Buster Keaton ve Charlie Chaplin bu iki isimden dünyadaki çoğunluk gibi bende ilk önce Charlie Chaplin'i duymuştum ve izlemiştim ama bir televizyon programı izlerken "Buster Keaton mu yoksa Charlie Chaplin mi?" diye soru sorulmuştu konuğa konukta ikisi arasında bir seçim yapamayacağını ikisine de eşit derecede sempati beslediğini ve iş olarak filmlerinin yakın kalitede olduğunu söylemişti. Bende sonradan Buster Keaton'ın da Chaplin gibi hem yönetip hem yazdığı üzerine de oynadığı filmlere bir bakayım demiştim ve aynen Chaplin'de olduğu gibi ip söküğü gibi tüm filmlerini izliyorsunuz. Chaplin'deki dramı alamamıştım ancak Keaton'da ise daha yüksekte geçen bir aksiyon sezmiştim. Evet arkadaşlar sizden istediğim iki sinema adamı arasında hangisinin daha iyi olduğunu düşündüğünüzü söylemeniz.Önceden küçük bir tanıtım yapalım iki karakter arasında.
CHARLIE CHAPLIN
Bu belgeselden güzel bilgiler edinebilirsiniz Chaplin hakkında. 
BUSTER KEATON
Bu belgeselde Buster Keaton hakkında bilgi edinmenizde işinize yaracaktır. Türkçe çevirisini bulamadım kusura bakayın. 
Bu da bonus olsun 
Bu arada benim iki sinema adamının filmlerini toptan düşününce en sevdiğim film The Gold Rush. Sizlerde en beğendiğiniz filmlerini belirtirseniz mutlu olurum.
Kaynak olarak vikipediyi kullandım arkadaşlar. İleride umarım kendi dergimi açabilirsem buradaki vikipedi yazıların yerine kendiminkileri yerleştiririm. Bu arada şahsi kanaatim ikisinin arasında bir seçim yapılamayacağı. Bu arada ikisi de suratlarıyla ön plana çıkar. Birisi taş gibi hiç gülmeyen suratıyla diğeri ise hep gülen o ilginç bıyıklarıyla.
CHARLIE CHAPLIN
Charlie Chaplin, (d. 16 Nisan 1889, Londra - ö. 25 Aralık 1977), İngiliz sinema yönetmeni, oyuncu, yazar, film müziği bestecisi, kurgucu ve komedyen. Yarattığı "Şarlo" (İngilizce: Charlot, Tramp) karakteri ile özdeşleşmiştir.
Londra'nın fakir bölgelerinden birinde doğup büyüyen Chaplin, 1913'te gittiği ABD'de sinemaya başlamıştı. 1914'teki ilk filmi Making A Living'in ardından çekilen Kid Auto Races in Venice filminde bol pantolonlu, melon şapkalı, büyük ayakkabılı, sürekli bastonunu çeviren ve sakar hareketleri ile gülünç mizansenler oluşturan "Şarlo" tiplemesini yarattı. Takip eden yıllar içinde aralarında 1917 yapımlı The Immigrant ve The Adventurer gibi filmlerinin de bulunduğu altmıştan fazla kısa filmde oynayarak yeni gelişmekte olan sinemanın da etkisiyle dünya çapında görülmemiş bir üne kavuştu. 1918 yılında çektiği A Dog's Life filmi ile uzun metrajlı filmlere de başlayan Chaplin, Mary Pickford, Douglas Fairbanks ve D. W. Griffith ile birlikte kurdukları United Artists film şirketinin ortağı olduktan sonra Altına Hücum, Şehir Işıkları, Büyük Diktatör, Asri Zamanlar, Sirk ve Sahne Işıkları gibi başyapıtlara imza attı.
Filmlerinde dönem koşulları için imkânsız görülebilen mizansenlere, koreografilere ve akrobatik hareketlere yer veren Chaplin, komedisinemasının bütün örneklerini sonuna kadar korumakla birlikte, heyecanın ve hareketin asgari düzeye çekildiği sahnelerinde ise dramatik yapısını sergileyebilmiştir. Popülist yaklaşımlara, hiçbir zaman benimsemediği bazı yönetim biçimlerine ve teknolojiye yönelik ağır eleştirilerini ise yine bu komedi tarzının içinde eritmiş ve sessizce seyirciye ulaştırmayı bilmiştir.
Yarattığı 'modern palyaço' Şarlo ile dünya üzerinde filmlerinin gösterildiği her ülkede insanların hayranlığını toplamasına rağmen, Amerika Birleşik Devletleri vatandaşlığını reddetmesi sebebiyle bu ülkede kendisine yönelik olarak başlatılan karalama kampanyası; kendisinden bir hayli genç olan kadınlarla yaptığı dört ayrı evlilik, bir dönem kendisine açılan babalık davası, The Immigrant filminde bir ABD memurunu tekmelediği sahne ve son olarak Altına Hücum filmindeki bazı sahnelerin komünizm propagandası olarak yorumlanması gibi olayların etkisiyle Chaplin'in ABD'ye girmesi yasaklandı. Bunun üzerine karısı ve çocuklarıyla birlikte hayatının sonuna kadar yaşayacağı İsviçre'ye yerleşen Chaplin, ancak 1972 yılında Oskar Özel Ödülü'nü almak için yıllar sonra ABD'ye geri döndü. Takip eden yılda Sahne Işıkları adlı filmle bir kez daha Oscar ödülünü kazanmıştır. 1975 yılında 86 yaşında iken İngiltereKraliçesi II. Elizabeth tarafından şövalye unvanına layık görülmüştür.
Londra'nın fakir bölgelerinden birinde doğup büyüyen Chaplin, 1913'te gittiği ABD'de sinemaya başlamıştı. 1914'teki ilk filmi Making A Living'in ardından çekilen Kid Auto Races in Venice filminde bol pantolonlu, melon şapkalı, büyük ayakkabılı, sürekli bastonunu çeviren ve sakar hareketleri ile gülünç mizansenler oluşturan "Şarlo" tiplemesini yarattı. Takip eden yıllar içinde aralarında 1917 yapımlı The Immigrant ve The Adventurer gibi filmlerinin de bulunduğu altmıştan fazla kısa filmde oynayarak yeni gelişmekte olan sinemanın da etkisiyle dünya çapında görülmemiş bir üne kavuştu. 1918 yılında çektiği A Dog's Life filmi ile uzun metrajlı filmlere de başlayan Chaplin, Mary Pickford, Douglas Fairbanks ve D. W. Griffith ile birlikte kurdukları United Artists film şirketinin ortağı olduktan sonra Altına Hücum, Şehir Işıkları, Büyük Diktatör, Asri Zamanlar, Sirk ve Sahne Işıkları gibi başyapıtlara imza attı.
Filmlerinde dönem koşulları için imkânsız görülebilen mizansenlere, koreografilere ve akrobatik hareketlere yer veren Chaplin, komedisinemasının bütün örneklerini sonuna kadar korumakla birlikte, heyecanın ve hareketin asgari düzeye çekildiği sahnelerinde ise dramatik yapısını sergileyebilmiştir. Popülist yaklaşımlara, hiçbir zaman benimsemediği bazı yönetim biçimlerine ve teknolojiye yönelik ağır eleştirilerini ise yine bu komedi tarzının içinde eritmiş ve sessizce seyirciye ulaştırmayı bilmiştir.
Yarattığı 'modern palyaço' Şarlo ile dünya üzerinde filmlerinin gösterildiği her ülkede insanların hayranlığını toplamasına rağmen, Amerika Birleşik Devletleri vatandaşlığını reddetmesi sebebiyle bu ülkede kendisine yönelik olarak başlatılan karalama kampanyası; kendisinden bir hayli genç olan kadınlarla yaptığı dört ayrı evlilik, bir dönem kendisine açılan babalık davası, The Immigrant filminde bir ABD memurunu tekmelediği sahne ve son olarak Altına Hücum filmindeki bazı sahnelerin komünizm propagandası olarak yorumlanması gibi olayların etkisiyle Chaplin'in ABD'ye girmesi yasaklandı. Bunun üzerine karısı ve çocuklarıyla birlikte hayatının sonuna kadar yaşayacağı İsviçre'ye yerleşen Chaplin, ancak 1972 yılında Oskar Özel Ödülü'nü almak için yıllar sonra ABD'ye geri döndü. Takip eden yılda Sahne Işıkları adlı filmle bir kez daha Oscar ödülünü kazanmıştır. 1975 yılında 86 yaşında iken İngiltereKraliçesi II. Elizabeth tarafından şövalye unvanına layık görülmüştür.
Great Dictator
Modern Times
The Gold Rush
City Lights
The Kid
Limelight
Modern Times
The Gold Rush
City Lights
The Kid
Limelight

Anne ve babası vodvil komedyenleriydi. Buster adı ise aile dostları ve iş arkadaşları vaftiz babası Harry Houdini tarafından verilmişti. Küçükken birkaç tehlikeli kaza atlattı. Daha üç yaşındayken, ailesiyle birlikte Üç Keaton adı altında gösterilere çıkıyordu.
Kariyeri
İlk kez 1917 yazında, beraber iki bobinlik on beş kısa film daha çekeceği komedyen-yönetmen Fattie Arbuckle'ın filmi The Butcher Boyda rol aldı. 1920 yılında askerden döndükten sonra ilk uzun metrajlı filmini çekti ve birden yıldız oldu. Bir yıl içinde, kendi yapım şirketinde kendi yazdığı, yönettiği ve oynadığı filmler çekiyordu. Filmlerinde kullanılan şapkaları kendisi tasarlıyordu. Türkiye'de Malekadıyla tanınıyordu. Filmlerinde farklı tarzlar kullandı. Özellikle Stamboat Bill, Jr. filminde çektiği düşen duvar sahnesi oldukça ünlüdür. Fakat bütün bunlara rağmen Charlie Chaplin ve Harold Lloyd aktörlerin gölgesinde kalmıştı. 1928'de MGM stüdyosuna geçmek zorunda kalınca filmlerinin de ışıltısı iyice kayboldu.
Keaton'ın canlandırdığı tek drama Gogol'ün bir eseridir. Gogol'e büyük bir hayranlığı vardı.
Keaton, 1932 yılında rol aldığı Sherlock Jr. adlı filmde su kulesinin (eski binalarda bulunan geniş su hazneli metal boru) altındayken suyun fazla gelmesi nedeniyle düştü. Demiryolu hattına yuvarlanan oyuncu, boynunda bir ağrı hissetti. Buna rağmen boynunun kırık olduğunu tam 10 yıl boyunca fark edemeyen Keaton, uzun yıllar boyu şiddetli bir baş ağrısıyla yaşadı. Yıllar sonra doktora gittiğinde ilginç gerçekle karşılaşan aktör böylece tarihe geçti.
1932 yılında boşandı, alkolik oldu maddi sıkıntılar çekti ve 1935'te bir kliniğe yatırıldı. 1952'de eski evinde sakladığı bazı filmleri bulununca yeniden hatırlandı ve filmlerine akademik bir ilgi gösterilmeye başlandı ve ardından kendisine özel bir Oscar ödülü verildi. 1966 yılında, yüzden fazla film çektikten sonra kanserden öldü. Hiçbir filminde değişmeyen ifadesiz yüzü ile Büyük Taştan Surat lakabını kazanmıştı.
Kariyeri
İlk kez 1917 yazında, beraber iki bobinlik on beş kısa film daha çekeceği komedyen-yönetmen Fattie Arbuckle'ın filmi The Butcher Boyda rol aldı. 1920 yılında askerden döndükten sonra ilk uzun metrajlı filmini çekti ve birden yıldız oldu. Bir yıl içinde, kendi yapım şirketinde kendi yazdığı, yönettiği ve oynadığı filmler çekiyordu. Filmlerinde kullanılan şapkaları kendisi tasarlıyordu. Türkiye'de Malekadıyla tanınıyordu. Filmlerinde farklı tarzlar kullandı. Özellikle Stamboat Bill, Jr. filminde çektiği düşen duvar sahnesi oldukça ünlüdür. Fakat bütün bunlara rağmen Charlie Chaplin ve Harold Lloyd aktörlerin gölgesinde kalmıştı. 1928'de MGM stüdyosuna geçmek zorunda kalınca filmlerinin de ışıltısı iyice kayboldu.
Keaton'ın canlandırdığı tek drama Gogol'ün bir eseridir. Gogol'e büyük bir hayranlığı vardı.
Keaton, 1932 yılında rol aldığı Sherlock Jr. adlı filmde su kulesinin (eski binalarda bulunan geniş su hazneli metal boru) altındayken suyun fazla gelmesi nedeniyle düştü. Demiryolu hattına yuvarlanan oyuncu, boynunda bir ağrı hissetti. Buna rağmen boynunun kırık olduğunu tam 10 yıl boyunca fark edemeyen Keaton, uzun yıllar boyu şiddetli bir baş ağrısıyla yaşadı. Yıllar sonra doktora gittiğinde ilginç gerçekle karşılaşan aktör böylece tarihe geçti.
1932 yılında boşandı, alkolik oldu maddi sıkıntılar çekti ve 1935'te bir kliniğe yatırıldı. 1952'de eski evinde sakladığı bazı filmleri bulununca yeniden hatırlandı ve filmlerine akademik bir ilgi gösterilmeye başlandı ve ardından kendisine özel bir Oscar ödülü verildi. 1966 yılında, yüzden fazla film çektikten sonra kanserden öldü. Hiçbir filminde değişmeyen ifadesiz yüzü ile Büyük Taştan Surat lakabını kazanmıştı.
General
Sherlock jr.
Seven Chances
Go West
Three Ages
College
The Cameraman
Sherlock jr.
Seven Chances
Go West
Three Ages
College
The Cameraman
Kaynak olarak vikipediyi kullandım arkadaşlar. İleride umarım kendi dergimi açabilirsem buradaki vikipedi yazıların yerine kendiminkileri yerleştiririm. Bu arada şahsi kanaatim ikisinin arasında bir seçim yapılamayacağı. Bu arada ikisi de suratlarıyla ön plana çıkar. Birisi taş gibi hiç gülmeyen suratıyla diğeri ise hep gülen o ilginç bıyıklarıyla.
Son düzenleme: