İkinci Dünya Savaşı'nda adı sanı pek duyulmamış azimli ve cesur kişiler ile gerçek kahramanlar;
Avustralyalı asker Bruce Kingsbury, stratejik olarak önemli olan Papua Adası'ndaki Kokoda Pisti'nde sadece birkaç haftadır bulunuyordu. Bununla birlikte Kingsbury, Ağustos 1942'de yaptıkları için İngiltere’nin en büyük onur madalyasını kazanacaktı. Japonlar, Kingsbury'nin bulunduğu noktaya doğru gizlice ilerlediğinde, Kingsbury bunu fark edip Bren silahı ile Japonların üzerine çığlık atıp mermi yakarak koştu ve Japon ilerleyişini tek başına durdurdu. Japonlar, yağan mermiler ve korkunç çığlıklar yüzünden, üzerlerine tek bir kişinin değil tüm taburun geldiğini sanmıştı.
İngiliz askerler sese tepki verip derhal Bruce'un yanına intikal ettiler ve düşmanı geri ittiler. İngilizler en az 30 asker kaybetmişti ama yine de Japon taarruzu Bruce sayesinde durdurulmuştu. Ne yazık ki, Kingsbury bir keskin nişancı tarafından vuruldu ama neredeyse tüm Taburunu öldürülmekten ya da esir alınmaktan kurtarmıştı.
İngiltere için savaşan bir Nepal Gurka'sı olan Gurung, 1945'te Nepal ilerleyişini sürdüren Japonların, bölgedeki beş tilki deliğine delice cesaret örneği gösterip saldırması nedeniyle Victoria Haçı'nı kazandı.
Pozisyondan pozisyona koşan Gurung, el bombası ve süngü ile ilk dört deliği temizledi. Sonra bir makineli tüfek yuvası olan son deliğe geçti. El bombası kalmamıştı, bu yüzden bir sis bombası attı. Bıçağıyla, delikten çıkan Japon askerlerini tek tek bıçakladı, sonra makineli tüfek yuvasına girdi ve kalan son Japonu, bir kayayla ölene kadar dövdü. Gurung’un inisiyatifi ele alışı ve liderliği sayesinde hat, Japon saldırılarını önledi ve karşı saldırıya geçildi. Gurung, savaştan sonra annesine bakmak için Nepal'e geri döndü ve 2008'de vefat etti.
1940’ta Fransa’da yakalanan İngiliz asker Charles Coward, Alman esaretinden kaçmak için yaptığı bir düzine girişim ile dikkate değerdi. Ama o, bununla sınırlı kalmayacaktı. Coward, ününü, bir Nazi ölüm kampına giren ve çıkan yegâne adam olmasına borçludur. 1943'te Almanlar, bu kaçış denemeleri yüzünden Coward ile dalga geçmeye karar verdi ve onu, 3. Auschwitz olan Monowitz köle çalışma kampına gönderdi.
Coward, Monowitz'deki İngiliz tanıdıklarını, Auschwitz'deki Yahudi mahkumlara yiyecek kaçakçılığı yapmaya ve şifreli mektupları Birleşik Krallık'a gönderen Kızıl Haç'a iletmeye yönlendirdi. Yapılan zulmün birinci şahitlerinden olan Coward, soy ismine tezat oluşturacak şekilde, bir gece Auschwitz ölüm kampına girdi, kaçtı ve gördüklerini İngilizlere rapor etti. SS muhafızlarına rüşvet verdi, en az 400 Yahudi işçiyi ölümden kurtardı ve savaştan sonra Nürnberg Duruşmalarında tanıklık etti.
Britanya vatandaşı Eileen Nearne Fransa'da yaşıyordu ancak 1940'ta Alman işgali sırasında İngiltere'ye kaçmak zorunda kaldı. Aklı hala Fransa'daydı ve savaşa katılarak, Fransız Direnişi için paha bir biçilemez değere ulaşacaktı. Özel Operasyon İdaresi'ne casus olarak kabul edildi. Paraşütle Fransa'ya indi, Fransa'nın derinliklerine gizlenerek anti Alman faaliyetleri ve sabotajlar düzenledi. Fransa'da Nearne Rose adı ile çalıştı ve Londra ile Paris arasında Fransız direnişine silah sağlayan gizli bir radyo hattını işletti.
Sonunda Gestapo tarafından yakalandı ve Ravensbruck Toplama Kampına gönderildi. Nearne vahşice işkence gördü, ancak gerçek kimliğini veya operasyon idaresi ile olan ilişkisini asla ortaya çıkarmadı. Daha sonra ölüm kampından başka ölüm kamplarına götürüldü, tekrar tekrar işkence gördü ve ABD birlikleri onu bulana kadar defalarca kaçtı, yakalandı ama asla bilgi vermedi. 1997 yılına kadar, savaşta yaptıkları hakkında hiçbir şekilde konuşmamayı sürdürdü ve 2010 yılında öldü.
İngiliz İmparatorluğu'ndaki Nepalli Gurka askerlerinin cesaret ve kurnazlık örneklerinden biri olan Lachhiman Gurung, Mayıs 1945'teki kahramanca hareketi nedeniyle Victoria Haçını kazandı. 200 Japon askeri, Gurung'un cephesine saldırdı ve birliğindeki askerlerin yaralanıp hattan tahliye edilmesine rağmen Gurung, Japon ilerleyişine karşı "tek eliyle" karşı koydu.
Gurung, kelimenin tam anlamıyla bir kolla savaştığı için “tek elle” direnişi, bu durumda bir mecaz değildir. Bir Japon el bombası, Gurung'un sağ eline yakın patlamıştı. Parmaklarını uçurmuş, kolunu paramparça etmiş, yüzünü, vücudunu ve sağ bacağını ciddi şekilde yaralamıştı. Neredeyse herkesi öldürecek bu yaralara rağmen Gurung, yere bıçağını saplayıp destek aldı, kimsenin onu geçmeyeceğini bağırdı ve dört saat boyunca hattı tuttu.
Barut dumanı kalktığında Gurung hala direniyordu. Desteğe gelen kuvvet ile Japonların ilerlemesi kesin olarak durduruldu ve 31 düşman askeri öldürüldü. Eylem ona sağ gözüne ve sağ eline mal olmuştu ama Gurung kurtuldu ve 2010'daki ölümüne kadar basit bir hayat yaşadı.
Albay Matt Urban, 2. Dünya Savaşı'nın en azimli Amerikan subayıydı, adeta tek kişilik bir ordu. Yedi askeri seferde savaşmış ve yedi kez yaralanmıştı. Urban, sık sık yaralanıp hayata geri dönüyordu ve almanlar ona “hayalet” takma adını layık görmüşlerdi. Kendisine onur madalyası verildiğinde, sadece Normandiya Çıkarmasında bile on ayrı cesaret faaliyeti vardı.
Bazuka ile birden fazla düşman tankının ele geçirilmesini sağlamış (bir seferinde, bir tankı, bacağını Utah Sahiline inişte kırdığı için bastonun üstünde dururken vurmuştu), bacağının bir patlama ile tekrar kırılmasının ardından birden fazla karşı saldırıyı organize etmiş ve ardından hastaneden kırık ayak ile kaçtıktan sonra, cepheye doğru otostop çekerek ilerlemiş ve terkedilmiş bir tank bulup mürettebat olmadan düşman hattına doğru sürerek derhal kendisini savaşa sokmuştu. Urban, tekrar tekrar yaralandı. Ancak terhis edilmeyi mütemadiyen reddetti. Nihayetinde, boğazına giren bir kurşun Urban'ı, çok sevdiği savaştan çıkarmıştı. Yine ölmeyen Urban iyileşti ve 1995'e kadar yaşadı.
Tek kişilik ordu olarak bilinen bir diğer asker de kıdemli çavuş Llewellyn Chilson'dı. Savaşta öylesine cesurca şeyler yaptı ki, başkan Harry S. Truman, savaştan sonra kendisine yedi madalya vermişti. İtalya'da savaşırken üç arkadaşı ile yakalandı, sonra derhal kaçtı ve tek başına 40 mahkum aldı. Güney Fransa'da ise 25 Almanın tuttuğu bir tepeyi tek başına ele geçirdi. Mart 1945’te Ren Nehri’nde savaşırken Chilson, cepheye silah ve araç götüren bir trene atladı, hızla ilerleyen tren üzerinde hareket edip vagonları tek tek ateşe verdi ve treni havaya uçurdu.
Ren Nehri'ni geçtikten sonra Chilson’un birliği, 200 Alman askerini öldürmüş, yaralamış ya da ele geçirmiş ve bir kasabayı kurtarmıştı. İki hafta sonra, Almanya içlerine ilerlemişti. Almanya içlerindeyken bir tank taretinin üstüne çıktı ve tankın topunu kapattı. Bu kahramanlığı sayesinde kendi askerlerini kurtarmış ve 40 kişiyi esir olarak almıştı. Berlin içine kadar madalya kazanmaya ve Alman esir toplamaya devam etti. Bütün bunlara rağmen, asla onur madalyası alamadı. Savaştan sağ kurtuldu ve 1981'de öldü.
Genç Amerikalı subay Lewis Millett, başkan Roosevelt’in, başta Amerika’nın Avrupa'da savaşa girmeyeceğini ilan ettiğini duyunca, Kanada’ya otostop ile gitti ve Kanada Ordusuna katıldı. Birleşik devletler savaşa dahil olup orduya geri çağrıldığında Millett, Londra’da uçaksavar silahçısı olarak görev yapıyordu. Kuzey Afrika Cephesi'nde, birliğinin üzerine doğru gelen patlayıcı ile doldurulmuş ve ateşe verilmiş bir kamyona yarı yolda binip aracı askerlerden uzaklaştırarak çılgınca bir kahramanlık örneği göstermişti.
Bir başka Kuzey Afrika noktasında, bu kez üzerine doğru yakılmamış ama tehlike arz eden bir Alman kamyonunun şoförünü makineli tüfekle vurduğu için yargılandı ama beraat etti ve terfi aldı. Millett daha sonra Kore'de ve Vietnam'da da savaştı ve Amerikan askeri tarihindeki son süngü hücumunu yönetti. 2009 yılında vefat etti.
Amerikan istihbaratı üyesi George Vujnovich, Yugoslavya'da tutulan yüzlerce müttefik Hava Kuvvetleri personelini, Nazi işgali altındaki Yugoslavya'ya 500'den fazla iniş gerçekleştirerek kaçırmaya yönelik bir operasyon başlattı: Operation Halyard. Önce, Sırp vatandaşı kılığına girmek üzere üç kişilik bir ekip eğitti ve onları paraşütle bölgeye indirdi. Bir hava pisti kurmaları için yerel halkla ve müttefikleri ile çalışmalarını sağladı. Daha sonra, 512 askeri, uçağı düşürülmeden ya da tespit edilmeden inanılmaz derecede tehlikeli bir bölgeden çıkarmak için bir dizi uçuş düzenledi.
Vujnovich’in, yüzlerce canı kurtaran eski bir gizli ajan olduğu, 2007 yılına kadar gizli kaldı ve 2012'de 96 yaşında öldü.
Richard Bong, üç yıldan az bir sürede, savaşta en az 40 Japon uçağını düşüren ABD'nin en iyi skoruna sahip savaş pilotuydu. 1944 Nisan'ına kadar Bong, 27 düşman uçağını düşürmüştü ve ordu hava kuvvetleri, onu eğitmenlik görevine çağırdı.
Bong, onlara masa başı işlerini kendisine yaptıramayacaklarını söyledi ve avcı uçağı ile görevlerine devam etti. En kilit noktalarda görev aldı, birçok it dalaşına girip sağ çıktı ve Kamikaze saldırılarını engelledi. Eylül ayında Onur Madalyası'nı kazandı, sonra eve dönmesi ya da askeri mahkemeye gitmesi arasında bir seçime zorlandı. Pilot konusunda sıkıntı çeken Birleşik Devletler, onun gibi bir pilot sayesinde iyi pilotlar yetiştirmek istiyordu. Savaşın geri kalanını eğitim uçuşları ile geçirdi, ardından yeni F-80 avcı uçağı için test pilotu oldu. Ağustos 1945'te, Los Angeles'taki bir test uçuşunda öldü ve ölümü, Hiroşima'ya atılan atom bombasıyla birlikte gazete manşetlerini paylaştı. Öldüğünde Daha 25 yaşındaydı.
İskoç Tommy Macpherson, Almanlar tarafından ’’Pilili Katil’’ olarak tanımlanan, cesaret ve beceri konusunda büyük üne sahip bir komandoydu. Erwin Rommel'in karargahına yapılacak bir baskın için keşifte bulunurken yakalandı, kaçtı ve birkaç kez yeniden yakalandı. Son yakalanışında idam edilecekti, tekrar kaçtı ve İskoçya'ya geri dönmek için Avrupa'nın çoğunu yürüdü.
Kıta Avrupası'na ayak bastıktan sonra Fransa'ya geldi ve Fransız direniş savaşçıları ile birlikte köprüleri havaya uçurdu, konvoyları sabote etti ve işgalci Almanların yaşamlarını mümkün olduğunca zorlaştırmak için tek başına düşman hatlarının arkasına sarktı. Macpherson artık işleri iyice zorlaştırıp Almanların canını sıktıktan sonra başına büyük bir ödül kondu ama asla ele geçirilemedi. 2014 yılında vefat etti.
Şampiyon bir okçu, iyi kariyerli bir asker, bir manken ve maceracı olan John Churchill, çılgın olduğu için ‘’Deli Jack’’ olarak tanınıyordu. İngiliz ordusunda, uzun yay ve sadak taşımasına izin verilen yegane asker olduğu için ünlüydü ve gözü karaydı. Fransa’daki bir Alman keşif erini oku ile vurarak savaşın tek uzun yaylı vuruşunu yapmıştı.
Norveç ve Yugoslavya'da sayısız komando saldırıları düzenledi, sırtından vurulmasına rağmen düzinelerce düşman askerini öldürdü ama sonunda yakalandı. Jack hapisten kaçtı ve tekrar yakalandı. Bir gece, hapishane kampındaki ışıklar söndüğünde, kamptan kaçtı, bir Amerikan Birliği bulmak için 150 kilometre yürüdü ve derhal cephede savaşmaya devam etti. `v-e day'`den sonra Burma'da savaştı ve savaş bittiğinde sörfçü oldu.
Norveçli komando Jan Baalsrud ve bazı yoldaşları, gemileri karaya oturduğunda filikalarla kaçmak zorunda kaldılar. Kaçtıkları sırada, filikaları Almanlar tarafından batırıldı ve Baalsrud, buz gibi suda kıyıya kadar yüzdü, yakalanmadan kalan tek ayakkabısı ile kaçtı, bir Gestapo Subayını vurdu ve iki ay boyunca Almanlardan kaçmaya devam etti. Bir ayını, buzdan ördüğü duvarın ardında saklanarak geçirmişti.
Soğuk, Baalsrud'u ısırıyordu. Görme kaybı ile birlikte büyük bir kafa travması geçirmiş ve dokuz ayak parmağını, cerrahi teçhizat olmadan kesmek zorunda kalmıştı. Korkunç bir kaçıştan sonra yerel bir aileye sığındı. Ren geyiğinin çektiği bir kızak ile İsveç sınırı boyunca ilerledi ve Finlandiya'ya girdi. 1988'de öldü.
Sovyet köylüsü Matvey Kuzmin, Partizan olarak Almanlara karşı savaşırken, katkılarından dolayı Sovyetler Birliği Kahramanı Madalyası'nı kazandı. Bu dikkat çekici bir madalya ancak nadir verilmiyordu. Kuzmin'i önemli kılan nokta, öldüğünde 83 yaşında olması ve onu madalyanın en yaşlı sahibi yapmasıydı. Almanlar, Kuzmin'in köyünü ele geçirdikten sonra, bir Alman Taburunu barındırmaya zorlanan Kuzmin, Alman Komutanı tarafından Sovyet hattını kırmanın en güvenli yolunu göstermesi için zorlandı. Kuzmin bunu kabul etti, ancak oğlunu bölgedeki Rus birliklerini uyarması için de gizlice göndermişti.
Kuzmin, Almanları güvenli bir bölge olduğunu inandırdığı yere yönlendirdi ancak durum öyle değildi. Ruslar pusuda bekliyordu ve yaklaşık 70 Alman askeri öldürüldü. Kaos sırasında Alman Komutan, Kuzmin'e üç el ateş edip onu öldürdü.
Sovyet savaş pilotu Alexey Maresyev, 4 Nisan 1942'de, cesurca sarktığı düşman hattının arkasında vuruldu ve kötü bir şekilde yaralandı. 18 gününü, Sovyet hattına geri dönmeye çalışarak yollarda sürünerek geçirdi. Hatta vardığında derhal tedavi edildi. İyileştiğinde durumu o kadar kötüydü ki, her iki bacağının da diz altından kesilmesi gerekiyordu.
Çoğu asker, bunu savaştaki rollerinin bittiğinin işareti olarak kabul ederdi. Ancak Alexey Maresyev onlardan değildi. Ertesi yıl, yalnızca aktif göreve geri dönmesini değil, aynı zamanda tekrar savaş görevlerinde uçmasını sağlayacak olan protez bacaklarını kullanmakta ustalaştı. 1943 yazında, o çok sevdiği gökyüzüne geri dönen Maresyev, üç Alman savaş uçağını düşürmeyi başardı. Toplamda 11 uçak düşürmüştü ve Sovyetler Birliği Kahramanı Madalyası, göğsüne takıldı. Savaştan sonra ünlü besteci Sergey Prokofyev, Maresyev hakkında bir opera hazırladı. Operanın ismi daha uygun olamazdı: Gerçek Bir Adamın Öyküsü...
İkinci Dünya Savaşı'nın tüm kahramanları askeri üniforma giymiyordu ve hepsi de doğru tarafta değildi. Georg Duckwitz, büyük Nazi idari çarkının, Danimarka'daki işgal hükümetinde diplomat olarak çalışan düşük seviyeli bir dişlisiydi. 1943’te, Danimarka Yahudilerinin toplanma kararı eşiğine gelindiğini anladığında Duckwitz, Kopenhag’ın baş hahamı ile birlikte Danimarka Direniş liderine, bu fikir eyleme geçmeden önce haber verdi.
Tam zamanında gelen haber ile, Danimarka’nın yaklaşık 10.000 Yahudisinin %99'u soykırımdan kurtuldu ve çoğu İsveç’e gönderildi. Duckwitz’in ihaneti asla keşfedilmedi ve savaşı, bir Nazi yöneticisi olarak sürdürdü.
Man Adası'ndan Binbaşı Robert Cain, Sicilya ve Normandiya'da bir paraşütçü olarak savaştı, ancak İngiltere'nin en prestijli madalyasını ona kazandıran eylemleri, Market Garden Harekatı sırasında gerçekleşti. Stratejik öneme sahip olan Arnhem kasabasında, hayati bir köprüyü tutmakla görevlendirilen Cain, Alman Tanklarına ve ağır silahlı birliklerine karşı küçük bir grup hafif silahlı adamla köprüyü tuttu. Bir roketatarla bir tankı vurdu, ancak fırlatıcı sıkıştı ve ikinci roket yüzünün yakınında patladı.
Cain geçici olarak kör olmuş ve kulak zarları patlamış bir şekilde cephe hattına geri döndü. Kendine gelir gelmez bir Alman Tiger tankını roket ile vurdu ve üç tankı daha etkisiz hale getirdi. Ertesi gün başlayan yeni bir Alman Taarruzunu, Cain bir havan topu ile tek başına cesurca önde karşıladı ve birliğinin sağ salim geri çekilmesini sağladı.
Bir tavuk yetiştiricisi ve faşizm karşıtı olan Joan Pujol, Nazi Almanya’sı tarafından Dünyaya sunulan tehlike karşısında insanlığın iyiliği için bir şeyler yapmak istiyordu. Almanlar için casusluk yapmak kabul etti. Ancak bu sayede İngilizlerle birlik olup ikili bir ajan haline gelebilecekti. “GARBO” kod adı altında çalışan Pujol, hepsi yanlış olan 30'dan fazla yanlış yönlendirici bilgiyi, Alman Yüksek Komutanlığı'na, hayatı pahasına iletti.
Pujol, alman kuvvetlerini ‘’D-DAY’’ çıkarmasının gerçekleşeceği yerlerden uzak tutmaya yönelik aldatma planı olan Operation Fortitude'a yönlendirerek, savaşın kaderini değiştiren bir rol oynadı. Almanya'ya sağladığı bilgiler için Demir Haç'ı ve müttefiklere katkısı için de Britanya İmparatorluk Nişanı'nı kazanmıştı. Dünyanın, Pujol’un hikayesini öğrenmesi için 40 yıl beklemesi gerekiyordu.
Bir Amerikan şifre kırıcı olarak Rochefort, Japonların stratejik olarak kritik olan Midway Adasını istila etmeye çalıştıklarını gösteren Japon iletişimini çözmede etkili oldu. Rochefort’un ekibi, adada başarısız olan bir denizaltı periskopu ile gözlem görevi hakkında hileli bir mesaj yayımlayarak Japonların konumunu öğrenmek istedi ve Japonların yemi yutup yutmayacağını görmek için bekledi.
Japonlar yemi yuttular ve birbirleri ile iletişime geçtiler. Rochefort, saldırının tam olarak ne zaman ve nerede gerçekleşeceğini belirten bir istihbarat zinciri oluşturdu. Japonlar, bolca uçak gemisinin yer aldığı büyük bir filo ile bölge yakınındaydı ama ABD Deniz Kuvvetleri Midway’deki saldırıya hazırdı. Haziran 1942’de, Pasifik Savaşı’nda ibrenin terse dönmesine neden olan savaşta 4 Japon Uçak Gemisi batırıldı ve yüzlerce tecrübeli Japon askeri öldürüldü. Rochefort’un bu başarısı o zamanlar göz ardı edilmişti. 1976'da dünyadan göçtü.
İkinci dünya Savaşı'ndaki kahramanlar yalnızca bunlarla sınırlı değildi. Birçok Mihver ve Müttefik kahramanının yanı sıra, Türk Kahramanlar da savaşta önemli işler yapmıştı. Özellikle; Necdet Kent, Behiç Erkin, Namık Kemal Yolga, Selahattin Ülkümen gibi isimler, Avrupa'da binlerce Yahudiye Türk Pasaportu vererek Yahudileri, Nazi katliamlarından kurtarmışlardır.
RUCE KİNGSBURY
Avustralyalı asker Bruce Kingsbury, stratejik olarak önemli olan Papua Adası'ndaki Kokoda Pisti'nde sadece birkaç haftadır bulunuyordu. Bununla birlikte Kingsbury, Ağustos 1942'de yaptıkları için İngiltere’nin en büyük onur madalyasını kazanacaktı. Japonlar, Kingsbury'nin bulunduğu noktaya doğru gizlice ilerlediğinde, Kingsbury bunu fark edip Bren silahı ile Japonların üzerine çığlık atıp mermi yakarak koştu ve Japon ilerleyişini tek başına durdurdu. Japonlar, yağan mermiler ve korkunç çığlıklar yüzünden, üzerlerine tek bir kişinin değil tüm taburun geldiğini sanmıştı.
İngiliz askerler sese tepki verip derhal Bruce'un yanına intikal ettiler ve düşmanı geri ittiler. İngilizler en az 30 asker kaybetmişti ama yine de Japon taarruzu Bruce sayesinde durdurulmuştu. Ne yazık ki, Kingsbury bir keskin nişancı tarafından vuruldu ama neredeyse tüm Taburunu öldürülmekten ya da esir alınmaktan kurtarmıştı.
BHANBHAGTA GURUNG
İngiltere için savaşan bir Nepal Gurka'sı olan Gurung, 1945'te Nepal ilerleyişini sürdüren Japonların, bölgedeki beş tilki deliğine delice cesaret örneği gösterip saldırması nedeniyle Victoria Haçı'nı kazandı.
Pozisyondan pozisyona koşan Gurung, el bombası ve süngü ile ilk dört deliği temizledi. Sonra bir makineli tüfek yuvası olan son deliğe geçti. El bombası kalmamıştı, bu yüzden bir sis bombası attı. Bıçağıyla, delikten çıkan Japon askerlerini tek tek bıçakladı, sonra makineli tüfek yuvasına girdi ve kalan son Japonu, bir kayayla ölene kadar dövdü. Gurung’un inisiyatifi ele alışı ve liderliği sayesinde hat, Japon saldırılarını önledi ve karşı saldırıya geçildi. Gurung, savaştan sonra annesine bakmak için Nepal'e geri döndü ve 2008'de vefat etti.
CHARLES JOSEPH COWARD: AUCHWİTZ'İN KONTU
1940’ta Fransa’da yakalanan İngiliz asker Charles Coward, Alman esaretinden kaçmak için yaptığı bir düzine girişim ile dikkate değerdi. Ama o, bununla sınırlı kalmayacaktı. Coward, ününü, bir Nazi ölüm kampına giren ve çıkan yegâne adam olmasına borçludur. 1943'te Almanlar, bu kaçış denemeleri yüzünden Coward ile dalga geçmeye karar verdi ve onu, 3. Auschwitz olan Monowitz köle çalışma kampına gönderdi.
Coward, Monowitz'deki İngiliz tanıdıklarını, Auschwitz'deki Yahudi mahkumlara yiyecek kaçakçılığı yapmaya ve şifreli mektupları Birleşik Krallık'a gönderen Kızıl Haç'a iletmeye yönlendirdi. Yapılan zulmün birinci şahitlerinden olan Coward, soy ismine tezat oluşturacak şekilde, bir gece Auschwitz ölüm kampına girdi, kaçtı ve gördüklerini İngilizlere rapor etti. SS muhafızlarına rüşvet verdi, en az 400 Yahudi işçiyi ölümden kurtardı ve savaştan sonra Nürnberg Duruşmalarında tanıklık etti.
EİLEEN NEARNE
Britanya vatandaşı Eileen Nearne Fransa'da yaşıyordu ancak 1940'ta Alman işgali sırasında İngiltere'ye kaçmak zorunda kaldı. Aklı hala Fransa'daydı ve savaşa katılarak, Fransız Direnişi için paha bir biçilemez değere ulaşacaktı. Özel Operasyon İdaresi'ne casus olarak kabul edildi. Paraşütle Fransa'ya indi, Fransa'nın derinliklerine gizlenerek anti Alman faaliyetleri ve sabotajlar düzenledi. Fransa'da Nearne Rose adı ile çalıştı ve Londra ile Paris arasında Fransız direnişine silah sağlayan gizli bir radyo hattını işletti.
Sonunda Gestapo tarafından yakalandı ve Ravensbruck Toplama Kampına gönderildi. Nearne vahşice işkence gördü, ancak gerçek kimliğini veya operasyon idaresi ile olan ilişkisini asla ortaya çıkarmadı. Daha sonra ölüm kampından başka ölüm kamplarına götürüldü, tekrar tekrar işkence gördü ve ABD birlikleri onu bulana kadar defalarca kaçtı, yakalandı ama asla bilgi vermedi. 1997 yılına kadar, savaşta yaptıkları hakkında hiçbir şekilde konuşmamayı sürdürdü ve 2010 yılında öldü.
LACHHİMAN GURUNG
İngiliz İmparatorluğu'ndaki Nepalli Gurka askerlerinin cesaret ve kurnazlık örneklerinden biri olan Lachhiman Gurung, Mayıs 1945'teki kahramanca hareketi nedeniyle Victoria Haçını kazandı. 200 Japon askeri, Gurung'un cephesine saldırdı ve birliğindeki askerlerin yaralanıp hattan tahliye edilmesine rağmen Gurung, Japon ilerleyişine karşı "tek eliyle" karşı koydu.
Gurung, kelimenin tam anlamıyla bir kolla savaştığı için “tek elle” direnişi, bu durumda bir mecaz değildir. Bir Japon el bombası, Gurung'un sağ eline yakın patlamıştı. Parmaklarını uçurmuş, kolunu paramparça etmiş, yüzünü, vücudunu ve sağ bacağını ciddi şekilde yaralamıştı. Neredeyse herkesi öldürecek bu yaralara rağmen Gurung, yere bıçağını saplayıp destek aldı, kimsenin onu geçmeyeceğini bağırdı ve dört saat boyunca hattı tuttu.
Barut dumanı kalktığında Gurung hala direniyordu. Desteğe gelen kuvvet ile Japonların ilerlemesi kesin olarak durduruldu ve 31 düşman askeri öldürüldü. Eylem ona sağ gözüne ve sağ eline mal olmuştu ama Gurung kurtuldu ve 2010'daki ölümüne kadar basit bir hayat yaşadı.
MATT URBAN
Albay Matt Urban, 2. Dünya Savaşı'nın en azimli Amerikan subayıydı, adeta tek kişilik bir ordu. Yedi askeri seferde savaşmış ve yedi kez yaralanmıştı. Urban, sık sık yaralanıp hayata geri dönüyordu ve almanlar ona “hayalet” takma adını layık görmüşlerdi. Kendisine onur madalyası verildiğinde, sadece Normandiya Çıkarmasında bile on ayrı cesaret faaliyeti vardı.
Bazuka ile birden fazla düşman tankının ele geçirilmesini sağlamış (bir seferinde, bir tankı, bacağını Utah Sahiline inişte kırdığı için bastonun üstünde dururken vurmuştu), bacağının bir patlama ile tekrar kırılmasının ardından birden fazla karşı saldırıyı organize etmiş ve ardından hastaneden kırık ayak ile kaçtıktan sonra, cepheye doğru otostop çekerek ilerlemiş ve terkedilmiş bir tank bulup mürettebat olmadan düşman hattına doğru sürerek derhal kendisini savaşa sokmuştu. Urban, tekrar tekrar yaralandı. Ancak terhis edilmeyi mütemadiyen reddetti. Nihayetinde, boğazına giren bir kurşun Urban'ı, çok sevdiği savaştan çıkarmıştı. Yine ölmeyen Urban iyileşti ve 1995'e kadar yaşadı.
LLEWELLYN CHİLSON
Tek kişilik ordu olarak bilinen bir diğer asker de kıdemli çavuş Llewellyn Chilson'dı. Savaşta öylesine cesurca şeyler yaptı ki, başkan Harry S. Truman, savaştan sonra kendisine yedi madalya vermişti. İtalya'da savaşırken üç arkadaşı ile yakalandı, sonra derhal kaçtı ve tek başına 40 mahkum aldı. Güney Fransa'da ise 25 Almanın tuttuğu bir tepeyi tek başına ele geçirdi. Mart 1945’te Ren Nehri’nde savaşırken Chilson, cepheye silah ve araç götüren bir trene atladı, hızla ilerleyen tren üzerinde hareket edip vagonları tek tek ateşe verdi ve treni havaya uçurdu.
Ren Nehri'ni geçtikten sonra Chilson’un birliği, 200 Alman askerini öldürmüş, yaralamış ya da ele geçirmiş ve bir kasabayı kurtarmıştı. İki hafta sonra, Almanya içlerine ilerlemişti. Almanya içlerindeyken bir tank taretinin üstüne çıktı ve tankın topunu kapattı. Bu kahramanlığı sayesinde kendi askerlerini kurtarmış ve 40 kişiyi esir olarak almıştı. Berlin içine kadar madalya kazanmaya ve Alman esir toplamaya devam etti. Bütün bunlara rağmen, asla onur madalyası alamadı. Savaştan sağ kurtuldu ve 1981'de öldü.
LEWİS MİLLETT
Genç Amerikalı subay Lewis Millett, başkan Roosevelt’in, başta Amerika’nın Avrupa'da savaşa girmeyeceğini ilan ettiğini duyunca, Kanada’ya otostop ile gitti ve Kanada Ordusuna katıldı. Birleşik devletler savaşa dahil olup orduya geri çağrıldığında Millett, Londra’da uçaksavar silahçısı olarak görev yapıyordu. Kuzey Afrika Cephesi'nde, birliğinin üzerine doğru gelen patlayıcı ile doldurulmuş ve ateşe verilmiş bir kamyona yarı yolda binip aracı askerlerden uzaklaştırarak çılgınca bir kahramanlık örneği göstermişti.
Bir başka Kuzey Afrika noktasında, bu kez üzerine doğru yakılmamış ama tehlike arz eden bir Alman kamyonunun şoförünü makineli tüfekle vurduğu için yargılandı ama beraat etti ve terfi aldı. Millett daha sonra Kore'de ve Vietnam'da da savaştı ve Amerikan askeri tarihindeki son süngü hücumunu yönetti. 2009 yılında vefat etti.
GEORGE VUJNOVİCH
Amerikan istihbaratı üyesi George Vujnovich, Yugoslavya'da tutulan yüzlerce müttefik Hava Kuvvetleri personelini, Nazi işgali altındaki Yugoslavya'ya 500'den fazla iniş gerçekleştirerek kaçırmaya yönelik bir operasyon başlattı: Operation Halyard. Önce, Sırp vatandaşı kılığına girmek üzere üç kişilik bir ekip eğitti ve onları paraşütle bölgeye indirdi. Bir hava pisti kurmaları için yerel halkla ve müttefikleri ile çalışmalarını sağladı. Daha sonra, 512 askeri, uçağı düşürülmeden ya da tespit edilmeden inanılmaz derecede tehlikeli bir bölgeden çıkarmak için bir dizi uçuş düzenledi.
Vujnovich’in, yüzlerce canı kurtaran eski bir gizli ajan olduğu, 2007 yılına kadar gizli kaldı ve 2012'de 96 yaşında öldü.
RİCHARD BONG
Richard Bong, üç yıldan az bir sürede, savaşta en az 40 Japon uçağını düşüren ABD'nin en iyi skoruna sahip savaş pilotuydu. 1944 Nisan'ına kadar Bong, 27 düşman uçağını düşürmüştü ve ordu hava kuvvetleri, onu eğitmenlik görevine çağırdı.
Bong, onlara masa başı işlerini kendisine yaptıramayacaklarını söyledi ve avcı uçağı ile görevlerine devam etti. En kilit noktalarda görev aldı, birçok it dalaşına girip sağ çıktı ve Kamikaze saldırılarını engelledi. Eylül ayında Onur Madalyası'nı kazandı, sonra eve dönmesi ya da askeri mahkemeye gitmesi arasında bir seçime zorlandı. Pilot konusunda sıkıntı çeken Birleşik Devletler, onun gibi bir pilot sayesinde iyi pilotlar yetiştirmek istiyordu. Savaşın geri kalanını eğitim uçuşları ile geçirdi, ardından yeni F-80 avcı uçağı için test pilotu oldu. Ağustos 1945'te, Los Angeles'taki bir test uçuşunda öldü ve ölümü, Hiroşima'ya atılan atom bombasıyla birlikte gazete manşetlerini paylaştı. Öldüğünde Daha 25 yaşındaydı.
TOMMY MACPHERSON
İskoç Tommy Macpherson, Almanlar tarafından ’’Pilili Katil’’ olarak tanımlanan, cesaret ve beceri konusunda büyük üne sahip bir komandoydu. Erwin Rommel'in karargahına yapılacak bir baskın için keşifte bulunurken yakalandı, kaçtı ve birkaç kez yeniden yakalandı. Son yakalanışında idam edilecekti, tekrar kaçtı ve İskoçya'ya geri dönmek için Avrupa'nın çoğunu yürüdü.
Kıta Avrupası'na ayak bastıktan sonra Fransa'ya geldi ve Fransız direniş savaşçıları ile birlikte köprüleri havaya uçurdu, konvoyları sabote etti ve işgalci Almanların yaşamlarını mümkün olduğunca zorlaştırmak için tek başına düşman hatlarının arkasına sarktı. Macpherson artık işleri iyice zorlaştırıp Almanların canını sıktıktan sonra başına büyük bir ödül kondu ama asla ele geçirilemedi. 2014 yılında vefat etti.
DELİ JACK CHURCHİLL
Şampiyon bir okçu, iyi kariyerli bir asker, bir manken ve maceracı olan John Churchill, çılgın olduğu için ‘’Deli Jack’’ olarak tanınıyordu. İngiliz ordusunda, uzun yay ve sadak taşımasına izin verilen yegane asker olduğu için ünlüydü ve gözü karaydı. Fransa’daki bir Alman keşif erini oku ile vurarak savaşın tek uzun yaylı vuruşunu yapmıştı.
Norveç ve Yugoslavya'da sayısız komando saldırıları düzenledi, sırtından vurulmasına rağmen düzinelerce düşman askerini öldürdü ama sonunda yakalandı. Jack hapisten kaçtı ve tekrar yakalandı. Bir gece, hapishane kampındaki ışıklar söndüğünde, kamptan kaçtı, bir Amerikan Birliği bulmak için 150 kilometre yürüdü ve derhal cephede savaşmaya devam etti. `v-e day'`den sonra Burma'da savaştı ve savaş bittiğinde sörfçü oldu.
JAN BAALSRUD
Norveçli komando Jan Baalsrud ve bazı yoldaşları, gemileri karaya oturduğunda filikalarla kaçmak zorunda kaldılar. Kaçtıkları sırada, filikaları Almanlar tarafından batırıldı ve Baalsrud, buz gibi suda kıyıya kadar yüzdü, yakalanmadan kalan tek ayakkabısı ile kaçtı, bir Gestapo Subayını vurdu ve iki ay boyunca Almanlardan kaçmaya devam etti. Bir ayını, buzdan ördüğü duvarın ardında saklanarak geçirmişti.
Soğuk, Baalsrud'u ısırıyordu. Görme kaybı ile birlikte büyük bir kafa travması geçirmiş ve dokuz ayak parmağını, cerrahi teçhizat olmadan kesmek zorunda kalmıştı. Korkunç bir kaçıştan sonra yerel bir aileye sığındı. Ren geyiğinin çektiği bir kızak ile İsveç sınırı boyunca ilerledi ve Finlandiya'ya girdi. 1988'de öldü.
MATVEY KUZMİN
Sovyet köylüsü Matvey Kuzmin, Partizan olarak Almanlara karşı savaşırken, katkılarından dolayı Sovyetler Birliği Kahramanı Madalyası'nı kazandı. Bu dikkat çekici bir madalya ancak nadir verilmiyordu. Kuzmin'i önemli kılan nokta, öldüğünde 83 yaşında olması ve onu madalyanın en yaşlı sahibi yapmasıydı. Almanlar, Kuzmin'in köyünü ele geçirdikten sonra, bir Alman Taburunu barındırmaya zorlanan Kuzmin, Alman Komutanı tarafından Sovyet hattını kırmanın en güvenli yolunu göstermesi için zorlandı. Kuzmin bunu kabul etti, ancak oğlunu bölgedeki Rus birliklerini uyarması için de gizlice göndermişti.
Kuzmin, Almanları güvenli bir bölge olduğunu inandırdığı yere yönlendirdi ancak durum öyle değildi. Ruslar pusuda bekliyordu ve yaklaşık 70 Alman askeri öldürüldü. Kaos sırasında Alman Komutan, Kuzmin'e üç el ateş edip onu öldürdü.
ALEXEY MARESYEV
Sovyet savaş pilotu Alexey Maresyev, 4 Nisan 1942'de, cesurca sarktığı düşman hattının arkasında vuruldu ve kötü bir şekilde yaralandı. 18 gününü, Sovyet hattına geri dönmeye çalışarak yollarda sürünerek geçirdi. Hatta vardığında derhal tedavi edildi. İyileştiğinde durumu o kadar kötüydü ki, her iki bacağının da diz altından kesilmesi gerekiyordu.
Çoğu asker, bunu savaştaki rollerinin bittiğinin işareti olarak kabul ederdi. Ancak Alexey Maresyev onlardan değildi. Ertesi yıl, yalnızca aktif göreve geri dönmesini değil, aynı zamanda tekrar savaş görevlerinde uçmasını sağlayacak olan protez bacaklarını kullanmakta ustalaştı. 1943 yazında, o çok sevdiği gökyüzüne geri dönen Maresyev, üç Alman savaş uçağını düşürmeyi başardı. Toplamda 11 uçak düşürmüştü ve Sovyetler Birliği Kahramanı Madalyası, göğsüne takıldı. Savaştan sonra ünlü besteci Sergey Prokofyev, Maresyev hakkında bir opera hazırladı. Operanın ismi daha uygun olamazdı: Gerçek Bir Adamın Öyküsü...
GEORG DUCKWİTZ
İkinci Dünya Savaşı'nın tüm kahramanları askeri üniforma giymiyordu ve hepsi de doğru tarafta değildi. Georg Duckwitz, büyük Nazi idari çarkının, Danimarka'daki işgal hükümetinde diplomat olarak çalışan düşük seviyeli bir dişlisiydi. 1943’te, Danimarka Yahudilerinin toplanma kararı eşiğine gelindiğini anladığında Duckwitz, Kopenhag’ın baş hahamı ile birlikte Danimarka Direniş liderine, bu fikir eyleme geçmeden önce haber verdi.
Tam zamanında gelen haber ile, Danimarka’nın yaklaşık 10.000 Yahudisinin %99'u soykırımdan kurtuldu ve çoğu İsveç’e gönderildi. Duckwitz’in ihaneti asla keşfedilmedi ve savaşı, bir Nazi yöneticisi olarak sürdürdü.
ROBERT CAİN
Man Adası'ndan Binbaşı Robert Cain, Sicilya ve Normandiya'da bir paraşütçü olarak savaştı, ancak İngiltere'nin en prestijli madalyasını ona kazandıran eylemleri, Market Garden Harekatı sırasında gerçekleşti. Stratejik öneme sahip olan Arnhem kasabasında, hayati bir köprüyü tutmakla görevlendirilen Cain, Alman Tanklarına ve ağır silahlı birliklerine karşı küçük bir grup hafif silahlı adamla köprüyü tuttu. Bir roketatarla bir tankı vurdu, ancak fırlatıcı sıkıştı ve ikinci roket yüzünün yakınında patladı.
Cain geçici olarak kör olmuş ve kulak zarları patlamış bir şekilde cephe hattına geri döndü. Kendine gelir gelmez bir Alman Tiger tankını roket ile vurdu ve üç tankı daha etkisiz hale getirdi. Ertesi gün başlayan yeni bir Alman Taarruzunu, Cain bir havan topu ile tek başına cesurca önde karşıladı ve birliğinin sağ salim geri çekilmesini sağladı.
JOAN "GARBO" PUJOL GARCİA
Bir tavuk yetiştiricisi ve faşizm karşıtı olan Joan Pujol, Nazi Almanya’sı tarafından Dünyaya sunulan tehlike karşısında insanlığın iyiliği için bir şeyler yapmak istiyordu. Almanlar için casusluk yapmak kabul etti. Ancak bu sayede İngilizlerle birlik olup ikili bir ajan haline gelebilecekti. “GARBO” kod adı altında çalışan Pujol, hepsi yanlış olan 30'dan fazla yanlış yönlendirici bilgiyi, Alman Yüksek Komutanlığı'na, hayatı pahasına iletti.
Pujol, alman kuvvetlerini ‘’D-DAY’’ çıkarmasının gerçekleşeceği yerlerden uzak tutmaya yönelik aldatma planı olan Operation Fortitude'a yönlendirerek, savaşın kaderini değiştiren bir rol oynadı. Almanya'ya sağladığı bilgiler için Demir Haç'ı ve müttefiklere katkısı için de Britanya İmparatorluk Nişanı'nı kazanmıştı. Dünyanın, Pujol’un hikayesini öğrenmesi için 40 yıl beklemesi gerekiyordu.
JOSEPH ROCHEFORT
Bir Amerikan şifre kırıcı olarak Rochefort, Japonların stratejik olarak kritik olan Midway Adasını istila etmeye çalıştıklarını gösteren Japon iletişimini çözmede etkili oldu. Rochefort’un ekibi, adada başarısız olan bir denizaltı periskopu ile gözlem görevi hakkında hileli bir mesaj yayımlayarak Japonların konumunu öğrenmek istedi ve Japonların yemi yutup yutmayacağını görmek için bekledi.
Japonlar yemi yuttular ve birbirleri ile iletişime geçtiler. Rochefort, saldırının tam olarak ne zaman ve nerede gerçekleşeceğini belirten bir istihbarat zinciri oluşturdu. Japonlar, bolca uçak gemisinin yer aldığı büyük bir filo ile bölge yakınındaydı ama ABD Deniz Kuvvetleri Midway’deki saldırıya hazırdı. Haziran 1942’de, Pasifik Savaşı’nda ibrenin terse dönmesine neden olan savaşta 4 Japon Uçak Gemisi batırıldı ve yüzlerce tecrübeli Japon askeri öldürüldü. Rochefort’un bu başarısı o zamanlar göz ardı edilmişti. 1976'da dünyadan göçtü.
İkinci dünya Savaşı'ndaki kahramanlar yalnızca bunlarla sınırlı değildi. Birçok Mihver ve Müttefik kahramanının yanı sıra, Türk Kahramanlar da savaşta önemli işler yapmıştı. Özellikle; Necdet Kent, Behiç Erkin, Namık Kemal Yolga, Selahattin Ülkümen gibi isimler, Avrupa'da binlerce Yahudiye Türk Pasaportu vererek Yahudileri, Nazi katliamlarından kurtarmışlardır.