Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

[Teori] Kaido'nun Adası

Tutar mı ? Tutmaz mı ?


  • Kullanılan toplam oy
    60
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...



Hemen kısa bişeyler sallıcam.Pek teori gibi değil :D

Şimdi beyler One Piece'in 793.bölümünde dev bir gölge görüyoruz. 795.bölümde Kaido ortaya çıkıyor. Adamı'nın Doflamingo'nun düştüğünü haber vermeye geldiğini görüyoruz.O gördüğümüz silüet Kaido değil Momotaro Efsanesinde de geçen bir Oni Adası.Kaido'nun bir Oni olduğunun kanıtı yani.

Temsili









Doğal yaşam alanında görüntülenen bir Kaido :good:



Sol üstte ada'yı görüyoruz. :oleyo2:Oda küçük detaylarla aslında ipucunu vermiş.


Momotaro Efsanesi-Kaido'nun Momotaro Hikayesindeki Yeri



Eskiden, köyün dışındaki bir kulübecikte bir dede ile bir nine yaşarmış. Dede her sabah ormana gider, nine de evde kendi işine gücüne bakarmış. İkisi de çalışkanmış ve huzur içinde yaşarmış. Kuşkusuz, büyük bir üzüntüleri olmasaymış, daha memnun ve mutlu olurlarmış; çocukları olmamış ve yaşlılık günlerinde yapayalnız kalmışlar.
Nine küçük avlusunu süpürürken sık sık "Ah, şimdi küçük bir oğlan ya da kız şuracıkta oynasaydı, ne hoş olurdu!" diye düşünürmüş. Dede de sırtında çalı çırpı yüküyle ormandan döndüğü zaman, küçük bir oğlanın kendisini karşıladığını ve sevgiyle kucakladığını düşlermiş. Ama bir düş yalnızca bir düştür.
Çocuksuz, neşesiz bir yaşam içinde yaşayıp gidiyorlarmış.
Bir gün, nine her zamanki gibi dedenin azığını hazırlamış; o ormana gidince çamaşırları toplayıp yakındaki derede yıkamaya gitmiş. Yıkamış, durulamış ve ancak sırtı dayanamayacak kadar ağrıyınca başını işinden kaldırmış.
"Gerinip biraz dinlenmeliyim," demiş nine ve ayağa kalkmış.
"Orada suyun üstünde yüzen şey de ne!" diye şaşırmış birden ve daha iyi görmek için elleriyle gözlerini korumuş; iri, kırmızı bir şeftali ağır ağır kıyıya yaklaşıyormuş.
"Gerçekten şeftali mi! Bu kadar iri olur mu! Üstelik şeftali mevsimi de değil!" diye düşünmüş nine. Çabucak bir sopa almış ve akıp gitmeden şeftaliyi kıyıya çekmiş. Öyle bir koku yormuş ki başını döndürmüş. "Kokusu böyle olan bir meyvenin tadı nasıldır kim bilir!" Nine şeftaliyi dişlemiş. "Ne kadar tatlı, insanın ağzında kendiliğinden eriyor".
Çok hoşlanan nine bir daha, bir daha ısırmış. Ancak son parçayı da yedikten sonra, dedeyi anımsamış.
Ne kadar kötüyüm! Hepsini bir güzel yedim. Dedeye küçük bir parça bile bırakmadım. İşten sonra bir şeftali yemek çok hoşuna giderdi. Ama aptal kafa, bunu neden daha önce düşünmedim!"
Yerinmiş, kendi kendine kızmış; ama neye yarar! Artık şeftali yokmuş.
"Bir tane daha yüzerek gelse", demiş umutla, "bunu kesinlikle ona götürürdüm".
Çamaşırı bırakmış ve bir meyvenin yüzerek geldiğini görmeyi umarak dereye bakmış.
Bakmış, bakmış; derken birincisinden daha iri ve kırmızı bir şeftali daha görünmüş.
"Kaçırmasam bari şunu", diye korkuya kapılmış nine. Eteklerini toplayıp suya girmiş ve bir sopayla yakalamış şeftaliyi.
Bunu yaparken o kadar eğilmiş ki az kalsın boylu boyunca suya düşecekmiş ama yine de şeftaliyi kendisine çekmeyi başarmış.
"Oo, bu daha kırmızı, benim yediğimden daha iyi kokuyor. Dede bu işe bayılacak".
Çamaşırları sepete koymuş, üstüne şeftaliyi yerleştirmiş ve çabuk çabuk evine dönmüş. Dede girer girmez görsün diye şeftaliyi kapının tam karşısındaki pencerenin kenarına koymuş. Sonra hemen akşam yemeğini hazırlamaya koyulmuş.
Akşama doğru dede eve dönmüş. Altında neredeyse kaybolduğu çalı çırpı yükünden iki büklümmüş. Odunu avluya yıkmış, sonra sandaletlerini çıkarıp içeri girmiş.
Daha eşikten "Bu kadar güzel ne kokuyor burada!" demiş. "Şeftali kokuyor ama daha mevsimi değil ki!"
"Ama şeftali", demiş nine gülerek. "Onu dereden çıkardım." Nasıl çıkardığını dedeye anlatmış da kendisinin bir şeftali yediğini söylemeyi unutmuş.
"Bu, kesinlikle olağandışı bir şeftali", demiş dede. "Çabuk, bana bir bıçak ver. Onu keseceğim; yarısını sen, yarısını ben yiyeceğiz".
Ama ne olmuş! Bıçak şeftaliye işlemiyormuş. Dede bıçağı iyice biledikten sonra bile, sanki en sert ağaçtanmış gibi kesilmemiş şeftali.
"Komşulardan bir testere isteyeceğim", demiş dede ve gitmiş. Ama yolda komşularına neden gittiğini tamamen unutmuş.
"Nine beni pirinç köftesi istemeye göndermiştir. Bütün gün çamaşır yıkadı. Yemek yapmaya zamanı olmamıştır", diye düşünmüş.
Komşularından bir kase pirinç köftesi istemiş. "Yarın da nine size taze köfte getirir", diye söz vermiş ve eve dönmüş. Kapıyı açıp da kırmızı meyveyi görünce testereyi hatırlamış.
"Ne kadar şaşkınım, nine! Testere yerine, pirinç köftesi getirdim. Yine gitmem gerekecek."
Ama komşularına gitmek için acele etmesine gerek kalmamış; çünkü aynı anda şeftali kendiliğinden ikiye ayrılmış ve içinden minicik, güzel bir oğlan dışarı atlamış. Gülmüş ve neşeyle: "Ben tüm Japonya'nın en büyük şeftali çocuğu Momotaro'yum", demiş.
Küçüğü okşamışlar, ellerine almışlar. Nine'nin aklına birden yeni oğullarının aç olabileceği gelmiş.
"Bir şey ister misin şeftali çocuk?"
"Bana yağlı bir balık çorbası yapın lütfen", diye rica etmiş oğlan.
O günden sonra, nine yağlı balık çorbaları, pirinç ve darı lapaları yapmış. Şeftali oğlan büyümüş de büyümüş. İlkin onu bir fincanda beslemişler, fincanın boyuna ulaşmış. Sonra bir tavada beslemişler, tavanın boyuna ulaşmış. Hep aç olduğu için, nine onu sonunda hamur teknesinde beslemiş ve kısa zamanda teknenin boyuna ulaşmış. Nasıl olduğunu anlamadan iki yaşlının kulübelerinde güçlü bir delikanlıları olmuş. Herkesin bakışlarını üstünde toplarmış. Simsiyah saçları alnına dökülüyor, gözleri yıldızlar gibi ışıldıyormuş, o kadar güçlüymüş ki kayaları bile parçalayabilirmiş. Dede ve nine onu çok iyi beslemekle kalmamış, ona iyi bir eğitim de vermişler. Momotaro yaptığı her işte çok becerikliymiş, alçakgönüllüymüş ve komşularıyla konuşurken çok nazikmiş; köyde herkes onu çok severmiş.
Bir akşam, Momotaro ve dede her zamanki gibi ormandan dönmüş, odunu avluya yığmışlar ve üçü birlikte akşam yemeği için sofraya oturmuş.
İşte o sırada, Momotaro kaşığını bırakmış: "Dede, nine beni yetiştirdiniz. Bana çok iyi baktınız. Güçlü bir delikanlı oldum sayenizde. Size çok teşekkür ederim. Burada, bu köyde gücümü boşuna harcadığımı söylersem, bana kırılmayın. Odun toplayıp pazarda satmak bana göre bir iş değil". Daha uygun bir şey yapmak, insanlara yardım etmek istiyormuş.
"Peki, ne yapacaksın Momotaro?" diye sormuş dede. "Şeytanlar Adası'na gidip insanlara bunca kötülük yapan Şeytanların kökünü kazımak istiyorum. Nine, bana yeni bir kemerle pantolon dik. Bütün Japonya'nın en iyi arpa, darı ve kestane köftelerini yap", diye cevap vermiş Momotaro.
O zaman, nine ağlamaya başlamış.
"Şeftali çocuk, bak bize, iyice yaşlandık. Dünyada senden başka kimsemiz yok. Başına bir felaket gelirse, bizim halimiz ne olur! Şeytanlar Adası çok tehlikelidir. Kimse oradan sağ dönmedi. Sen de dönemeyeceksin. Gitme oraya", diye yalvarmış, ağlayıp inlemiş.
Dedenin de yüzü ciddileşmiş. "Sevgili oğlum, nine haklı", demiş üzüntüyle. Onu dinlesen, iyi edersin. Seni orada bekleyen tehlikeleri bile bilmiyorsun. Şeytanlar kindardırlar, acımaları yoktur. En iyisi, bunu aklından çıkar. Bak, sana şimdiye kadar kimseye açıklamadığım bir şey anlatacağım:
"Nine de ben de bölgeden değiliz. Şeytanlar Adası denilen yerde yaşıyorduk. Çok güzel bir bölgeydi önceleri. Her yerde verimli tarlalar, av hayvanlarıyla dolu ormanlar vardı. Şeytanlar adaya saldırıncaya kadar, köylerde insanlar mutlu yaşıyorlardı. Bütün insanları yediler, tarlalar verimsizleşti, av hayvanları ormanı terketti. Biz hayatımızı kurtarabildiğimiz için şanslıyız. Buraya kaçmayı başardık. İnsanlar bizi dostça karşıladılar. Şeytanlar Adasına gitme. İnsanlara burada da yararlı olabilirsin".
Ama şeftali çocuğu amacından döndürememişler. İnsanlara, özellikle bu iyi yürekli yaşlılara yaptıklarını öğrendikten sonra, onlara savaşmak için fazladan bir nedeni daha olmuş.
"Bütün gücümü ve bana öğrettiğiniz her şeyi kullanacağım. Göreceksiniz, onları yeneceğim".
O kadar kararlıymış ki yaşlılara boyun eğmekten başka yapacak bir şey kalmamış. Nine, Momotaro'ya bir kemer ve bir pantolon dikmiş. O, tüm Japonya'nın en iyi arpa, darı ve kestane köftelerini pişirirken dede de sandıktan yamrulmuş eski bir çaydanlıkla en iyi çelikten işlemeli bir kılıç çıkarmış.
"Memleketimizden kurtarabildiğimiz eşyalar yalnızca bu silah ve çaydanlık. Atalarımın bu eski kılıcını al, şeytanlara karşı savaşında sana destek olacaktır".
Sonra çaydanlığın kapağını almış ve Momotaro'ya vermiş. "Bu kapak da işine yarayacak. Üstünde Şeytanlar Adası'na giden yol kazınmıştır. İyice bak. Geniş bir ovanın ortasında, kocaman kara bir taş, taşın altında da bir delik var. Bu delikte bir ip sarkar. Şeytanlar Adası'na varmak istiyorsan, bu ip boyunca kayman gerekiyor".
Momotaro dedeye teşekkür etmiş, kılıcı kuşanmış, içinde tüm Japonya'nın en iyi arpa, darı ve kestane köfteleri olan çıkını almış, çıkının içine kapağı da koymuş. Dededen ve nineden izin almış. İki yaşlı ona şans dileyip avlunun önüne kadar geçirmiş ve uzun zaman arkasından bakmış.
Momotaro neşeyle yürüyormuş. Kendisini bekleyen zor işi, gücünü ve bilgisini sınavdan geçireceğini düşündükçe keyifleniyormuş.
Bir gün, bir köyün önünde, beyaz bir köpek ona doğru koşup onu dostça selamlamış:
"Selam Momotaro, nereye gidiyorsun?"
"Hepsinin kökünü kazımak için, Şeytanlar Adası'na gidiyorum".
"Peki, çıkınında ne var?"
"Ninenin yaptığı tüm Japonya'nın en iyi arpa, darı ve kestane köfteleri."
"Tüm Japonya'nın en iyi köftelerinin tadına bakabilir miyim?" diye rica etmiş beyaz köpek.
"Seve seve ama askerim olursan."
"Olur", demiş köpek. Momotaro da ona tüm Japonya'nın en köftelerinden bir arpa köftesi vermiş.
Sonra, ikisi birlikte yola devam etmiş.
Bir gün, bir ormana varmışlar. Bir sülün onlara doğru uçmuş ve onları selamlamış.
"Selam delikanlı, selam köpek. Kimsiniz ve nereye gidiyorsunuz?"
"Ben tüm Japonya'nın en büyük şeftali çocuğu Momotaro'yum. Bu da benim askerim köpek Şiro. Şeytanlar Adası'na gidiyoruz, köklerini kazımaya."
"Peki, çıkınında ne var?"
"Ninenin yaptığı, tüm Japonya'nın en iyi arpa, darı ve kestane köfteleri."
"Oo, öyleyse bir tane versene", diye açgözlü sülün yalvarmış.
"Seve seve ama askerim olursan."
"Olur", demiş sülün. Tüm Japonya'nın en iyi köftelerinden birini almış ve onlara katılmış. Derin bir ormanda bir maymunla karşılaşmışlar.
"Nereye gidiyorsunuz?" diye bağırmış maymun ta uzaklardan. "Siz kimsiniz?"
"Ben tüm Japonya'nın en büyük şeftali çocuğu Momotaro'yum. Bunlar da askerlerim köpek Şiro ile sülün. Şeytanlar Adası'na gidiyoruz. Hepsinin kökünü kazıyacağız."
"Peki, çıkınında ne var?"
"Ninenin yaptığı tüm Japonya'nın en iyi arpa, darı ve kestane köfteleri."
"Ooo, hayatımda bir kere olsun tüm Japonya'nın en iyi köftelerinden tatmak isterdim", diye içini çekmiş maymun. "Bir tanecik olsun ver".
"Seve seve ama askerim olursan."
Olur, demiş maymun. Tüm Japonya'nın en iyi köftelerinden bir arpa köftesi almış ve üç yoldaşa katılmış.
"Sayımız çoğaldığına göre, aramızda iş bölümü yapmalıyız", demiş Momotaro. "Ben generalinizin ve köpek Şiro benim yardımcım. Sülün ve maymun, sizler de asker olacaksınız".
Bu, hayvanların hoşuna gitmiş. Dördü de çok yorulduğu için, bir ağacın altına oturmuş ve herkes kendi arpa köftesini yemiş. Öyle nefismiş ki! Bunda şaşılacak bir şey yokmuş; çünkü tüm Japonya'nın en iyi köfteleriymiş. Böylece kuvvet toplamış, dinlenmiş ve yeniden yola koyulmuşlar.
Çevreleri sık ağaçlarla doluymuş ve mavi göğün bir parçası bile görülmüyormuş. Yokuşlar tırmanmış, yalçın vadiler inmişler. Yorgunluktan ilerleyecek fakatları kalmadığı anda, orman birden açılmış ve kendilerini geniş bir ovada bulmuşlar. Gerçek bir taş çölüymüş burası; çevre hep taşlarla dolmuş ve tek yeşillik yokmuş.
Momotaro durmuş, çıkınından kapağı çıkarmış. "Burası dedenin sözünü ettiği ova olmalı", demiş. Ortasında kocaman kara bir taş olacaktı. Hedefimiz burası. Gelgelelim, nasıl bulacağımı bilmiyorum. Ova o kadar geniş ki merkezini buradan görmek olanaksız. Dosdoğru bu yolu izleyecek olursak, bu taş çölünde yolumuzu yitiririz. Yapılacak en iyi şey, sülünün yükseklerden uçarak bize yolu göstermesi olacak. Ama daha önce gücümüzü toplamalıyız".
Ormanın gölgesine oturarak tüm Japonya'nın en iyi kestane köftelerini yemişler. Sonra yenilenen güçleriyle yeniden yola koyulmuşlar. Sülün uçarak onlara yolu gösteriyormuş.
Yürümüş de yürümüşler. Güneş kurak ovayı yakıp kavuruyormuş. Hiçbir yerde en ufak bir gölgelik yokmuş. Sülün kanatlarını zorlukla açabiliyormuş. Taşı görebilmek için gerekli yükseklikte kalmakta artık zorlanıyormuş.
Köpek Şiro dili bir karış dışarıda kesik kesik soluk alıyormuş. Ya maymun? Çoktandır eskisi gibi neşeyle zıplamıyormuş, artık yerlerde sürünüyormuş. Öyle ki zaman zaman ötekiler onu beklemek zorunda kalıyormuş. Momotaro ter gözlerine akmasın diye başına bir bez dolamış, hedeflerini görmek umuduyla harıl harıl ufku araştırıyormuş. Sonunda ovaya hakim olan koca taşı uzaktan farketmişler.
"Geldik", demiş Momotaro. "Bu taşın altında bir delik, delikte de bir ip olacak. Ama bu ipi izleyerek Şeytanlar Adası'na gitmeden önce, gücümüzü toplayalım. Tüm Japonya'nın en iyi köftelerinden, ninenin darı köftelerinden yiyelim".
Çıkını açıp karınlarını doyurmuşlar ve sonra taze güçleriyle taşı yerinden oynatmışlar. Taşın altında koca, kara bir delik varmış. İlk maymun inmiş, onu köpek Şiro'yu kolunda taşıdığı çıkına yerleştirmiş olan Momotaro izlemiş. Deliğe en son giren sülün olmuş. Koyu bir karanlıkta inmişler de inmişler... İpin hiç sonu gelmeyecek gibiymiş. Sonunda ayaklarının altında sağlam toprağı hissetmişler; Şeytanlar Adası'na varmışlar. Karşılarında tamamen meşe kalaslardan yapılmış kocaman bir şato yükseliyormuş. Kale şeytanların ulumalarından sallanıyormuş. Momotaro ve dostları savaşa hazırlanmışlar. Sonra maymun kocaman demir kapıyı çalmış.
"Kim kapımızı çalmaya cesaret eden!" diye içeriden bir ses gelmiş. Bir anda dört dostumuzun çevresini küçük, kırmızı Şeytan sürüsü sarmış.
"Ben tüm Japonya'nın en büyük şeftali çocuğu Momotaro'yum. Dostlarımla Ada'ya, bütün şeytanların kökünü kazımaya geldim", diye bağırmış Momotaro. Kılıcını çekmiş ve başlamış sallamaya. Sülün Şeytanların gözlerini uyuyormuş, Şiro da bacaklarını ısırıyormuş. O zaman, Kırmızı Şeytanlar korkup kaçmışlar. Maymun kaçanların peşine düşmüş, yakaladıklarının derisini paramparça ediyormuş. Kaleye pek az şeytan sığınmayı başarmış. Kurtulanlar salona koşup haber vermişler, karşılarında korkunç bir düşman olduğunu söylemişler.
Kalede Yeşil şeytanlar şölen yapıyormuş. Hasırların üstüne uzanmışlar, başlarında şefleri Kara Şeytan varmış. Kocaman mavi gözlerini devire devire bakıyorlarmış, uzun burunları neredeyse kocaman ağızlarının içine giriyormuş. Kemirdikleri insan kemiklerini dişlerinin arasından tükürüyorlarmış. Şeytanların pirinç rakısı içtikleri salonda öyle büyük bir gürültü varmış ki dışarıda kopan kıyametin hiçbirisi farkında bile olmamış. Çılgın gibi salona doluşan kırmızı Şeytanların farkına varmaları için uzun bir zaman geçmiş.
"Yemek yerken bizi rahatsız etmek de ne demek oluyor!" diye bağırmış Kara Şeytan. "Defolun!"
"Momotaro diye biri ordusuyla kalenin önünü tutmuş, hepimizin kökünü kazımak istiyor", diye Kırmızı şeytanlar ağlayarak yakınmış.
"Bizim kökümüzü mü! Biz, şeytanların en korkuncunun kökünü, öyle mi! Ha ha, ne komik! Çoktandır bu denli gülünç bir şey işitmemiştim! Nerede o densiz! Tam zamanında geldi. Çereze ihtiyacımız vardı doğrusu", diye bütün Yeşil şeytanlar hep birlikte bağırmış, gülmekten ikiye katlanmış.
"Buradayım", diyen güçlü ve açık bir ses işitilmiş. Kapının aralığında Momotaro ve dört dostu duruyormuş." Ben tüm Japonya'nın en büyük şeftali çocuğu Momotaro'yum. Yağlı balık çorbaları ve en iyi lapalarla büyütüldüm. Askerlerimle kökünüzü kazımak ve öldürdüğünüz insanların öcünü almak için geldim. Biz birlikte ninenin yaptığı tüm Japonya'nın en iyi arpa, darı ve kestane köftelerini yedik. Bize on bin insanın gücünü verdiler. Sizi savaşa çağırıyorum".
O zaman, Yeşil şeytanlar korkuya kapılmış. Böyle bir kahraman ile boy ölçüşmektense, aman dilemek daha iyiymiş. Barış içinde gitmek isterlerse, dört arkadaşa armağanlar verecek, ne isterlerse yerine getireceklermiş.
"Yeter ki gitsinler", diyorlarmış şeytanlar, "sonra biz bildiğimizi yaparız."
Momotaro kurnazlıklarının farkına varmış ve yalvarmalarına, yakarmalarına aldırmamış. Kılıcını çekmiş ve askerleriyle saldırıya geçmiş.
Ne yaman savaş olmuş! Momotaro'nun kılıcından kıl payı bir Şeytan kurtulacak olsa, onu ya köpek ısırıyor ya da sülün onun gözlerini oyuyor, başlarını gagalıyormuş. Öyle kanat çırpıyormuş ki şeytan hiçbir şey göremiyormuş. Maymun da kaçanların arkasından küpler fırlatıyormuş. Kimse kurtulamamış. Bütün kale savaş naralarıyla inliyormuş. Umutsuzluğa kapılan şeytanlar nereye saklanacaklarını bilmiyorlarmış. Sanki on bin kılıç saldırıyor, on bin köpek ısırıyor, ön bin sülün gagalıyor gibi geliyormuş şeytanlara. Bu dehşetten kurtulabilenlerin peşine on bin maymun düşüyor ve derilerini parçalıyor gibiymiş. En sonunda, Momotaro Kara Şeytanın başını uçurmuş ve savaş son bulmuş.
Savaşmaktan bitkin düşen dostlar şatoyu dolaşmış, bulabildikleri bütün hazineleri biraraya toplayarak bir arabaya yüklemişler ve dönmek için yola koyulmuşlar. Ama Ada'yı terketmeden önce, acımasız şeytanlardan hiçbir iz kalmasın diye, kaleyi ateşe vermişler.
Bir gün, köyde garip bir alay görünmüş. Önde bir sülün ve köpeğin koşulduğu tepeleme yüklü bir araba, arkada arabayı iten bir maymun. Arabanın yanında kılıç taşıyan hoş görünüşlü bir delikanlı herkese sevecenlikle gülümsüyormuş.
"Yahu, bu bizim Momotaro!" diye haykırmış köylüler şaşkınlıkla. Koşup dedeye ve nineye sevinçli haberi vermişler, şeftali çocuğun döndüğünü söylemişler.
Oğullarını, bütün Japonya'nın en büyük şeftali çocuğunu, avluda selamladıklarında bir sevinmişler ki! Gözlerini oğullarından ayıramıyorlarmış. Momotaro kötü şeytanları nasıl yendiğini onlara birçok kez anlatmak zorunda kalmış.
Momotaro'nun kahramanlığı bölgenin prensinin kulağına kadar gelmiş. Prens onu kurtardığı ada'ya vali atamış. Bir zaman sonra, Momotaro tüm Japonya'nın en güzel kızıyla evlenmiş. Yaşamlarının sonuna kadar dede ve nineyle mutlu yaşamışlar. Köpek Şiro, sülün ve maymun sık sık onları ziyarete gelmiş. Bu ziyaretlerinde, nine onlara tüm Japonya'nın en iyi köftelerini yapmaktan geri kalmazmış.


Videodaki çocuğun tipe ve canavarlara dikkat.



Masala baktığımızda, One Piece karakterleri ile bazı karakterler arasında esinlenmeler var.

Momo'nun yolda karşılaştığı 3 hayvan arkadaşı,3 amiralimiz.Kizaru maymun,Akainu köpek ve Aokiji mavi sülün.Kaido'nun çıkardığı Dünya Savaşında amiraller de etkin biçimde yer alıcaktır.



Eski sayıları okurken Kaido'nun adamına çaktığı sopa dikkati mi çekti.Bu da az buçuk analizi destekler nitelikte.



Boynuzlar,demir sopa,dev cüsse :good:







Kaido ilk gözüktüğünde yaratık adıyla geçti.Şeytan meyvesi yeme ihtimali olan bir Oni çıkacaktır.

Son olarak gördüğüm bi detay.

Shin Onigashima



Nintendo'nun bu oyunuyla da One Piece arasında paralellikler var demişler.Oyun kapağında da Kaido'nun gölgesinin benzerini görüyoruz.


Oyundaki bazı karakterler Op karakterlerine benzetilmiş.

Hinoesama dünyada meydana gelen korkunç olayların arkasında şeytani güçleri ortaya çıkarır ve düzeni yeniden diğer kahramanlara emanet eder. Bu karakter Luffy'i bize hatırlatıyor.




Kintaro, güneş gözlüğü ve kırmızı haramaki giyen gizemli İngilizce konuşan bir çocuk. Macera boyunca gruba kılavuzluk eden kişi . Kaido'yu yenmek için yaptığı yolculuk da Luffy'i eşlik'e edecek.



Okami



Japon mitolojisiyle ilgili,Oni Island adasıyla bağlı başka bir oyun.

Bu oyunda, Oni Adası gün batımında kaybolan, bir seferde tek bir gün için bir yerde var olan bir şeytani bir adadır. Bu adaya 9 kuyruklu, büyük bir iblis efendisine ev sahipliği yapmaktadır.
 
Son düzenleme:
Kaido çevirimden ufak bir alıntı;

Kaido inanılmaz derecede büyük ve aşırı kaslı bir adamdır. Boyu, 2.05 cmlik boya sahip olan Eustass Kid'in üç katıdır. Vücuduna oranla küçük bir kafası vardır. Gözleri de aynı şekilde küçüktür, ince kaşları onun bir Oni'yi andırmasını sağlar.
 
Kaido çevirimden ufak bir alıntı;

Kaido inanılmaz derecede büyük ve aşırı kaslı bir adamdır. Boyu, 2.05 cmlik boya sahip olan Eustass Kid'in üç katıdır. Vücuduna oranla küçük bir kafası vardır. Gözleri de aynı şekilde küçüktür, ince kaşları onun bir Oni'yi andırmasını sağlar.
o zaman kaido Steroid kullanıyor diyebilirmiyiz ;)
luffy ile dovüşünde yan etkilerini görecez, kendini o kadar şişirip şişirip güçlü görünümü veriyor :D

şaka bir yana animede çok büyük gözüküyor mangaya göre. :(
 
Son düzenleme:
Sağlam bağlantılar var. İlgimi çeken kısım ise amiraller oldu. Gerçekten bu işe bulaşacaklar mı acaba? Bulaşacaklar ise ne yönde ve nasıl bir tepki verecekler?
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık