Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

[Tanıtım] Tuhaf Bir Şehir

Bazılarınızın bildiği, bazılarınızın bilmediği üzere ilk kitabım olan Beyaz ve Siyah'tan sonra yeni bir kitap çıkartacağımı söylemiştim. Normalde bu kitabın yazımı bir seneden fazla süre önce bitmiş olsa da ben kitabı bastırmak istemediğim için bunu geciktirdim. Fakat artık Tüyap Kitap Fuarı'nın da gelmesiyle birlikte kitabın basım işlemlerini başlattım. Kapak süreci her zamanki gibi sancılı olsa da bir şekilde bir kapakta karar kıldık. Bu sefer kitabın kapağı, kitabı doğrudan yansıtmasa da oldukça farklı bir havaya sahip olduğu için kabul ettim. Ön ve arka kapak ile birlikte, arka kapak tanıtımı şu şekilde olacak.

İlk kitaba dair bilgilere ulaşmak istiyorsanız buraya tıklayabilirsiniz.

Öncelikle bu kitap, ilk kitabın doğrudan devamı değil. Fakat ilk kitabı okuduysanız bu kitap daha anlamlı bir hale gelecektir. Zira aynı dünyada geçiyorlar.

Yüksek ihtimalle Tüyap Kitap Fuarı'na yetişeceği için doğrudan oradan satın alabilirsiniz. Yüksek ihtimalle bir gün ben de gider, imza falan atarım. Diğer yandan yine yalnızca internet üzerinden satışa sunulacak. Gelişmeler olduğu zaman ileteceğim.
Arka kapakta yazan yeri bir de yazı olarak buraya iliştireyim.

Tanıtım


“O halde size bir masal anlatmama izin verin.”

Gezgin, boğazını temizledikten sonra masalı anlatma koyuldu.

“Tuhaflığıyla ünlü bir diyarda, benzersiz bir şelale akarmış ve bu şelalenin döküldüğü yerde devasa istiridyeler yaşarmış. Her bir istiridyenin içinde muhteşem güzellikte inciler yatarmış. Ve rivayete göre bu inciler toprağa ekildiğinde hızlı bir şekilde filizlenmeye başlarmış. Filizlenip büyüyen inciler, gözle görülemeyen yükseklikte ağaçlar yaratırmış. Bu ağaçların meyvesinden kim yerse, dileği gerçek olurmuş. Çünkü her bir istiridyenin yaşamak istediği bir hayal varmış ve istiridyeler tüm umutlarını inciye aktarırmış. Bir gün bulunacak kadar şanslı olan inciler yoluyla da bu hayaller gerçekleşmeye başlarmış.”


İşte yıllar içinde Gezgin’in kulağına çalınmış hikâye bu şekilde. Peki ya bu tuhaf yer gerçekten de anlatıldığı gibi bir yer mi?

Bu kitapta sihirbazdan devşirme bir gezgin; heykeltıraştan dönme bir ağaçkakan; anneden görme bir aşçı, doğuştan görmeme bir çöpsatan; bu kitap hariç her kitabı okumuş bir kitapkurdu; cüce ve deli bir ihtiyar; bir yağmur delisi; koca bir kral; daha da koca bir ağaç, tuhaf bir diyar, birçok hikaye ve ilk kitabı okuduysanız birkaç ufak dokunuş bulacaksınız. Bu kitap da bulamayacağınız şeyler ise düz bir dağ ve isimler olacak.

Bu arada ayraç yapmışlar.


Satın almak için

İdefix
DR
Babil
KitapYurdu
Oda Kitap
Sözcü Kitap Evi
OkuOku
Eganba
Kitap Sihirbazı
İlknokta

Dilerseniz ilk kitabım olan Beyaz ve Siyah'ı da alabilirsiniz.

Babil başta olmak üzere tüm kitap evlerine şuradan ulaşabilirsiniz. --> Bana Tıkla :oleyo:

Fox



Yorumlar


Kitabı okudum. :gamyon:

İlk kitaba göre bunu okumam daha uzun sürdü. Sayfa sayısının çokluğundan değil fakat Gezgin'in ağaca geldiği bölüme kadarki olan kısımda anlatımın mı yoksa yazımın mı bilmiyorum, hikayeye çekemedi beni. Ağaca gelinen kısıma kadar bunun bir yolculuk ve imkansız bir görev hikayesi olacağını sanıyordum. Daha farklı bir şey anlatmışsın, böylesi daha iyi olmuş. Ağaç kısımlarını zevkle okudum. :D

Yalnız okurken sinirlendiğim yerler oldu. Niçin hiç betimleme yok? :( Gezgin ağaç içerisinde keşfe çıktığı zaman, ağacın yaşını gösteren çizgilerin üzerlerinde yürüdüklerinde ya da ağacın dallarındaki kısımların bile devasa ağaçlar olduğundan bahsedilen kısımlarda oraları kafamda canlandırmayı çok istedim ama bunu vermemişsin. :( Özellikle Yağmur Adam'ın nerede olduğunu hiç anlamadım. Ağacın hangi kısmında? O yağmur bulutları nerede? Nerede oturuyor? Bunları canlandıramadığım için cidden okuduğumdan zevk alamadım yahu. :(

Ğad içinde aynısı geçerli. :D Yukarıya doğru genişleyen bir dağa ekipman olmadan nasıl tırmanabilirler? Ya da dışındaki merdivenlerden nasıl olurda çıkabilirler? Benim mi fizik bilgilerim zayıf yoksa bir mantıksızlık mı var? Ya da ben mi anlamadım? Anlamadım. :D

Gezgin karakterine ısınamadım, bir bağ kuramadım. Tutkusu, hüznü, amacı ve kişiliği bana pek geçmedi.

Bunlar dışında kitapta en sevdiğim şey ağaç sakinlerinin karakterizasyonları ve geçmiş hikayeleriydi. :D

Genel olarak düşüncelerim bu şekilde. İlk kitaptaki o hayali ortamdan ziyade, kendi evreni içerisinde daha ayakları yere basan bir hikaye yazmışsın. Onu da zaten bir hikaye içinde bahsederek tamamlamışsın. Ben böyle yorumladım yani. :D

Ek olarak; Saraydaki hesap şehre uymadı, uçlu bucaklı bir çöl gibi sözler beni biraz rahatsız etti. Değişik şeyler denemişsin bu kitapta. Bazıları iyiydi ama bunun gibiler biraz ucuz olmuş bence. :(

Edit: Ha bir de sonu tatmin etmedi. :(

Senenin son kitabı bu oldu. Tanıtımı okuyunca dere tepe düz gideriz tarzı bir yol hikayesi beklemiştim. Yolda tanışıp hep birlikte aynı yere giderken başlarından geçen şeyler gibisinden. Ama böylesi de olmuş. Kitap biraz yavaş ilerliyor ve bazı kısımlar detaysız geçilmiş.

Betimlemeyle ilgili mesajı okudum ama bana göre olması gerekirdi. Hepsinde olmasa bile dağ şehri veya ağaç için mesela. Düşünce güzel ama bu yüzden biraz eksiklik hissettiriyor. Ben genelde okuyup geçiyorum, yazarın yazdığına göre kafama oturuyor. Sonra kendimce şöyle olabilirdi falan diyorum. Bundaysa böyle kısımlar az olduğu için eksik kalmış oldu bende.

Yazar kendini parçalara bölüp karakterler olarak kitaba koymuş sanki. :oleyo2: İlk kitapta bu daha belirgindi. Karakterlerin geçmişlerini anlattıkları kısımlar güzeldi. Bir de karınca çobanı kısmı kısaydı, anlatması eğlenceli olurdu epey. :D Ana karakterlere dahil olabilirmiş bence.

İlk kitapta daha ilgi çekici fikirler ve güzel bir kurgu vardı. Bundaysa rahat zamanda okuyayım, kafamı çok meşgul etmesin gibi bir hava var. Ne çok meraklandırıyor ne de çok sıkıyor, zaten kısa kısa bölümlerden oluştuğu için kafa dağıtmak için okunabilecek bir kitap olmuş.
peh heh! Sonunda okudum. :(


Öncelikle, daha önce de bahsettiğim gibi, söz konusu hikaye olunca kalitesi beni pek ırgalamayan teknik detayları hızlıca geçmek istiyorum.
Edebi açıdan yetersiz bir roman ilki gibi. Betimlemeler Beyaz ve Siyah'a göre daha fazla olsa da az ve detaysız ki betimleme sevmediğini bildiğimden buna sadece değiniyorum. Yine de kısa betimlemelerin olması güzeldi.

Anlatım ve öykülemede akıcılık pek yoktu. Bunun sebebi kuvvetli cümlelerin olmayışı ve etkili kelimelerin kullanılmamasıydı. Cümleler arasında etkili geçişler yoktu ve cümleler olabildiğine sıradandı. Anlatmak istediğini çok basit şekilde aktarıyordu ve tam olarak anlatamıyordu bu basitlik yüzünden. Sıradan kelimeler ve sıradan tamlamalarla normal bir sohbette duyulacak kısır cümlelerdi hemen hepsi. Bahsettiğim kısırlık, tam yerine oturan etkileyici kelimelerle oluşmuş süslü cümlelerin olmayışı değil, öyle yüksek bir edebiyat beklemem haksızlık olurdu zaten. Günlük konuşma diliyle yazılmış gibiydi kitap, iki arkadaşın anlık sohbetinde ağızlardan hızla dökülen ve o anda akla gelen kelimelerle kurulan cümlelerden ibaretti. Oysa bir romanın cümleleri için zaman sorunu yoktur ve üzerlerine uzunca düşünülerek daha etki aktarılabilir. Zaten romanın her şeyi hızlı ilerliyordu ve alelacele anlatıyordu hikayeleri de. Bu acelecilik her şeye sinmişti kitapta.
Bu, teknik yanı için hızlıca geçtiğim genel bir yorum. Detaylara inmem uzun sürer. Kısacası, ilk romanda da yakındığım gibi, yine göze batan bir edebi kısırlık var maalesef.

Ve fekat. Hep dediğim gibi, hikaye güzelse teknik yanı asla ön plana çıkmaz benim için. Hikaye(ler)ni yine beğendim. Karakterlerini yine ilgi çekici buldum ve öykünü kendimce özümsedim.

Hikayeye ani, orta yerinden ve hızlıca girilmiş. Bunu çok sevdim. En başından arka planın anlatılıp da hikayeye ön hazırlık yaparak başlayan öyküler, hikayeye orta yerinden başlayıp arka planını hikaye içine yediren öyküler kadar ilgimi çekmez. Bu da anlatılacak hikayeyi daha en baştan ilgi çekici kıldı benim için.
Yine de çok hızlı ilerledi ve çok çabuk gelindi sadede. Biraz daha sindirilebilirdi, biraz daha hissetirilebilirdi çevre ile durum.

Sanırım kitabı okuyan herkes gibi ben de Gezgin'in tuzağına düştüm ve bunun bir yerde durmayan bir macera olmasını bekledim. Sanki tüm şehirler gezilecekti ve kısa sayfalarda kısıtlı da olsa onlarca farklı karakter hızlıca kendini anlatacaktı Gezgin'e. Öyle de ilerliyordu başlarda, ağaca gelene dek.

Şunu söylemeliyim ki hikayede muhteşem bir hayal gücü var. Sanki bir sınırsızlık belirlenmiş de onun üstüne en absürt hayaller bile gelebilmiş gibi bir his vardı. Ters bir dağa Ğad denmesi, karıncalara çobanlık eden bir adam, göklere uzanan bir ağacı mesken tutmuş insanlar, alfabeden oluşan bir ülke, tuhaf bir kral ve zeplinler. Evet zeplinler. Yahu hep bir zeplinim olsun istemişimdir, işe bak. Gezgin her zeplin dediğinde gülümsüyordum. Bana eşsiz bir heyecan ve huzuru çağrıştırıyor zeplinler. Gökyüzünün tadını çıkarırcasına yavaş ve yüksekten. İşlevsel ve güzel. O şişkin ve gergin bedeniyle güzel pervanelerinin bulutları yarışı... Anlayamazsınız. :d Uçan şeylere özel bir ilgim var.

Hikaye karakterlerden bağımsız olmadığı (hele hele kurt) için, ikisine ayrı ayrı değinmeyeceğim.
Ama ona geçmeden yarattığın dünyanın bende çağrıştırdığına değineyim. Miyazaki filmleri ile realist fantazyaların bir harmanı gibiydi dünya. Çok hoşuma gitti. Sanki mekanik 19. yüzyılda yarı karanlık, çok fantastik bir evrende geçiyor gibiydi hikaye. Karakterler ve hikayenin gidişatı Miyazaki filmleri anımsatıyordu ama sadece anımsatıyordu. Sanki onlar gibi olma potansiyelleri varmış da olmamayı seçmiş gibiydiler. Bu güzeldi, anımsatması bile iyiydi benim için.

Hiçbir karakter derinlemesine işlenmemiş olsa da hemen hepsi gayet yerinde ve ilgi çekici tiplerdi. Bazıları diğerlerinden daha ilgi çekiciydi pek tabi.
Gezgin'in merakı, muzipliği, empatisi, iyi yüreği, geçmişi ve acılarıyla bütünleşmiş kişiliği tüm romana yayılmış olması gerektiği gibi. Yine ana karakterinde doğrudan yazarı görüyordum her okuduğumda. Genel ahvalinde ve şu an hatırlayamadığım detaylarda çokça gördüm bu üzerine sinmişliği. Amaneden yine bir karakter olarak romanda veya olmak istediği haliyle hikayedeydi. En çok Gezgin'de ama yine hemen hepsinde. Hele Yağmur Adam ve Kitap Kurdu.
Ancak bu kez hiçbirine isimler vermeden sadece sıfatlar kullanman daha iyi yapmış karakterleri. Belki bir amacın vardır bunda, senden başkasının anlayamayacağı. Ana karakterin hayvan dostunun bile ismi yok, cinsinin adıyla var sadece. Nerede Fasulye, nerede Baykuş. İkisi de aynı yerde.

Gezgin'in insanları merak edip dinlemesi ve onlarla empati kurmaya çalışması, en basit görüneninden bile dinlemeye değer bir hikaye beklemesi güzeldi. Böyle karakterleri kendime yakın bulurum. Kendi hikayeleri ise tam bir gizem benim için. Belki de kendi içinden çok fazla şey aktardın hikayeye, sadece senin anlayabileceğin şeyler. O ay hikayeleri de o sınıfta duruyor benim için. Ay, sigara ve adam. Bir şeyler hissettirse de duygudaş değildi benimle, ya da ben onlarla değildim. Neyse. Viaje a la Luna göndermesi güzeldi en azından. Birde Ay'ın ağzından duymak.

Yağmur Adam, Ağaçkakan, Çöp-Satan(iyi kelime oyunu), Aşçı, İhtiyar ve Karınca Çobanı iyi karakterlerdi. Hepsinin hikayesini okumak güzeldi, koca öyküde minik dinlenme durakları gibiydi ve keyifliydi. Karınca çobanını hiç okumamış olsak da. Keşke okusaydık diyorum aslında, ama onun için de bir şeyler düşündüğünü biliyorum. Hikayesinin anlatılmaması bütün hikaye ile ilgiliydi.
Zaten hepsinin hikayesi, bütün hikayenin bir parçası gibi görünen tek bir hikayenin oluşturduklarıydı ve hepsi de tasmalarla bağlıydı bütün hikayeye. Kurt'a. Hepsi onda, her şey onda aslında. Onun hikayelerinde gezmeye gelmiş Gezgin vardı sanki sadece.

Kitap kurdunu ne kadar sevdiğimi parantez içimden anlayabilirsin, ondan uzun uzun bahsetmeyeceğim. Kendime en yakın hissettiğim karakter oydu kitapta. Sonda hepsinin onun kaleminden akmasını da bekliyordum, yanılmadım. Yine bir hayal ve gerçek ikiliği sezdim romanda Kitap Kurdu sayesinde. Her şey bir kurgu muydu, yoksa gerçek miydi de bir yazar onları sonradan aktarıyordu. Beyaz ve Siyah'taki ütopya distopya ikiliği gibi. Ben yine seçimimi yaptım ve kurguyu seçtim. Her şeyin onun kaleminden çıkmış olması fikri çok daha ilgi çekici.

Hikayeye döneyim. Tuhaf tiplerle karşılaşılıp tamamlanacak görev beklerken bir ağaçta duraksayan ve o ağaç üzerinden tamamen yön değiştiren bir maceraya dönüştü hikaye. Sonrası da çok seri gelişti yine. Hızla bir sorun çıktı ve hızla o sorun çözüldü. Sanki hikayenin bir önemi yoktu ve bir araç olarak görevini yerine getirmişti de nezaketen bir son yazıldı. Hikaye, karakterler için ve Gezgin'in dünyası için sadece bir araçtı. Onun Kitap Kurdu'nu bulması ve kendini anlatması için. O alfabe ülkesinin diğer şehirleri bile bir sayfada anlatılıvermişti hemencecik. O acelecilik aslında hikayenin sadece araç olmasından kaynaklanıyordu belki de. Zaten hepsi Kurt'un kalemi değil miydi.

Sözün özü, anlatını yine beğendim. Hatta bende tekrar yazma isteği bile uyandırdı bir anlığına. Gezgin kalem ve kağıdını her çıkardığında ve dünyanın betiminin her ufak kıvılcımında bir şeyler yazasım geldi benim de.


Hepsinden azade, genel bir yorum olarak hikayedeki mesajlar ve göndermeler göz ardı edilecek şeyler değil. Toplum ve düzen eleştirileri, olması gereken mesajları yine tam senlikti.


Bu kadar uzun göründüğüne bakma, epey yüzeysel bir yorum bu. Otursak uzun uzun sohbet etsek daha ne saatler konuşulur detaylar üzerinden. Güzel ellerden güzel ellere ulaşması gereken bir kitap daha benim için.
Teşekkürler.
Romanın hakkındaki düşüncelerimden önce bazı gördüğüm kusurları yazacağım. Bunlar, bu romanın editörü ben olsaydım düzeltme ihtiyacı hissedeceğim yerler(haddim olmayarak).
•Baykuş ilk olarak 25. sayfada karşımıza çıkıyor ve ne yazık ki bu çıkış biraz eğreti duruyor. Manevi yönü itibariyle ilk sayfalarda karşımıza çıkması iyi olurdu. Ayrıca yazımında ötürü sanki kuş sonradan aklına gelmiş gibi bir izlenim yarattı bende. Bunlardan dolayı 'deus ex machina' benzeri bir tat aldığımı belirtmeliyim.
•Şapkanın ne tür bir şapka olduğuna karar verememişsin :). İlk melon sonra fötr oldu, bana soracak olursan silindir olmalıydı. Büyücü sıfatına da yakışırdı.
•32. sayfada 'şov' kelimesi yerine 'gösteri' yi tercih ederdim. Yine bu sayfada, kuş şapkayı gezgine götürürken 'ona doğru götürmeye başladı' diyorsun ancak, ortada büyücü yok. Patikadan ayrılıp çayırların üzerindeki bir levhaya doğru uçsa daha hoş olur.
•Ağacın içinde neden tuvalete gittiğini belirtme ihtiyacı hissettin anlamadım :).
•Sarmaşık bölümünde 'psikopat' kelimesini hoş bulmadım. 'Gözü dönmüş kontrolünü kaybetmişti', desen yeterli olurdu.
Şimdi roman hakkındaki düşüncelerime geçiyorum.
◆Üslubun konusunda bir karara ulaşmalısın. Bu anlattığın dünya ile de uyumlu olmalıdır.
Üslubunu Saramago'ya benzettim ancak, daha basit hali. Bunun bir diğer sebebi romanının hikayesinin, Saramago'nun 'filin yolcuğu' ve 'bilinmeyen adanın öyküsü' nü anımsatması olabilir. Okumadıysan bunları okumanı öneririm.
Betimleme kısmına takılmam. Bu anlattığın hikayeye ve senin isteğine göre değişir. Yukarıda Saramago'yu anımsama sebeblerimden biri onun da düzgün bir betimlemesi bulunmaz. Hatta karakterlerin adı bile yoktur-sende olduğu gibi- ancak, bu onun anlattığı dünya ile uyumludur.
Senin hikayeni büyülü gerçekçilik gibi mi yoksa sıradışı fantezi olarak mı(alice veya oz) değerlendirmeliyim. Hızlı akan bir hikaye yazmak istiyorsan ve içinde tek tük fantazi ögeleri olacaksa bu üslubunda kalıp sadece biraz üzerinde oynamalısın ancak, sıradışı fantazi yazacaksan akışı yavaş betimlemesi bol üslup tercih ederim. Senin hikayen sıradışına daha yakın izlenimi veriyor ancak, o tuhaf dünyayı bize sunmuyorsun. Bunun için üslubunu yavaşlatmalı, bol ve tuhaf betimlemeler yapmanı öneririm. Örneğin çayırlar sapsarı hatta hava durumuna bağlı olarak değişebilir ya da şapka turucu olabilir. Tabi bu senin ne istediğine bağlı. Yolculuk hikayesi için senin kullandığın bu üslupta(biraz geliştirmen gerek) iyidir. Ama o zaman sıradışı ögler kullanmasan daha iyi olur. Özellikle çöl kısmında 'vay be neler düşünmüş' detirtecek olağanüstü şeyler olmasını isterdim.
◆Hikaye için bir şey yazmayacağım. Kurt'u, yağmur adamı ve aşçıyı sevdim. Güzel bir hikaye sadece anlatımın üzerinde gelişme sağlamalısın.
Bu arada hikaye 'ağaç'ta duruyor. Her ne kadar karakterleri sevmiş olsam da ana karakter 'gezgin' sıfatını yitiriyor. Kitabın sıkıldığım kısmı diyebilirim.
Geri dönüş yolu ise aceleye-oldu bittiye getirilmiş acaba son farklı şekilde bitirilebilir miydi diye düşünmedim değil.
◆Şunu da belirtmeliyim hikayende, önemli yer tutmayan karakterlere değinmelerini sevdim. Hatta şöyle bir şey beklerdim: bu asker R şehrinden geliyor ancak R yerine V dediği için V şehrinden gelenler ona hemşerim diyor(kendimden yola çıktım). Bu arada sanırım karakterleri kendinle özdeşleştirdiğin için ad vermedin.
Benden bu kadar. Ön sözünde 3. kitabını yazdığını belirtmişsin. Çıkarsa onu da alıp yorum yapmayı isterim. Başarın katlanarak devam etsin. Daha fazla yazmak isterdim ancak telefondan yazıyorum ve en önemli gördüğüm yerleri yazdım. 3. romanında şuan kaç sayfa-kelime yazdın merak ettim.
Bu arada bir şeyler kapabileceğin kişileri yazayım. Belki okumuşsundur hepsini yine de yazayım.
Saramago
Gabriel g. Marquez
Borges
Senin anlatımına bi şeyler katarlar. Zihnine sağlık.
Bana ayraç gelmedi. :of:

Neyse, bu tatsız konuları geçip, kitaba döneyim. Kitabın yarısını dün akşam, diğer yarısını bugün okudum ve böylece iki gün içinde bitmiş oldu. Yazacaklarımı bir cümlede özetlemem gerekirse teknik açıdan ilk kitaptan iki tık daha başarılı, konu olarak üç tık daha başarısız. Totalde bir tık daha kötü bir kitap. :(

Öncelikle bu kitabı okumak için Beyaz ve Siyah'ı okumaya gerek yok kısmından başlayayım. Tamam, ilkini okumak olmazsa olmaz değil, ama bence bunu okumak için ilki de okunmuş olmalı. Kitapda Bulut, Örümcek'in akıbeti, Gökada ve devler, Film Şeridi Canavarı, beyaz ve siyah renklerine göndermeler falan var. İlkini okumamış birileri için manasız detaylar. Üstüne bu kitap bundan sonra ilk kitabı okuyacaklara spoiler falan da veriyor.

Neyse, buna çok takılmayıp kapak ile ilgili bir şeyler yazayım. Senden çıkan bir kapak değil sanırım, ama ilk kitabın kapağının beyaz, bunun siyah olmuş olması fena olmayan bir tesadüf olmuş. 3. Kitabın kapağı da, ilk iki kitapta da her yerden çıkan rengarenk saçlı kadına (kadınlara da olabilir) ithafen rengarenk olsun, tamamdır. :oleyo2:

Kitap teknik olarak ilkinden iyi, orası tamam, ama malesef hala eksiklikleri var. Daha önce yazılmış, aynen katılıyorum. Cümleler biraz sıradan, yolda yürüyen iki rastgele insanda (aşırı cahil olmadıklarını varsayıyorum) duyabileceğin cümleler. Bana sorarsan, çok aşırıya kaçmamak şartıyla, dilin daha ağdalı olmalı.

Mesele şey diyeyim, One Piece bölüm incelemelerindeki dilin iyi ile çok iyi arasında bir yerde. O tarz bir yazı için ağdalı bir dil kullanmak zaten çok yersiz. Günlük yaşantısında da bu dille konuşan insanlardan hiç hoşlanmam. Neyse, konuyu toparlayayım, sen bölüm incelemelerindeki dili kitaplarda da aynen kullanıyorsun, olmuyor yani.

Diğer bir konu: Betimleme. Sevmediğini biliyorum, ama kullanmalısın yani. Betimleme sevmeyen yazar da çoktur. Ama ortada buluşup bir şeyler yapıyorlar.

Gezgin nasıl görünüyor mesela, ağaç nasıl görünüyor, Yağmur Adam nasıl bir yerde oturmuş, tipi nasıl? Hani 5-10 sayfa ağacın tipini anlatma mesela, aslında anlatmanı yeğlerdim, ama en azından bir bahsetseydin. Bak bu konu ile ilgili şöyle bir şey diyeyim, hem bir iltifat, hem de bir eleştiri olarak kabul et. :) Normalde okuduğum kitapların filmini izlemek hiç hoşuma gitmez, ama senin kitaplarının filmi çıksa izlerdim.

Karakterlere geleyim. Film İzleme Kulübü'nden karakterlere çok önem verdiğimi biliyorsundur. Aslında senin karakterlerin başarılı, ona bir diyeceğim yok. Ama bu konuda ufak bir hile yapıyorsun. Kendi kişiliğini parçalara ayırıp, kitaptaki karakterlere dağıtıyorsun. Kral'dan Gezgin'e, Ağaçkakan'dan İhtiyar'a kadar hepsi sensin. :D Aslında bu durum şu an için günü kurtarıyor, ama eğer yazarsan 5-6. kitapta falan artık göze batmaya başlayacak. Yani en azından ben öyle düşünüyorum.

Konuya gelirsem, en başta yazdığım gibi, ilk kitabın konusu bence daha iyiydi, ama bu da yeterince iyi bence. Bu kısımda eleştirecek pek bir şeyim yok. Biri bana bu kitabı alayım diye sorarsa, sırf konusu sayesinde üstte yazdığım bütün şeyleri yok sayarak, al hacı, kötü kitap değil derdim. :D

Dediğim gibi, konu kısmında sıkıntı yok zaten. Şu teknik kısımları da biraz aşsan, cidden günün birinde Türk Edebiyatının en iyilerinden olan kitaplardan birini yazabilirsin. (Katakuri'nin dediği gibi ama biraz, uzak geleceği görüyorum şu an.:oleyo:)

Ben olsam şöyle yapardım, üçüncü kitaptan sonra gerçek hayatta yaşanabilecek bir olayı, mesela aşk hikayesi, geçim sıkıntısı, arkadaşlık kısacası yaşama dair herhangi bir şeyi, konuyu arka planda bırakıp diğer şeyleri öne çıkararak yazardım. İchigo birini güçlenmek için bankai olmadan yenmişti sanırım, işte o misal bu da. :ehe: Bunu yaparken de açıkçası beğendiğim yazarları taklit ederdim. İnsan taklit ede ede kendi yolunu bulur bence. Onun haricinde, kendi evimi, arkadaşlarımı falan öylesine betimlerdim. Hiçbir şey ifade etmeyen diyalogları edebi bir şekilde yazmaya çalışırdım. Bunları yaparken de yavaş yavaş yazmak istediğim asıl kitabın hikayesinin temelini, karakterlerinin bazılarını falan oluştururdum.

Not: Normalde bir şeyi yapan kişi ile konuşurken, eleştiriyi çok aşırı bir şekilde yapmam. Bu yazının ilk kısımlarında biraz sert bir eleştiri yapmış olabilirim. Ama bunu kötü niyetle yazmadığımı söylemek istiyorum. Yaptığım eleştiriler de tam doğrudur diyemeyeceğim. Belki tesadüfen doğru bir yere parmak basarım diye düşüncelerimi yazdım sadece. :(

Not2: Buradan bana ayraç göndermeyen kitap yurduna, kargoyu 10 günde getiren MNG kargoya ve ilk sayfalarda ilk fırsatta okuyacağım yazıp hala okumayan forum üyelerine selamlarımı iletiyorum.
 
Son düzenleme:

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık