tarif ediyordu. USS Whipple ve USS Pecos’dan ayrılan gemi Amerikan üssüne doğru giderken aynı günlerde Japon İmparatorluk Donanması da Hint Okyanusuna bir görev gücü göndererek operasyon düzenlemekteydi. Bu görev gücünün amacı müttefik kuvvetlere bağlı hem ticari hem de savaş gemilerinin Hint Okyanusuna kaçışını engellemek ve bulduğu müttefik gemileri batırmaktı. Bu görev gücü içerisinde daha sonra batacak olan 2 Kongo Sınıfı zırhlı Hiei ve Krishima ile Japonya’nın en modern kruvazörleri olan kardeş gemiler Tone ve Chikuma bulunuyordu.
İşte bu görev gücü Endonezya’daki Java Adası’nın Güneyinde devriye görevlerini icra ederken akşam 17:15’de Tone’nin gözlem kulesi ufukta bir gemi gördü. Japon görev gücü hemen saldırı formasyonu aldı ve hafif kruvazör zannettikleri gemiye saat 17:30’da Chikuma ilk top salvolarını gönderdi. Japonların hedefindeki aslında bir hafif kruvazör değil; USS Edsall’den başkası değildi. Ama bacalarının fazla olmasından dolayı onu Omaha Sınıfı hafif kruvazör sanmışlardı. Açık sularda tek başına ilerleyen bu Amerikan gemisi Japonların gözünde ideal bir hedef tahtası konumundaydı. Japonların gözünden hafif kruvazör olarak görülen bu geminin zırhı ve hızının az olmasından dolayı 2-3 atış ile batırılması bekleniyordu.
İlk atışı yapan Chikuma sabırsız davranmış ve tam 21 km. uzaklıktan ateş etmeye başlamıştı. 4 kurt kırda tek başına dolaşan koyunu avlamak için sabırsızlanıyordu. Ancak bu noktadan sonra USS Edsall’ın kaptanı Tennessee’li Teğmen Joshua James Nix, Japonlar ve 2. Dünya tarihi için milad olacak günü kendi elleriyle yazmaya başlayacaktı.
Chikuma ve Tone atış yapar yapmaz Teğmen Nix gemisini hemen döndürerek sis bastı ve kaçmaya başladı. Bu kaçış sırasında zikzaklar yapmaya başladı ve düzensiz şekilde hızını düşürüp arttırarak Japon topçu nişancılarını atışlar konusunda tereddütte düşürdü. Kısa bir süre sonra Chikuma ve Tone’nin yanına Hiei ve Krishima’da katıldı. Çaresiz şekilde kaçan bu küçük gemiye 4 Japon devinden onlarca mermi bir yağmur gibi yağmaya başladı. Ancak Hiei ve Krishima’da Uss Edsall’e 27 km. uzaklıktan ateş açmaya başlamıştı. Uzaktan yapılan bu atışlara Teğmen Nix toplardan çıkan ışıkları gözlemleyerek hemen manevra yapıyor ve mermilerin uçuş mesafesi görece uzun olduğu için rahatlıkla mermilerin gemiye isabet etmesini önlüyordu. Eski ve dört bacalı bir destroyer olan USS Edsall, Japon donanmasının en modern gemilerini peşine takmış ve yaramaz bir çocuk edasıyla kaçmaya devam ediyordu. Japonlar ise bu yaramaz çocuğu bir türlü yakalayamıyorlardı. Ancak daha önce kendi derinlik bombasından hasar almış olan gemi tamir edilemediği için en fazla 30 knot hız yapabiliyordu. Dolayısıyla Japon donanmasının en yeni kruvazörleri nihayetinde USS Edsall’i yakalayacaktı. Bunun bilince olan Teğmen Nix bir delilik yaparak dümeni yaklaşan Japon gemilerinin üzerine kırarak hücuma kalktı. Bu hücum esnasında 6 torpido atarak top atışına devam eden USS Edsall herhangi bir isabet kaydedemedi. Ancak Chikuma torpidolardan kurtulmak için manevra yaparak hedeften uzaklaşmak zorunda kaldı. O sırada küçük bir yağmur bulutunun içine giren Teğmen Nix yönetimindeki gemi hemen sis bırakarak manevra yaptı ve yeniden kaçmaya başladı. Japonlar bu küçücük ve yavaş gemiyi bir türlü batıramadığı için çıldırmış ve gözleri dönmüştü. Japonlar ellerinde ne var ne yok sıkmalarına rağmen etkili bir isabet sağlayamamışlardı. Teğmen Nix her dakika manevra yönünü ve hızını değiştiriyor ve Japon topçularını yanıltıyordu. Teğmen Nix’in gemisine Japonlar tarafından ateşlenen her mermi suya gömülüyordu. Muharebe başlayalı 1,5 saat olmuş ve saatler 19:00 olmuştu. Bu süre zarfında USS Edsall’e, Hiei ile Tone tarafından atılan birer mermi isabet etmiş ve bu iki isabet üst yapıyı delip geçmiş, ağır bir hasara neden olmamıştı. USS Edsall, Teğmen Nix komutasında denizcilik tarihinin en muhteşem direnişlerinden birini sahneliyordu. Teğmen Nix ve mürettebatı olabilecek en kötü senaryoda, olabilecek en muhteşem performansı göstermiş ve kendisinden kat be kat güçlü gemilere karşı hayatta kalmayı başarmışlardı. Fakat her şeye rağmen geminin hızının düşük olması en büyük sorundu ve sonları yakındı. Çünkü ne kadar kaçış manevrası yaparsa yapsın USS Edsall hızından dolayı kendini kovalayan dört Japon devinden bir türlü kurtulamıyordu. Bu kovalama sonucunda Japon kruvazörleri USS Edsall’i yakaladı ve ana topları ıskalasa dahi ikincil toplarıyla küçük gemiyi dövmeye başladılar. USS Edsall hasar almasına rağmen bir türlü batmıyordu. Japonlar en sonunda anladı ki USS Edsall top mermileriyle batmayacaktı.
Bunun üzerine bölgede destek amaçlı görev yürüten üç uçak gemisi olan ve daha sonra Midway Deniz Muharebesi’nde batacak olan Kaga, Hiryu ve Soryu’dan yardım istendi. Tüm görev gücünün komutanı olan Amiral Choichi Nagumo dört modern geminin kendilerine göre eski, yavaş ve küçük bir savaş gemisini 2 saat geçmesine rağmen batıramadığını öğrenince sinirden küplere bindi. Böyle bir durum kabul edilemezdi ve olamazdı.
Zırhlıların beceriksizliğini örtmek için 3 uçak gemisinden toplam 26 tane uçak kaldırıldı ve bu uçaklara en ağır bombalar olan 500 kg. bombalar yüklenmesi emredildi. 26 uçak saat 19:00’dan itibaren USS Edsall’ı düzenli pikelerle bombalamaya başladı. Zaten aldığı isabetlerden dolayı hareket edemez durumda olan gemi ters dönerek battı. Zırhlıların yapamadığını uçaklar yapmıştı. Japonları çıldırtan bu ufak geminin batışı Tone’den çekilen bir film ile kayda alınmış ve bu filmden bir kare daha sonra propaganda posteri olarak kullanılmıştı.
Geminin batışı sonrası denizde kaç Amerikan askerinin Japonlar tarafından esir edildiği bilinmemekle birlikte kayıtlarda Chikuma’nın 5 denizciyi güverteye alıp, sorguladığı bilinmektedir. İşte bu sorgulama sırasında Japonlar ateş ettikleri hedefin aslında bir kruvazör değil, eski model destroyer olduğunu öğrendiler. Sorgulamalardan sonra savaş esirleri Endonezya adalarında bulunan esir kamplarından birisine gönderildi.
Japon imparatorluk donanması için USS Edsall hadisesi milat olmuş ve bir bakıma tarihi değiştiren gizli olaylardan birisi olduğunu iddia edebiliriz. Bu yaşananların neden bir milat olduğuna gelecek olursak. Bu olay yaşanana kadar Japonlar, Almanların karada yaptığı Yıldırım Savaşı’nın (Blitzkrieg) bir benzerini denizde muazzam bir şekilde uygulayarak sadece 1 ay içerisinde Endonezya’daki müttefik kuvvetleri yok etmiş ve tüm Güneydoğu Asya’yı işgal etmelerine rağmen muharebe taktiklerinin etkisiz olduğunu görmüş oldular. Japon imparatorluk donanmasında bu olay kayıtlara ‘’fiyasko’’ olarak geçmiştir. İşte bu fiyasko sebebiyle Japonlar muharebe taktiklerini yeniden ele alıp, yeni taktikler üzerine çalışmaya başlamıştır. İlk ele alınan konulardan birisi atış menziliydi. Yeni taktiğe göre atış menzili düşürüldü. Düşman gemilerinin atılan mermileri ıskalamasını önlemek için kruvazörlerin destroyerlere maksimum atış menzili 21 km’den 17 km’ye, destroyerler için ise 12 km’ye düşürüldü. Yani gemilerin önce düşman gemisini tespit edip, tanımlaması ve bunun sonrasında yaklaşarak ateş etmesi gerekiyordu. Bu taktik zırhlıların daha yakından ateş etmesini gerektiriyor ve bunun sonucu olarak yakın dövüşe girmesi gerekiyordu. Bu yeni taktikler 2. Dünya savaşının dönüm noktası olan Gadalcanal Harekâtı’na kadar Japon donanması tarafından başarılı şekilde uygulandı. Ancak Guadalcanal Savaşı sırasında bu taktiği kullanan Japon ağır kruvazörleri belirlenen yakın mesafe savaşma taktikleri yüzünden modern Amerikan zırhlıları karşısında hezimete uğradı ve Japon donanması önemli platformlarını bu savaşta kaybetti. Bu duruma en iyi örnek ise Guadalcanal Savaşı sırasında USS Washington (BB-56) zırhlısı ile Krishima arasında gece yaşanan yakın muharebe sırasında Washington’ın Krishima’yı kıl payı alt ettiği çatışma gösterilebilir.
Bu muazzam hikâye, ancak 2. Dünya Savaşı bittikten sonra ve şans eseri bir sorgu sırasında açığa çıktığını hatırlatmam gerekiyor. Bu hikâyenin ortaya çıkmasından sonra Amerikalılar Japonların esir kamplarındaki mezar isimlerini incelemişler ve USS Edsall’dan kurtulan 5 personelin bu kamplarda öldüğünü tespit etmişlerdir.
Demem o ki tıpkı USS Edsall’ın hikâyesinde dolduğu gibi denizlerde kim bilir ne kahramanlıklar tarihin tozlu sayfaları arasında kaybolup gitti. Kim bilir gururla anlatılabilecek ne hikayeler, ne efsaneler ölen kişilerle sonsuza kadar bilinemeyecek ve karanlıkta kalacak.
Son düzenleme: