Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

Film İzleme Kulübü (Kapanmıştır)

Tamam mı, devam mı?


  • Kullanılan toplam oy
    53
Vize sınavlarım bittikten sonra yeniden kulüpte aktif olmaya devam edicem. 5-6 tane filmi es geçtim galiba ama yapacak bir şey yok. :/// Daha sonra izlerim belki. İyi seyirler. :/
 
Ha şöyle ya biraz aksiyon macera izleyelim
Eragon ve Ready Player One aslında aksiyon-macera sayılırdı. :ehe:
Daha komedi görmedik. Ben onu bekliyorum.

Vize sınavlarım bittikten sonra yeniden kulüpte aktif olmaya devam edicem. 5-6 tane filmi es geçtim galiba ama yapacak bir şey yok. :/// Daha sonra izlerim belki. İyi seyirler. :/
Sıkıntı yok ya, kulüpte olup da hiç film izlemeyen de var. Olduğu kadar artık. :D
 
K-20: Legend of the Mask için
Filmi ilk defa izlemiş bulundum. Çekimler ve atmosfer biraz karikatürizeydi ve izlerken keyif aldığımı söylemem gerekiyor. Alternatif tarih konuları hep ilgimi çekmiştir. Son dönem Japon sineması için gayet güzeldi fakat genel olarak bakıldığında ortalamanın biraz üstüydü diyebilirim. Filmin sonundaki plot twistte iyi yedirilmişti. Genel hatlarıyla eğlenceli bir filmdi. Öneri için teşekkürler. Heikichi Endo-san, fikirlerin kurşun geçirmez.
 
K-20: Legend Of the Mask Filmi Hakkında Yorumlar:

K-20: Legend of the Mask için
Filmi ilk defa izlemiş bulundum. Çekimler ve atmosfer biraz karikatürizeydi ve izlerken keyif aldığımı söylemem gerekiyor. Alternatif tarih konuları hep ilgimi çekmiştir. Son dönem Japon sineması için gayet güzeldi fakat genel olarak bakıldığında ortalamanın biraz üstüydü diyebilirim. Filmin sonundaki plot twistte iyi yedirilmişti. Genel hatlarıyla eğlenceli bir filmdi. Öneri için teşekkürler. Heikichi Endo-san, fikirlerin kurşun geçirmez.
Başta intikam filmi sandım, ki severim, kanım kaynar. Film neredeyse sonuna kadar açık değildi ve sebeplendirmeyi merak ettim. Sonunda ise film ders çıkarma filmi çıktı.

Unutulan değerler... Hmm... Yani, şimdi, elbette mesela adalet benim de çiğneyemediğim bir değer ama "insanı yargılama"dan adalete aşık olunamıyor. Yargılamama yetisine sahip olmayı tercih ederdim ama. Hatta etmeye de çalışıyorum çoğu zaman zira bu daha üstünmüş gibi gelir.

İyi değerlerle ilgili Dennis Prager'ın "What matters most in life?" videosu aklıma geldi bu arada.

Filmi izledim. Film başlarda güzel gibiydi ama aynı performansı devam ettiremedi. Ortalama bir film olarak bitti bence.

Öncelikle filmin çok tahmin edilebilir olduğunu söylemem gerek. Akechi'nin K-20 çıkacağı, Heikichi'nin aynı Akechi'nin yaptığı gibi kendine ölü süsü verip sonra aynı lafları söyleyeceği, dönüp dolaşıp kürkçü dükkanına döneceği falan çok belliydi.

Filme gelirsem, başta Wano arcın girişinde olduğu gibi karakterleri tek tek gösteriyor. Yine One Piece'in olmazsa olmazlarından olan prenses burada da var. @Kaido_93 sizin bünyeniz prensese alışkındır, alın size prenses diye bunu da önermiş olsa gerek. :oleyo:

Prensesten bahsetmişken, buradan da karakterlere değineyim. Bu arkadaşların hiçbiri karakter değil, alayı tip. Tipi benzer ve değişmeyen özellikler gösteren kalıplaşmış kişiler olarak tanımlayabilirim. Luffy, Zoro, Sanji gibi bilumum One Piece karakterleri mesela. Türk dizilerindeki kişiler falan yine aynı şekilde. Önceki filmlerde bu yoktu diyemem, mesela Eragon'da da aynı durum vardı, ama burada daha çok göze batıyor.

Neyse karakter demiştim. Karakterlerin alayının geri zekalı olması da var. Bu durum da Hereditary'de vardı. :ehe: Mesela bakalım:

Heikichi Endo: Hadi K-20 olarak yakalanman senin suçun değildi, adamlar seni kurtarıyor. Ağza alınmayacak hakaretler ediyorsun. Sonra hiçbir şey düşünmeden çocuk gibi ben sirke döncem yaaağ diye ağlayıp sokaklarda geziyorsun. Ondan sonra aşağılık kompleksi ile gidip hiç suçu olmayan prensese saydırıyorsun. Yani pek olmuyor böyle. :(

Yoko: Aynı One Piece'teki genel prenses portresi gibi fazla iyi, ama yine pek zeki değil. Askeri üstte Heikichi Sama diye bağırmak neden? Biri duysa adamı nasıl temize çıkaracaksın? Onun haricinde, nişanlın K-20 çıkıyor, patlamada ölüyor falan ama sende zerre üzüntü kırıntısı yok. Akechi'yi oylamaya çalışırken girdiği haller de ayrı bir şey.

Akechi: Heikichi ile ilk dövüştüğü sırada, eline bir kere öldürme fırsatı geçmesine rağmen öldürmüyor bu da. İnsan bir düşünür, biz filmin içindeyiz, plot armor denilen bir şey var diye, ama onda hiç yok. Vizyon desem, Nami'ye harita çizdirerek üst bir korsan olacağını düşünen Arlong ile aynı seviyede.

Bilumum askerler, polisler vesaire: Size uzun uzun yazmıyorum bile. Tek diyeceğim şu: Gta Vice City'deki polisler daha zeki. :artiz:

Genel olarak bir bakacak olursam, oyunculuklar kötü değildi. Senaryo efsane bir senaryo değil, ama geliştirilirse efsanenin iki üç tık altı bir film olabilirdi. Aksiyon sahneleri kötü de değil, iyi de değil. Normal.

Onun haricinde yine animelerde olan her daim destek çıkan arkadaşlar, ana karakterin belli bir konuya olan müthiş yeteneği, nereden geldiği belli olmayan power up'lar burada da vardı.

Genel olarak gömmüş olabilirim ama izlediğime pişman değilim yani. Buda As Sharm Foru Rikht (Benim zevkime göre seçtiğim bir film sonuçta beğenmiş olmam normal :ehe:) ve Veronique'nun çifte yaşamı filmlerinden sonra bunu üçüncü sıraya koyardım. :D
Benim çok bir şey dememe gerek kalmamış. :oleyo2: Yine de senin kadar hışımla sövemezdim filme. Belki de bölüne bölüne izlediğim içindir.
Vermeye çalışılan mesaj o kadar havada kalıyor ki ne desem bilemedim. Tip yorumunu doğru buldum. Çok belli. Zaten film baştan itibaren hoplaya zıplaya ilerliyor falan. Hiçbir şey kopuk değil ama her şey kopuk. Neyse en azından suçlu babası çıkmadı. Film adı da dandik bu arada. K-20 nedir?

Hırsızlık üzerine yapılan filmler benim aklıma direkt Lupin'ı getirtiyor. Ah be Lupin be. Bazı sahneleri anımsattı da direkt zaten.

Son olarak K-20 izlemek yerine başka bir K'yı, yani K-Pax'i izleyin derim. :oleyo:

Not: Konularının uzaktan yakından hiçbir alakası yok.

Mercury tarafından edit: Yorum benim yani Mercury'nin yorumuna cevaben yazılmıştır.
O kadar sövmüş müyüm? Kendimi kaptırmışım, farkında bile değildim. :oleyo2:

Hiçbir şey kopuk değil ama her şey kopuk cümlesi filmi iyi anlatmış. :D Maskeli adam için de ben başta iki şeyden korkuyordum. Ya K-20 gerçekten yaşlı yüzünde yara olan adam çıkacak, dolayısıyla kendi gerçek yüzünü Heikichi'ye gösterecek kadar salak biri olmuş olacak, ya da Akechi olacaktı. Neyse ki kötünün kötünün iyisi oldu.

Filmin adı konusunda katılmıyorum ama, pek havalı bir isim olmasa da kötü de değil bence. :ehe:

Mercury tarafından edit: Bu yorum amaneden'in üstteki yorumuna cevap olarak yazılmıştır.
Hahaha inan o maksatla önermedim. :oleyo2: Beğenmene sevindim. :D Şaka bir yana yaklaşık bir 10 sene önce izlediğimden midir nedir film beni çok etkilemişti. Amerikan suç işle masken düşsün filmlerinden sonra aynı tarzda Japon filmini izlemek çok güzel gelmişti. Ama ben genelde izleyip geçtiğim için bu kadar detaya takılmıyordum ya. :D Yine de yorum için teşekkürler. :sapkali:

Mercury tarafından edit: Yorum benim yani Mercury'nin yorumuna cevaben yazılmıştır.
 
Son düzenleme:
Veronika'nın Çifte Hayatı:

Bu film Polonya sinemasından izlediğim ilk film olacaktı. Bu yüzden biraz Polonya sinemasını anlamak üzere bir şeyler okudum.

Okuduklarıma göre:

Andrzej Wajda, Andrzej Munk, Krzysztof Zanussi, Roman Polanski gibi büyük yönetmenler yetiştirmiş Polonya sineması, kendisine has bir ekol oluşturmuş. Krzysztof Kieslowski de işte bu ekolden yetişmiş ve dünya sinemasına “Weronika’nın Çifte Hayatı”, “Üç Renk (Mavi, Beyaz, Kırmızı)” ve “Dekalog” gibi önemli filmler kazandırmış.

Enver Gülşen, Kieslowski'nin de içinde yetiştiği bu ekolün "Ahlaki Evham Sineması" olarak adlandırıldığını söylüyor (Evham burada olumsuz anlamda değil, üzerine çok düşünme, sorgulama anlamında). Bu yönetmenler ahlaki meseleleri önemseyen ve filmlerinde bu konular üzerine tefekküre çağıran isimlermiş.

Bunu öğrendikten sonra özellikle bu konuya dair sorularla filmi izledim ve hak verdim.

Birincisi film, peşine düştüğü soruların cevabını vermiyor. Cevap vermeyen filmler (eğer yönetmen gerizekalı değilse) cevap üzerine düşünmeye çağıran filmlerdir. Yani evhamını yapar.

Bana göre bu film "insanın seçimleri ve sonuçları" meselesini sorguluyordu. Ve elbette cevap vermiyor, sadece gösteriyordu.

Veronikaları ayrı ayrı inceleyince ortak noktaları kendini gösterdi. Aynı sezgileri paylaşıyorlar, İkisi de sanatçı ve ikisi de kalp hastası. Ve sağlıkları için ya sanatı seçeçekler ya da hayatı.

Birinci Veronika (Polonyadaki):
Hayatı bırakıp sanatı seçiyor ve sanatını icra ederken ölüyor. (Göreceli olsa da) Seçim olumlu, sonuç olumsuz.

İkinci Veronika (Fransadaki):
Sanatı bırakıp hayatı seçiyor. Seçim olumsuz, sonuç olumlu. Bu da göreceli.

Önemli bir ayrıntı da İkinci Veronikaya daha fazla zaman ayrılması.

Niye? Bir hayvanın, ağzındaki yemeği yutmayıp devamlı çiğnemesi (geviş) gibi bazen olumsuz düşüncelerimiz bir türlü karara bağlanamadan dolanır durur (sanırım buna psikolojide ruminasyon deniyormuş emin değilim.)

Birinci Veronika seçimlerini çabuk yapan biri. Kuklacının hikayesindeki "elini ocakta yakan" Veronika. Bu yüzden onun hikayesi daha kısa sürüyor. Bu Veronikanın sevdiğinin arkasından koşmasını, ikincinin sevdiğini arkasından koşturmasını, çabuk ve zor karar veren yapılarını gösteren bir ayrıntı olarak gördüm.

İkinci Veronika yukarıda bahsettiğim ruminasyon sürecini yaşıyor gibiydi. Ve bu da elini ocağa sokmaktan son anda vaz geçen Veronika. Bu yüzden hikayesi daha uzun sürüyor.

Tüm bunların ötesinde yatan soru'nun şu olduğunu düşünüyorum.
"Hangi Veronika'nın seçimi doğruydu?" Cevap: yok. Üzerine düşün! Sanırım ahlaki evham bu oluyor.

Benim için Polonya sinemasına güzel bir giriş oldu. Millennium Wizard zevkine sağlık.
 
Veronika'nın Çifte Hayatı:

Bu film Polonya sinemasından izlediğim ilk film olacaktı. Bu yüzden biraz Polonya sinemasını anlamak üzere bir şeyler okudum.

Okuduklarıma göre:

Andrzej Wajda, Andrzej Munk, Krzysztof Zanussi, Roman Polanski gibi büyük yönetmenler yetiştirmiş Polonya sineması, kendisine has bir ekol oluşturmuş. Krzysztof Kieslowski de işte bu ekolden yetişmiş ve dünya sinemasına “Weronika’nın Çifte Hayatı”, “Üç Renk (Mavi, Beyaz, Kırmızı)” ve “Dekalog” gibi önemli filmler kazandırmış.

Enver Gülşen, Kieslowski'nin de içinde yetiştiği bu ekolün "Ahlaki Evham Sineması" olarak adlandırıldığını söylüyor (Evham burada olumsuz anlamda değil, üzerine çok düşünme, sorgulama anlamında). Bu yönetmenler ahlaki meseleleri önemseyen ve filmlerinde bu konular üzerine tefekküre çağıran isimlermiş.

Bunu öğrendikten sonra özellikle bu konuya dair sorularla filmi izledim ve hak verdim.

Birincisi film, peşine düştüğü soruların cevabını vermiyor. Cevap vermeyen filmler (eğer yönetmen gerizekalı değilse) cevap üzerine düşünmeye çağıran filmlerdir. Yani evhamını yapar.

Bana göre bu film "insanın seçimleri ve sonuçları" meselesini sorguluyordu. Ve elbette cevap vermiyor, sadece gösteriyordu.

Veronikaları ayrı ayrı inceleyince ortak noktaları kendini gösterdi. Aynı sezgileri paylaşıyorlar, İkisi de sanatçı ve ikisi de kalp hastası. Ve sağlıkları için ya sanatı seçeçekler ya da hayatı.

Birinci Veronika (Polonyadaki):
Hayatı bırakıp sanatı seçiyor ve sanatını icra ederken ölüyor. (Göreceli olsa da) Seçim olumlu, sonuç olumsuz.

İkinci Veronika (Fransadaki):
Sanatı bırakıp hayatı seçiyor. Seçim olumsuz, sonuç olumlu. Bu da göreceli.

Önemli bir ayrıntı da İkinci Veronikaya daha fazla zaman ayrılması.

Niye? Bir hayvanın, ağzındaki yemeği yutmayıp devamlı çiğnemesi (geviş) gibi bazen olumsuz düşüncelerimiz bir türlü karara bağlanamadan dolanır durur (sanırım buna psikolojide ruminasyon deniyormuş emin değilim.)

Birinci Veronika seçimlerini çabuk yapan biri. Kuklacının hikayesindeki "elini ocakta yakan" Veronika. Bu yüzden onun hikayesi daha kısa sürüyor. Bu Veronikanın sevdiğinin arkasından koşmasını, ikincinin sevdiğini arkasından koşturmasını, çabuk ve zor karar veren yapılarını gösteren bir ayrıntı olarak gördüm.

İkinci Veronika yukarıda bahsettiğim ruminasyon sürecini yaşıyor gibiydi. Ve bu da elini ocağa sokmaktan son anda vaz geçen Veronika. Bu yüzden hikayesi daha uzun sürüyor.

Tüm bunların ötesinde yatan soru'nun şu olduğunu düşünüyorum.
"Hangi Veronika'nın seçimi doğruydu?" Cevap: yok. Üzerine düşün! Sanırım ahlaki evham bu oluyor.

Benim için Polonya sinemasına güzel bir giriş oldu. Millennium Wizard zevkine sağlık.
Yorumun filmden daha değerli. :oleyo2:

Ben Dekalog'un birkaç tanesini izlemiştim ama bırakmıştım sonra.
 
Yok canım. Yorumu yaptıran Kieslowski daha değerli. :D
Böyle diyeceğini biliyordum da ben şunu sormak isterim: Gerçekten de sorgulatabildi mi? Ben sorgulamaya değer bir şey görmedim pek zira göreceli bir konu ve kişiden kişiye göre de cevabı değişecektir. Misal unique olan sonunda aşkı bulmasa ne olacaktı? "Hayalleriniz için ölmeyi mi yeğlersiniz yoksa ölmektense hayallerinizden mi vazgeçersiniz?" olsa mesela soru daha da sıkıntı. Bu şimdi takılıyor efendiyle. Takılmasa ve bir ömür boyu mutsuz kalsa ne olacak? Çok bir yere varmak istediğim yok şu an-hatta genel olarak bu sıralar- ama yazıyorum öyle. :D
 
Son düzenleme:

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık