Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

Türkiye'de Yaşanmış Gizemli Olaylar

Bu konuda Türkiye'de yaşanmış gizemli olayları ele alacağım. Zamanla yenilerini eklerim.

30 Ocak 1975 Marmara Denizi Uçak Kazası




30 ocak 75 tarihinde, Türk Hava Yolları'na ait F-28-1000 Fokker Fellowship tipi Bursa uçağı, İzmir'den havalanıp normal bir şekilde İstanbul'a kadar geliyor. Marmara Denizi (Florya) üzerinden alçalarak son yaklaşmasını yapıyor. Teker koymaya çok az bir süre ve mesafe kala havaalanında elektrikler kesiliyor, dizel jenaratörlerin devreye girmesi 10 saniye sürüyor. O sırada uçak pisti göremiyor, pilot pisti kaçırdığını, Marmara Denizi üzerinden tekrar dönüp iniş yapacağını söylüyor. Bu noktada uçağın hareketi gece olmasına rağmen tamamen VFR yani aletsiz, sadece görerek.

Uçak kısa bir süre sonra radar ekranından kayboluyor, bilinmeyen bir sebepten ötürü Marmara Denizi'ne çakılıyor. Kazada resmi kayıtlara göre 41, gayri resmi kaynaklara göre 42 kişi var. Yolcu listesinde olmayan bu gayri resmi kişi hostes Leyla Önal'ın bir yaşındaki kızı Elif Önal. Neticede yolcu ve mürettebattan kurtulan olmuyor.

Uçak enkazı, ölüleriyle birlikte bugün hala Florya Deniz Köşkü'nün 3 mil açığında, 75 metre derinlikte yatmaktadır. 42 beden arasından sadece bir kaçına ulaşılmıştır, onlar da Yalova gibi yerlerde kıyıya vuran cesetlerdir. Bunun dışında enkaz kurtarmaya dair en ufak bir girişim olmamıştır. Hatta kaza nedeni bile araştırılmamış, uçağın kara kutusuna ulaşılmak istenmemiştir. 44 yıl aradan sonra uçak düştüğü gibi orada durmaktadır, enkaza dalış yapılması halen yasaktır. 2014 yılında Hüseyin Güngör isimli bir dalgıç enkaza dalış yapmış, ancak yüzeye çıkarken kameranın ipinin koptuğunu ve çektiği görüntüleri kaybettiğini söylemiştir.

Peki kazanın sebebinin araştırılmamasının, enkazın çıkarılmamasının sebebi nedir?

Bilderberg'in fikir babası ve kurucusu, Hollanda Prensi, Hollandalı Fokker Uçak Şirketi'nin sahibi prens Bernard Türkiye'ye 5 adet Fokker-28 tipi uçak satar. F-28'lerin ilki kısa bir süre içinde 24 Ocak 1974 İzmir Uçak Kazası'da düşer. 30 Ocak tarihinde Türkiye sınırları içinde ikinci F-28 düşünce olayın üstüne gidilmez, sadece uçakların lanetli olduğu ilan edilir. Zaten 4 yıl sonra 23 Aralık 1979 Ankara Uçak Kazası'nda üçüncü F-28 de düşer. 1979'dan sonra düşmemiş olan 2 adet uçak, seferden kaldırılıp yurtdışına satılır. Kısa bir süre sonra bu iki F-28 de düşecektir.

Çoğu araştırmacı Türkiye'ye sus payı ödendiğine inanıyor. Zaten bu kazadan 2 ay gibi bir süre sonra Çeşme'de Türkiye'nin ikinci Bilderberg toplantısı düzenlenmiştir. Süleyman Demirel o toplantının katılımcı listesinde adı olmasına rağmen toplantıya katılmadığını iddia etmiştir.

Şu an bu kazanın adliyedeki dosyası kayıptır ve THY hiç bir yolcu yakınına tazminat ödememiştir.

Ziraat Bankası Balgat Şubesi Soygunu




2008 yılı Temmuz ayında Ziraat Bankası Balgat Şubesi kimliği belirsiz kişiler tarafından soyulur. Soyguncular yaklaşık 3 ay çalışarak 300 metrelik bir tünel kazar. Tünelin çökmemesi için çelik konstrüksiyon ile desteklenen kirişler kullanırlar ve aydınlatma tesisatı döşerler. Çıkan hafriyatı ise kanalizasyona dökerler. Tünelin bitiren hırsızlar Cuma akşamı Euro 2008 maçlarının olduğu saatlerde bankaya girer ve soygunu gerçekleştirirler. Çıkarken de tüneli içeriden yıkarlar, bu yüzden polisler tünelin girişini bulamaz.

Soygunu asıl ilginç yapan şey ise, daha sonrasında gelişen süreçtir. Soyguncular geride hiçbir kanıt bırakmamıştır. Detaylı arama çalışmaları yapılmasına rağmen elektronik bir pusula haricinde hiçbir şey bulunamaz. Bulunan pusulanın ise ASELSAN yapımı olduğu ve sadece TSK'ya bağlı bulunan özel kuvvetlerde kullanıldığı ortaya çıkar. Hırsızlar iki gün vakitleri olmasına karşın sadece kiralık kasaların olduğu bölüme girmiş ve 13 kasadan 11 tanesini açmıştır. Davayı alan savcı kiralık kasa sahiplerinin isim listesini isteyince, olay daha da garip bir hal alır. Zira kiralık kasalar sahte kimlikler üzerine açılmıştır ve kasaların asıl sahiplerine ulaşılamaz. Ulaşılabilenler ise ifade vermeye gelmez. Kanıt yetersizliğinden dolayı dosya kapatılır.

Alsancak Migros Katlı Otoparkının Asansöründe Bulunan Ceset



09 Kasım 2015 yılında Alsancak Migros katlı otoparkının asansöründe bir erkek cesedi bulunur. Olayı ilginç kılan şey ise, cesedin en az on yıldır orada olmasıdır. Zira asansör 2005 yılında kullanıma kapatılmış, bu süreç boyunca da hiç açılmamıştır. Bulunan cesedin üzerinden herhangi bir kimlik çıkmaz. Ceplerinde sadece 100.000 liralık banknotlar bulunur. Bulunan bu banknotlar ise 2001 yılında tedavülden kaldırılmıştır. Yani adamın asansörde ölmesi ve üzerindeki paraların tarihi arasında 4 yıllık bir boşluk vardır. Ölen kişinin içinde mahsur kaldığı asansör eski tip, önü camlı olan asansörlerden biridir. Yani mahsur kalmış olsaydı, camı kırıp yardım isteyebilirdi. Bu yüzden olayın cinayet olduğu düşünülmüştür. Adli tıp gerekli incelemeleri yapmış, fakat sonuca ulaşılamamış ve dosya kapatılmıştır.

Tarsus'taki Esrarengiz Kazı




2016 yılının Aralık ayında Mersin'in Tarsus ilçesine bağlı Üçevler Mahallesi'nde bir evin içinden ve bahçesinden bir kazı çalışması başlatılır. Kazıyı ilginç yapan olay vali ve kaymakamın bundan haberinin olmaması ve CHP Mersin milletvekili Aytuğ Atıcı'nın kazı alanına alınmaması ve ona bilgi verilmemesidir. Atıcı daha sonra bu kazı olayını meclis gündemine taşısa da herhangi bir cevap alamaz.

Kazı medyada duyrulduktan sonra bile konu hakkında herhangi bir açıklama gelmez. Kazının yapıldığı sokak tamamen giriş ve çıkışlara kapatılır. 20 kişilik bir ekip gece gündüz kazı yaparken, kazı alanına girişte otomatik tüfekli özel kuvvetlere bağlı askerler bekler. Civardaki çatılara ise keskin nişancılar konuşulandırılır. Nitekim bahsi geçen yerde bir buçuk yıldan daha fazla süren bir kazı çalışması yapılır. Daha sonra kazılan yer kapatılır ve herhangi bir açıklama yapılmadan olay yeri terk edilir. Kazınin bitmesinin üzerinden beş ay geçmesine rağmen evin sahipleri geri gelmez ve kendilerinden haber alınamaz. Açıklama isteme çabaları sonuç vermez devlet sırrı denilerek olayın üstü kapatılır.

Kazı sürerken ensesinden tek kurşunla öldürülen polis memuru Mithat Erdal'ın eşi Sibel Erdal, Hürriyet'e bir röportaj verir. Erdal'ın söylediklerine göre eşi bir kaçakçılık şebekesine sızar. Bu şebeke büyük bir hazine bulur. Kaçakçılar kazı yaparken polis kazı alanına baskın yapar. Baskın tutanaklarını inceleyen merhum polis hazineden ve kaçakçılardan bahsedilmediğini görünce olayı dönemin emniyet müdürüne açar. Müdür olayı karıştırması gerektiğini söyleyip, Erdal'ın beylik tabancasına 15 gün süre ile el koyar. Bu konuşmanın ardından eve gelen Erdal, eşine takip edildiğini, kendisini kurtaracak şeyin elindeki bir cdde olduğunu ve konu ile ilgili Ankara'ya gideceğini söyler. Beylik tabancasını geri aldıktan bir gün sonra da boş bir arazide cesedi bulunur. Daha sonra Erdal'ın evine kaçakçıları yakalayan polis ekipleri tarafından baskın yapılır ve evin her yeri aranır. Bahsedilen cd bu arama esnasında ortadan kaybolur. Bir müddet sonra bahsi geçen emniyet müdürü ve baskında yer alan polisler FETÖ ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle tutuklanır. Merhum polisin eşi, eşinin bu kazı baskınından sonra aynı şebekenin MİT tarafından kazılan yerde bir kazı daha yapacaklarını, bu yüzden de evi kiralamaya çalıştıklarından bahseder.

Birbiri ile Bağlantılı Suikastler Zinciri

Uğur Mumcu, Devlet-PKK ilişkisi üzerine bir kitap yazarken Genelkurmay'la iletişime geçip "Elimde TSK ile ilgili çok ciddi iddialara dair belgeler var. Bu belgeleri yayınlamadan önce sizin de görüşünüzü almak isterim" der. İki gün sonra 24 ocak 1993 tarihinde aracına bomba konularak öldürülür.

"Elimde PKK ve Hizbullah meselelerini kısa sürede çözecek çok önemli bilgiler var" diyen dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis'in uçağı, bu konuyla ilgili kalıcı adımlar atmak üzere 17 şubat 1993 tarihinde Ankara'dan Diyarbakır'a gitmek için havalandıktan birkaç dakika sonra düşer. Mahkeme tarafından atanan bilirkişi heyetine başkanlık eden İTÜ uçak mühendislerinden Prof. Dr. Ahmet Nuri Yüksel'in açıklamasına göre olay kesinlikle kaza değildir. Fakat devlet bilirkişi heyeti kuvvetli sabotaj şüphesinin rapora geçmesine bile izin vermez.

Eşref Bitlis'in yakın çalışma ekibinde yer alan, bölgede halka yakın durması ve devlet adına yapılan çeşitli uygulamalara karşı çıkmasıyla tanınan dönemin Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın ise bu olaydan birkaç ay sonra çatışma çıktı denilerek Lice'ye gönderilir. Aydın, Lice'ye ulaştığında herhangi bir çatışmanın olmadığını görür. Fakat 22 ekim 1993 tarihinde Lice Jandarma Komando Bölük Komutanlığı’ndayken uzaktan yapılan tek bir atışla öldürülür. "PKK, Lice'ye saldırdı" denilerek ilçeye giriş ve çıkışlar güvenlik güçleri tarafından günlerce kapatılır, tüm telefon hatları kesilir. Olaylar yatıştığında ikisi asker on altı kişi öldürülmüş ve Lice yerle bir edilmiştir. Aradan yirmi beş sene geçtiği halde Lice'ye saldıranın PKK olduğuna dair en ufak bir kanıt ortada yoktur. Çatışmalarda öldürülen en üst rütbeli subay olması nedeniyle kendisine ciddi prestij sağlayacak olan bu suikastı PKK hiçbir zaman kabul etmez. Aydın'ın öldürülmesinde kullanıldığı tespit edilen kanas keskin nişancı tüfeği bulunduktan kısa bir süre sonra TSK'nın elinde kaybolur.

Jandarma Kurmay Binbaşı Cem Ersever, Orgeneral Eşref Bitlis'in şüpheli ölümünden sonra Mart 1993'te bu olayı protesto etmek için askerlikten istifa eder. Bahtiyar Aydın'ın öldürülmesinden iki gün sonra 24 ekim 1993 tarihinde "Güneydoğu Anadolu'daki olayların gerçekleri Türk milletinden gizleniyor" şeklinde bir açıklama yapar ve mahkemeye bilgi vermek üzere Ankara'ya gider, daha sonra da ortadan kaybolur. Birkaç gün sonra kendisinin ve iki arkadaşının cesetleri elleri arkadan bağlanmış, kafalarına birer kurşun sıkılmış vaziyette Ankara'nın çeşitli jandarma bölgelerinde bulunur. Failler tespit edilemez, dosya kapatılır.

Eşref Bitlis'le birlikte 17 Şubat'ta Diyarbakır'a gitmeyi planlayan Tunceli Jandarma Alay Komutanı Albay Kazım Çillioğlu, Bitlis'in isteği üzerine kendi imkanlarıyla bölgeye iki gün önce gider ve dolayısıyla kalkıştan hemen sonra düşen uçağa binmez. Çillioğlu, Eşref Bitlis'in ölümünden birkaç ay sonra helikopterle başka bir göreve gitmek üzereyken son anda yerine yardımcısını gönderir. Helikopter düşer ve yardımcısı kazada ölür. Bir yıl sonra 3 şubat 1994 tarihinde Diyarbakır Jandarma Lojmanlarında Çillioğlu'nun ölü bedeni bulunur. Askeri savcılık olaya intihar deyip kovuşturmaya gerek olmadığını belirtir. Ailesi Çillioğlu'nun dindar bir insan olduğunu ve o gün oruç tuttuğunu, yani intihar etmiş olmasının hiç inandırıcı olmadığını söyler. Ailenin tüm itirazlarına rağmen otopsi yapılmaz ve dosya anında kapatılır. Albayın intihar ettiğini söyleyen devlet kurşunun parasını bile ailesinden tahsil eder. Ölümünden 18 yıl sonra Çillioğlu'nun mezarı tekrar açılır. Yapılan otopside saç köklerinde arsenik, kaburgalarında kırık ve kürek kemiğinde kurşun deliği tespit edilir. "Babam intihar etmedi, öldürüldü" diye ısrar eden oğlunun ise Düzce İl Jandarma Komutanlığı tarafından gizlice dinlendiği ortaya çıkar.

24 ocak 2001 günü saat 17:00 sularında makam aracı ve kendisine eşlik eden bir koruma aracı ile birlikte Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'nden valiliğe doğru seyir halinde olan Gaffar Okkan, resmi raporlara göre 25-30 kişi olduğu tahmin edilen kimliği belirsiz kişilerce şehrin göbeğinde pusuya düşürülerek açılan çapraz ateş sonucu olay yerinde öldürülür. Okkan'ı şehit eden 25-30 kişi ise yine resmi açıklamalara göre ellerindeki tam otomatik silahlarla ortada kaybolur. Failler bulunamaz, dosya kapatılır. Yıllar sonra Okkan'ın eşi Ceyhan Okkan, Gaffar Okkan'ın Uğur Mumcu suikastinin perde arkasını öğrendiğini ve eğer öldürülmeseydi, bu cinayete ışık tutacağını söyler.

31 Mart 2015 Türkiye Geneli Elektrik Kesintisi

31 Mart 2015 tarihi sabah saat 10.30 sularında tüm Türkiye'de birdenbire elektrikler kesilir. En başta olayın lokal olduğu düşünülür. Zira elektriğin kesilmesi ile tüm ülkede hayat durmuştur. Bir süre sonra sosyal medyada yazılanlardan dolayı elektriğin tüm ülkede kesildiği ortaya çıkar. Yetkililer bunun ulusal iletim şebekesi kaynaklı bir sorun olduğunu söyleseler de, Türkiye'nin savaşa girdiği, ülkede darbe yapıldığı, siber saldırı altında olmamız gibi spekülasyonlar alır başını yürür. Nihayet aynı günün akşamı saatlerinde kademeli olarak ülkeye yeniden elektrik verilir, fakat buna neyin neden olduğuna dair beklenen açıklama bir türlü yapılmaz. En başta "Adana'da bir santral devreden çıktı, bu yüzden şebeke çöktü" gibi akıllara zarar bir açıklama gelir. Fakat elektrik mühendisleri tüm ülkenin elektrik şebekesinin bu yüzden çökmüş olamayacağını söyleyince olaya merak daha da artar. Nihayet TEİAŞ konuyla ilgili detaylı bir açıklama yapar.

Gelen açıklamaya göre elektrik dağıtım şirketleri Trakya bölgesindeki enerji yükünü azaltmak icin ülkenin doğusunda yer alan hidroelektrik santrallerinden elektrik çekmek ister, fakat ülkenin elektrik şebekesinin omurgası olan sekiz ana hattan dördü o gün bakımda olduğu için kapalıdır. Kalan dört ana hat birden gelen elektrik yükünü kaldıramaz ve sistem kendini kapatmaya başlar.
Normal şartlar altında enterkonnekte şebeke; gerilim ve frekans ayarını otomatik olarak kendi yapar. Frekans değeri normalde 50'dir, yarım veya 1 değerdeki frekans değişimini sistem kendisi kompanse edebilir. Fakat dört ana hatta yüklenen yüksek elektrik gerilimi frekansın sendelemesine yol açmış, frekans değeri aniden düşünce sistem bunu kendi kendine dengeleyememiş, tüm bunlar 12 saniye içinde yaşandığı için insan müdahalesi de mümkün olmamıştır. Resmi makamlar tarafından yapılan bu açıklama çoğu kişi tarafından kabul görmemiş, olayım perde arkasında başka şeyler olduğu düşünülmüştür.
 
Son düzenleme:
Suudi gazetecinin konsolosluğa girip çıkmaması da bir gizem bence.
Yetkililer girdi şimdi bakalım ne çıkacak ordan.
Güzel konu bu arada eline sağlık.
 
Tarsustaki kazı cidden çok acayip bir gizemli olay ya. Gerçekte ne olduğunu bizler asla öğrenemeyeceğiz. Belki çok sonradan bazı şeyler açığa çıkar. Ziraat Bankası ve Otopark asansörü olayları da iyiymiş. Uçak kazasındaki uçakların sorunlu olduğu ve olayın üstünün örtüldüğü belirtilmiş zaten.
 
Tarsustaki kazı cidden çok acayip bir gizemli olay ya. Gerçekte ne olduğunu bizler asla öğrenemeyeceğiz. Belki çok sonradan bazı şeyler açığa çıkar. Ziraat Bankası ve Otopark asansörü olayları da iyiymiş. Uçak kazasındaki uçakların sorunlu olduğu ve olayın üstünün örtüldüğü belirtilmiş zaten.
Resmi bir açıklama hiç yapılmadı. O yüzden koydum.
 
Ellerine sağlık güzel konu.

Şu Tarsus meselesi çok ilginç ya :
-İncil, Tevrat, lahit
-Uzaylı, uzay gemisi
-Hazine, altın
-Ermeni soykırım mezarı
-Doğal kaynak, nükleer madde
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık