Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

[Anket] En İyi Aktör

En İyi Aktör?


  • Kullanılan toplam oy
    94
Merhaba arkadaşlar. Forumun biraz durgunlaşacağını düşündüğüm şu günlerde bir konu açmak istedim. Sorum şu ki sizce En İyi Aktör Kimdir?

Ankette 15 tane seçenek koyma hakkımız var. Ben itiraz olmasın diye Imdb listesinden ilk 14 kişiyi listeye koyacağım. 15. seçenek ise Diğer Aktörler seçeneği olacak. Imdb'den isim koyma sebebim "X niye ankette yok?" sorusuna mani olmak istememdir. Ankette tek seçeneğe oy verebileceksiniz. Sizin ve tabii benim seçerken biraz terlememizi istiyorum. Diğer Aktörlere oy veren arkadaşların kimi En İyi Aktör olarak gördüklerini yorumlarda belirtmelerini onlardan rica ediyorum.

Ve şunun da özrünü dilemeliyim sizlerden. Normalde Aktörleri tanıtmam lazımdı ve tanıttımda ancak konuyu açarken bir sorunla karşılaştım ve çözmeye çalışırken konuyu silerek büyük bir başarıya imza attım. :(

Şimdilik sadece seçenekleri ve resimleri koyacağım. İleride de edit yapacağım.


3 Nisan 1924 yılında Omaha, Nebraska'da doğdu. 1935 yılında annesi ile babasının ayrılmasından dolayı annesi ve üç kardeşi ile Santa Ana, Kaliforniya'ya yerleşti. İki yıl sonra annesi ile babasının birleşmesi ile Illinois'e taşındılar. Alman asıllı olan oyuncunun annesi ve kız kardeşi de oyunculuk ile ilgileniyordu. Brando'nun sahneye ilgisi buradan gelmekteydi.

Marlon Brando'nun hareketli bir çocukluk dönemi oldu. Bir yıl kadar Libertyville Lisesi'nde okuduktan sonra 16 yaşındayken Minnesota'daki Shattuck Askeri Okulu'na gönderildi. Buradaki katı kurallara karşı gelerek okuldan izinsiz kaçtığı için cezanlandırıldı ve okula devam etmeme kararı aldı. Bir süre babasının yanında çalıştıktan sonra babasının karşı gelmesine rağmen New York'da yaşayan kız kardeşininin yanına gitti. Buradaki Sosyal Araştırma Enstitüsü'ndekiErwin Piscator yönetimindeki drama workshoplarına katıldı. Moskova Sanat Tiyatrosu'nda Stanislavski ile çalışmış olan Stella Adler'ın öğrencisi oldu.Stanislavski methodunu öğrenerek bununla çalışmaya başladı. Kullandığı bu method, oyuncunun duygusal olarak kendini rolle bütünleştirmesiydi. Uzun bir hazırlanma süresi gerektirebilen bu sistemde, oyuncu gerektiğinde karaktere yakınlaşabilmek için onun gibi yaşamaya başlayabilirdi.

Kullandığı method oyunculuk Sayville Tiyatrosu'nda kast dışında kalmasına neden olmuştu ancak kısa süre sonra keşfedildi. 1944 yılında Gerhart Hauptman'nın "Hannele" adlı oyununda rol aldı. Ardından Broadway'de "IRemember Mama" adlı oyunda çıkışını yaptı. Eleştirmenler Broadway'in umut vadeden genç yeteneği olarak adlandırdılar. Maxwell Anderson'un "Truckline Café", George Bernard Shaw'ın "Candida", Ben Hecht'in "A Flag Is Born" adlı oyunlarında oynadı. 1950 yılında "The Men" adlı filmde canlandıracağı rol için, bir ay hastanede kalarak gazilerle beraber tekerlekli sandalyede dolaşarak hazırlandı. 2. Dünya Savaşı'nı konu alan bu filmden etkilenerek radikal Yahudi hareketlerine destek verdi. 1951 yılında Tennessee Williams'ın yazdığı Elia Kazan'nın yönetmenliğini yaptığı "A Streetcar Named Desire" adlı filmde canlandırdığı asi genç "Stanley Kowalski" rolüyle büyük başarı kazandı.

Ardından John Steinbeck'in kitabından senaryolaştırılan, Elia Kazan'nın yönetmenliğini yaptığı "Viva Zapata!" adlı filmde Anthony Quinn ile birlikte rol aldı. Bu filmdeki başarısı ile 1952'de Cannes Film Festivali'nde "En İyi Aktör" ve İngiliz Flm Akademisi'nden ise "En İyi Yabancı Aktör" dallarında ödül aldı.1953 yılında Joseph Mankiewicz filmi "Jul Sezar"da Marcus Antonius rolünde oynadı. Bu üç filme üst üste üç kez "En İyi Erkek Oyuncu" Oscar'ına aday oldu ama kazanamadı. 1954 yılında ise adının efsaneler arasına yazdırdığı "On The Waterfront" adlı filmde rol aldı. Elia Kazan'nın yönettiği filmde "Terry Malloy" karakteriyle özleştirildi. Bu filmdeki rolüyle 1955 yılıda "En İyi Erkek Oyuncu" Oscar'ını kazandı. Birçok oyuncuya örnek olacak bir oyunculuk performansı sergiliyordu. "Rebel Without A Cause" adlı filmde James Dean, Brando'nun karakterlerinden esinlenerek oynadığını belirtmişti. Yeni bir ekolün yaratıcısı oldu.

1955 yılında kendi yapım şirketini kurdu. 1961 yılında "One-Eyed Jack" adlı filmde Stanley Kubrick ile birlikte çalıştı. Ancak anlaşmazlıklar sonucu Kubrick filmi yarım bırakınca filmin devamını kendisi yönetti ve tek yönetmenlik çalışması bu film oldu. 1966 yılında Charlie Chaplin'nin yönettiği "A Countess From Hong Kong"da yer aldı. Oyunculuk kariyerinde yer aldığı tek komedi bu film oldu. Ardından 1967 yılında "Reflection in A Golden Eye", 1969 yılında da "Burn!" adlı filmlerde rol aldı.

1972 yılında "The Godfather" adlı filmde unutulmaz Don Vito Corleone karakterini canlandırdı. İkinci Oscar'ını bu filmdeki oyunculuğu ile aldı. Ancak Amerikan yönetinimin Kızılderililere yaptıklarını protesto etmek amacıyla törene katılmadı ve yerine genç bir Kızılderili kızı gönderdi. 1973 Bernardo Bertolucci'nin "Last Tango in Paris" adlı filminde oynadı. Ardından 1979'da Francis Ford Coppola'nın yönetmenliğini yaptığı "Apocalypse Now" ve 1978'de "Superman" adlı filmlerde rol aldı.

Uzun bir süre ara verdikten sonra 1995 yılında Johnny Depp ve Faye Dunawayile birlikte "Don Juan DeMarco" adlı filmde rol aldı. Bu filmde aldığı aşırı kilolarla dikkat çekti. 1994 yılında "Songs My Mother Taught Me" adlı otobiyografik kitabını yayımladı. 2001 yılında ise "The Score" adlı filmde Robert De Niro veEdward Norton ile birlikte yer aldı. Hayatı boyunca ailevi sorunlar yaşadı. Annesi bir alkolikti, kızı 1995'te intihar etti ve oğlu kız kardeşinin sevgilisini öldürmekten cinayetle yargılandı. 1 Temmuz 2004'de Los Angeles'taki bir hastanede akciğer yetmezliğinden öldü.

Kaynak: Sabah
https://www.imdb.com/name/nm0000008/?ref_=nmls_hd Bu da filmografisi.

Charlie Chaplin İngiliz sinema oyuncusu ve yönetmeni. Asıl adı Sir Charles Spencer Chaplin'dir. Şarlo olarak da bilinir.

1889'da Londra'da doğdu. Anne ve babası sirk oyuncusuydu. Bu yüzden altı yaşındayken seyirci önüne çıkan Chaplin, şarkı söyleyip dans etmesini öğrendi. Çocuk yaştayken babası öldü. Akıl ve ruh hastası olan annesi de sık sık akıl hastanesine gidip geliyordu. Bu sebeple sıkıntı ve sefillik içinde bir hayat yaşayan Chaplin, bu dönemde bazan geçici sahne işleri buldu. Bazan da sokaklarda yaşamak zorunda kaldı. On yedi yaşındayken Fred Karno'nun müzikhol topluluğuna girdi. 1910 yılında ABD'ye gitti. 1912'de buraya yerleşti. Mack Senett'in yardımıyla sinema oyunculuğuna atıldı. 1913'te Keystone film şirketiyle anlaşarak 35'in üzerinde kısa filmde rol aldı. Daha çok komedi türünde oyunlarda rol alan Chaplin, kısa sürede meşhur oldu.

1915'te Essenay Şirketi için 15 film çevirdi. 1916 ve 1917'de Mutual şirketi için 12 kısa ve orta uzunlukta film yaptı. Essenay şirketinden 1250 dolar, Mutual şirketinden 10.000 dolar haftalık; ayrıca sözleşme için 150.000 dolar aldı. 1917'de de First National şirketinden sekiz film için 1 milyon dolar aldı. 1919'da Griffith, Mary Pickford ve Douglas Fairbanks ile birlikte "United Artist" firmasını kurdu. Birçok filmini bu firma adına veya kendi adına çekti.

1942'de savaşta Almanlara karşı ikinci bir cephe çağrısında bulundu. İzlediği tutum sebebiyle pekçok çevrenin yanısıra Amerikan ordusunu da sinirlendirdi. ABD hükümetinin vergi borcu için sıkıştırması, ayrıca bazı politikacı ve köşe yazarlarının, yıkıcı faaliyetlerde bulunduğunu ileri sürmeleri üzerine ABD'den ayrıldı. 1952'de yerleşmek üzere İsviçre'ye gitti.

1953'te ABD Adalet Bakanlığınca soruşturulacağını öğrendi ve Cenevre'de kaldı. Bundan sonra ailesiyle birlikte Vevey yakınlarında Corsier-Suur-Vevey'de yaşamaya başladı.

1957'de Londra'da yaptığı New York'ta Bir Kral (A King in New York) adlı komedi filmiyle Amerikan idaresini ve yaşayışını tenkid etti. Bu sebeple komünizm taraftarlığıyla itham edildi. 1964'te hayat hikayesini yayınladı. 1966'da başrollerini Marlon Brando ve Sophia Loren'in oynadığı, kendisinin de hem senaryosunu yazdığı hem de küçük bir rolde göründüğü Hong Konglu Kontes adlı son filmiyle tekrar dikkatleri üzerine çekti. 1972'de kendisine verilen Özel Oskar Ödülünü almak üzere ABD'ye gitti. 1977'de İsviçre'nin Coirser-Sur-Vevey şehrinde öldü.

Çok hareketli bir hayatı olan Chaplin'in dört evliliğinin üçü filmlerinin başrol oyuncularıyla, dördüncüsü de oyun yazarı Eugene O'Neill'in kızı Oona O'Neill ile oldu.

Filmlerinde yergi, maskaralık ve güldürü unsurlarını iç içe kullanan Chaplin, mim oyuncusu ve yönetmen olarak sanatıyla her türlü seyirciyi etkiledi. Kırk yıldan fazla süren sanat hayatında 79 film yaptı. Onun oyuncu ve yönetmen olarak yaptığı filmlerden bazıları şunlardır:

Şarlo Patinajcı (The Rink), Şarlo Rejim Yapıyor (The Cure), Şarlo Göçmen (The İmmigrant), Şarlo Kaçıyor (The Adventurer), Şarlo Asker (Shoul der Arms), Yumurcak (The Kid), Şarlo Hacı (The Pilgrim), Parisli Kadın (A Woman of Paris), Altına Hücum) (The Gold Rush), Şarlo Sirkte (The Circus), Şehir Işıkları (City Lights), Asri Zamanlar (Modern Times), Şarlo Diktatör (The Great Dictator), Sahne Işıkları (Limelight), New York'ta Bir Kral (A King in New York), Hong Konglu Kontes (A Countess From Hong Kong).

Kaynak:Sabah
https://www.imdb.com/name/nm0000122/?ref_=nv_sr_1 Filmografisi.

22 Nisan 1937 yılında Amerika’nın New Jersey eyaletinin, New York şehrinde dünyaya geldi. Tam ismi John Joseph “Jack” Nicholson olan deneyimli oyuncunun yaklaşık 60 yıllık bir oyunculuk kariyeri bulunmaktadır. Rol aldığı bir çok filmde canlandırdığı sosyal düzene karşı duran, yaşadığı çevreyi ve insanları sorgulayan karakter ile film dünyasında tanınmıştır.

Annesi June Frances Nicholson çok erken yaşta Jack Nicholson’a evlilik dışı hamile kalınca, onu büyütme işini anneannesi ve dedesi kendi çocuklarıymış gibi yetiştirdiler. Annesi June ise kız kardeşi rolünü oynadı. Bu gerçeği Jack Nicholson yıllar sonra ünlü “Time” dergisinin yaptığı araştırma ile öğrendi. Psikolojik olarak güçlü yetiştirildiğini söyleyen Jack Nicholson, bunun kendinde herhangi bir travma yaratmadığı demecini gazetecilerle paylaştı. Okul hayatı boyunca birçok kez taşınmak zorunda kaldı. Manasquan Lisesi’nde sınıfın palyaçosu seçildi. Hemen her gün yaptığı yaramazlıklar yüzünden okul yönetiminden ceza aldı. Yıllar sonra okuldaki tiyatroya ve drama ödülüne onun adı verildi. 50 yıl sonraki lise buluşmasına halası ile katıldı.


Jack Nicholson henüz 17 yaşında iken Hollywood’a ilk kez kız kardeşini ziyaret etmek için gitti. Animatör William Hanna ve Joseph Barbera’nın yanına ofis çalışanı olarak girdi. Ofis çalışanı olan genç Jack Nicholson, burada kendisine teklif edilen animatörlük işini reddetti. Kendisi aktör olmak istiyordu ve hayalleri haricinde başka bir kariyere yönelmek istemiyordu. Bu hayalini gerçekleştirebilmek için oyunculuk grubuna katıldı. Bu sayede bazı tiyatro oyunlarında ve televizyondaki pembe dizilerde küçük rollerde oynadı. İlk kez başrol olarak yer aldığı düşük bütçeli gençlik drama filmi olan “The Cry Baby Killer” (1958) ile oyunculuk hayatını bir seviye yukarıya taşımayı başardı. Ünlü film yapımcısı Roger Corman’ı tanıyor olması ona birçok farklı filmde yer almasına vesile oldu. Bunlardan en çok akılda kalanlar ise mazoşist bir diş hekimini canlandırdığı “The Little Shop of Horrors”, “The Raven”, “The Terror” ve “The St. Valentine’s Day Massacre”dır. Aynı zamanda Jack Nicholson birçok düşük bütçeli batılı tarzdaki filmlerde yer aldı.

1960’lı yıllarda ise oyunculuk kariyerinde ilerleyemeyen Jack Nicholson, kendini senaryo yazarlığı ve yönetmenliğe verdi. Gerçek anlamda yazdığı başarılı bir senaryoyu ise 1967 yılında “The Trip” ile gerçekleştirdi. Senaryoyu ilk kez okuyan Fonda, mükemmel bir film çıkacağını söyleyerek Jack Nicholson’ı kutladı. Fakat filmin sonu tahmin edilebilir olduğu için hiç bir başarı elde edemeyince büyük hayal kırıklığına uğradı. Bunun için kurguyu suçlamasına rağmen sonuç değişmedi. 1969 yılında açılan bir rol ile yıllarca beklediği büyük parlamayı yakaladı. “Easy Rider” ile ilk Oscar ödülü adaylığına layık görüldü. Film yapımı sadece 400.000 Amerikan doları olan film gişe rekorları kırarak tam tamına 40 milyon dolar gelir getirdi. 1970’li yıllara gelindiğinde ise Jack Nicholson’ın kişiliği ile ilişkilendiren “Five Easy Pieces” ile sevenlerinin karşısına çıktı. Rol arkadaşı Karen Black ile birçok ödüle layık görüldüler. O yıllarda verdiği bir ropörtajda Jack Nicholson şu sözleri söyledi; “Herkesi dinlemeyi seviyorum. Bu benim için hayat iksiri.”

1975 yılında Jack Nicholson kariyerinin en önemli ve başarılı filmlerinden birine imza attı. Kült filmlerden biri olan “One Flew Over the Cuckoo’s Nest” (Guguk Kuşu) filmindeki inanılmaz performansı ile bütün herkesi kendine hayran bırakan Jack Nicholson, aynı filmdeki rol arkadaşı ünlü oyuncu Danny DeVito ile sette tanıştı. İkili konuştukça aslında çocukluklarını aynı çevrede geçirdiklerini ve ikisinin de bir çok ortak arkadaşı olduğu ortaya çıktı. Film tam tamına dokuz Akademi Ödülüne aday gösterildi ve en önemli olan beş tanesini kazanmayı başardı. Bu ödüllerden bir tanesi de “En iyi oyuncu” dalında Jack Nicholson tarafından kazanıldı.

Kariyeri boyunca alışılmışın dışındaki karakterlere hayat verdi. Sevenlerinin karşısına “The Last Tycoon” filminde küçük bir rol ile Robert De Niro ile oynadı. Jack Nicholson kendisini etkileyen idolü olarak Marlon Brando’yu göstermiştir. Verdiği röportajlarda Marlon Brando’ya övgüler yağdırmıştır.
Kaynak: Bilgiustam.com
https://www.imdb.com/name/nm0000197/?ref_=nmls_hd Filmografisi

29 Nisan 1957'deİngiltere'de doğdu. Gerçek adı Daniel Michael Blake Day-Lewis'dir. Sanatçı bir aileden geliyordu. BabasıCecil Day-Lewis, İngiltere hükümetince devlet törenleri için şiir yazması için atanan bir şairdi. İkinci evliliğini yaptığı aktris Jill Balcon'dan dünyaya gelen Daniel Day-Lewis'in dedesiSir Michael Balcon da İngiliz sinemasının en önemli isimlerinden biriydi ve ünlü yapım şirketi Ealing Studios'un başındaydı. Büyük ablası Tamasin Day-Lewis ise belgesel filmi yapımcısıydı.

Daniel 2 yaşındayken, Day-Lewis ailesi Londra'dan, Greenwich'teki Croom's Hill'e taşındı. Çocukluk yılları bu kentte geçen Daniel, 15 yaşındayken babasını kaybetti. O doğduğunda 53 yaşında olan babası, Daniel'le sağlık sorunları yüzünden pek ilgilenememişti. Daha sonraları Daniel, babasıyla daha yakın bir ilişki kuramadığı için pişman olacaktı.

Greenwich'teki çocukluk yıllarında arkadaşlarına gösterişli biri olduğunu düşündüğü için kabadayılık yapan Day-Lewis'in, bölgenin farklı aksanını ve özelliklerini benimsemesi uzun sürmedi. Daniel Day-Lewis daha sonraları bu dönemle ilgili olarak, kural, kanun tanımayan bir çocuk olduğunu, marketlerden eşya çaldığını söyleyecekti.

1968'te Day-Lewis ailesi, zapt etmekte güçlük çektikleri oğullarını, Kentşehrindeki Sevenoaks Boarding School'a gönderdiler.Okulundan nefret eden Daniel, o dönemde daha sonraları tutkusu haline gelicek 2 konuyla ilgilenmeye başladı: Ağaç işçiliği ve oyunculuk. "Cry, The Beloved Country" adlı oyunda canlandırdığı ufak rol için yüzünü siyaha boyaması gerekmişti. Dolayısıyla onun beyaz perdede göründüğü ilk rolü Cry, The Beloved Country değil, John Schlesinger'ın yönetmenliğini yaptığı Sunday Bloody Sunday(1971) oldu. Böylelikle, Daniel henüz 14 yaşındayken, ilk sinema deneyimini yaşadı. Oyunculuk yapmanın cennette olmak gibi bir his olduğunu söylüyordu.

2 yıl sonra hep okumak istediği Petersfield'daki Bedales School'a yazıldı.1975'te mezun olduktan sonra ele avuca sığmaz karakteri değişen ve daha ciddi davranmaya başlayan Day-Lewis, profesyonel olarak National Youth Theatre'da çalışmaya başladı. Sahnede oldukça başarılı olmasına rağmen, perde arkasını rahatsız edici bulduğu için, doğramacı olmaya karar verdi. Ancak 5 yıllık çıraklık dönemi için yaptığı müracaat kabul edilmeyince Bristol Old Vic Theatre School'a kaydoldu. Eğitimine devam ettiği 3 yıl süresince de okulun tiyatrosunda oynuyordu. Day-Lewis, daha sonraları In The Name Of The Father' da başrolü paylaşacağı Pete Postlethwaite'ın da yedek oyuncusuydu.

Onbir yıl aradan sonra ilk defa kamera karşısına geçtiği film 1982 yapımı Gandhioldu. Ancak filmografisinde ufak tefek rollerden sıyrıldığı ilk film "The Bounty" ydi. "My Beautiful Laundrette" ve "A Room with a View"(1985) filmlerinde gösterdiği performanslarla, New Yorklu film eleştirmenleri, "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu" oskarını Daniel Day Lewis'in hak ettiği yorumunda bulundular.

1987'de yönetmen Peter Kaufman tarafından Milan Kundera'nın aynı adlı romanından beyazperdeye uyarlanan The Unbearable Lightness of Being'deJuliette Binoche ve Lena Olin'le başrolleri paylaştı.

1989'da yönetmenliğini Jim Sheridan'ın yaptığı ve sadece sol ayağını kullanarak yaşamını devam ettiren bir yazarı canlandırdığı My Left Food, Daniel Day Lewis'e en iyi erkek oyuncu oskarını kazandırdı. Bu zor rolün üstesinden başarıyla gelen aktör, artık Hollywood'un da yeni favorisiydi.

1993'te çok sevdiği İrlanda'ya taşındı. İrlanda vatandaşlığına geçtiğini açıkladı.

The Last of the Mohicans, The Age of Innocence, In the Name of the Father filmlerindeki birbirinden başarılı oyunculuğuyla dünyanın en iyi aktörlerinden biri haline geldi. Ona sık sık İngiltere'nin Robert De Niro'su deniyordu, ancak konuyla ilgili olarak bir röportajında, De Niro'nun onun şampiyonu olduğunu belirtti.

Özel hayatıyla ilgili konuşmayı sevmeyen aktör, büyük aşkı ve çocuğu Gabriel-Kane Day-Lewis'in (d.1995) annesi Fransız aktris Isabelle Adjani ile uzun yıllar (1989–1995 yılları arasında) beraberdi. Ayrılma kararını Adjani hamileyken, ona faksla bildiren Daniel Day Lewis, bu ilişki için "Dünyanın en inişli çıkışlı ilişkisi" yorumunu yaptı.

1996'da The Crucible filmi için beraber çalıştığı yazar Arthur Miller'ın kızıRebecca Miller'la tanıştı. Kısa bir süre sonra 1996 yılında evlenen çiftin Ronan Day-Lewis (d.1998) ve Cashel Day-Lewis (d.2002) isimlerinde iki erkek çocuğu oldu.

Day-Lewis, 1997'de The Boxer filminin çekimleri bittikten sonra eski tutkusu olan ağaç işlemeciliği yapmak için İtalya'nın Floransa kentine taşındı. Artık oyunculuk yapmayı pek istemediğini açıklayan aktör, ayakkabı tamirciliğiyle ilgileniyordu.

2002'de, çekimlerinin İtalya'da gerçekleşmesi koşuluyla, Martin Scorsese onu yeni filminde başrolü oynaması ikna etti. Gangs Of New York filminde canlandırdığı Bill 'The Butcher' Cutting rolü, birçok dergi tarafından tüm zamanların en iyi performanslarından biri olarak nitelendirildi. Film 10 dalda oskara aday olarak gösterildi.

Daniel Day Lewis, 2007'de vizyona girena "There Will Be Blood" adlı filmde oynamıştır.

Daniel Day Lewis, 2008'de "There Will Be Blood" filmindeki Daniel Plainview rolüyle En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar aldı.

Daniel Day Lewis, 2013 yılında yönetmenliğini ve yapımcılığını Steven Spielberg'in yaptığı "Lincoln" filmindeki Abraham Lincoln rolüyle En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar aldı.
Kaynak:Sabah
https://www.imdb.com/name/nm0000358/?ref_=nv_sr_1 Filmografisi

Sanatkar bir aileden gelen Robert De Niro, 17 Ağustos 1943 tarihinde New York'da doğdu. Annesi Virginia Admiral bir ressam, babası Robert ise hem bir ressam hem de şairdi. Robert De Niro'nun çocukluğu özgür ve yalnız geçti. New York'daki İtalyan mahallesinde, sıskalığından dolayı "Bobby Milk" diye bilinirdi. Utangaç bir çocuk olan De Niro, romanları her zaman arkadaşlara tercih etti. Bu ürkekliğini 10 yaşında rol aldığı Wizard of Oz oyununda, aslan karakterini oynayarak yendi. Çocukluğunun büyük bölümünü sokaklarda geçen Robert De Niro’nun ilk oyunculuk deneyimi 16 yaşında oynadığı Chekhov'un The Bear filmi oldu. O zamandan itibaren 15 yıl boyunca lokantalarda ve ufak sahnelerde oyunlar oynadı.

Robert De Niro'nun ilk sinema projesi The Wedding Party adlı film oldu. Film, Brian De Palma tarafından çekilmesi nedeniyle oldukça önemlidir. 1963'te çekilen film 1969'a kadar gösterime girmedi. Sonraki iki filmi yine De Palma'nın Greetings ve Hi, Mom! adlı filmleriydi. 1973 yılına gelindiğinde artık De Niro tamamen Hollywood'a girmeye karar verdi.

Ölümcül bir hastalığı olan beyzbol oyuncusunu canlandırdığı Bang the Drum Slowly ona, New York Film eleştirmenleri "En iyi oyuncu" ödülünü kazandırdı. Aynı yıl De Niro, Martin Scorsese'nin Mean Streets filminde rol aldı. İlerleyen yıllarda bu ikili Taxi Driver (Taksi Şöförü), Raging Bull (Kızgın Boğa) ve GoodFellas (Sıkı Dostlar) da dahil olmak üzere toplam 6 defa bir araya geleceklerdi.

1974'de Francis Ford Coppola'nın The Godfather 2 filmi De Niro'yu bir süperstar statüsüne ulaştırdı. Bu filmdeki genç Vito Corleone rolüyle yardımcı aktör dalında oskar ödülünün sahibi oldu ve ona yeni Marlon Brando gibi yakıştırılmalar yapılmasını sağladı. Raging Bull (Kızgın Boğa) da Jake La Motta karakteri için 30 kilo alarak rolü için herşeyi yapacağını gösterdi. Bu rolüyle de en iyi erkek oyuncu dalında Oskar ödülünün sahibi oldu.

1976'da Diahnne Abbott adlı aktrisle evlendi ve Raphael adında bir çocuğu oldu. Evliliğinden yıllar sonra 1988 yılında ayrıldı. De Niro'nun eski kız arkadaşı Toukie Smith'den ikiz ve eski karısı Diahnne Abbot'dan bir kızı ve oğlu var. 1997yılında Grace Hightower ile gizlice evlendi.

Kaynak: Hürriyet
https://www.imdb.com/name/nm0000134/?ref_=nmls_hd İşte filmografisi.

Leonardo Di Caprio, 11 Kasım 1974 tarihinde Hollywood, Los Angeles, California, Amerika'da dünyaya geldi. Babası George DiCaprio mizah türündeki kitapların distrübütörü, annesi Irmelin Indenbirken ise çocukluk yıllarında Oer-Erkenschwick, Almanya'dan Amerika'ya yerleşmiş bir ailenin kızıydı ve sekreterlik yapıyordu. Leonardo'ya hamileliği sırasında, bir gün ünlü ressam Leonardo da Vinci'nin İtalya'daki sergisinde bulunan ve oğlunun ilk tekmeleyişini orada hisseden Indenbirken, isim konusunda yeterince ilham almıştı. Caprio henüz bir yaşındayken anne babası boşandı ve velayeti annesine verildi. Çocukluğunda beysbol kartlarıyla ve mizah kitaplarıyla ilgilenen Caprio, sık sık babasıyla müze ziyaretlerinde bulunuyordu ve büyükbabasıyla büyükannesinin yaşadığı Almanya'ya gidiyordu.
Ekonomik açıdan zayıf şartlarda büyüyen Caprio'ya bakabilmek için annesi birkaç farklı işte birden çalışıyordu. Büyüdüğü yerlerle ilgili olarak Hollywood'un gettoları ifadesini kullanan Caprio, babasının yeni evliliğinden olan ve aktörlük yapan üvey kardeşi Adam Starr'dan etkileniyordu. Oyunculukla ilgilenmeye bu şekilde başlayan Caprio reklam filmlerinde oynamaya başlamıştı. Bir süt markası için kamera karşısında geçtiğinde Caprio 5 yaşındaydı.

Henüz 12 yaşındayken cast ajanslarına müracaat eden Caprio, kabul edildiği bir ajans tarafından isminin Lenny Williams olarak değiştirilmesi şartını reddetti.

Güzel sanatlar hocası Jacques Williams'tan çok etkilendiği John Marshall High School'dan mezun olduktan sonra Los Angeles Center for Enriched Studies'e devam eden Caprio'nun oyunculuk kariyeri 1989 yılında Parenthood isimli TV filmiyle başladı. Film çekimleri sırasında en yakın arkadaşlarından biri olacak Tobey Maguire ile tanıştı. Aynı yıl ünlü soap opera Santa Barbara'da rol aldıktan sonra 1991'den 1992'ye kadar Growing Pains isimli TV dizisinde evsiz delikanlı Luke Brower karakteriyle izleyici karşısına çıktı.

İlk önemli rolü 1991'deki Critters 3 filmindeki Josh karakteri olan Caprio, 1993'te ünlü oyuncu Robert De Niro ile aynı filmde oynama şansını yakalayacaktı. This Boy's Life'taki performansıyla New York Film Critics ve the National Society of Film Critics tarafından oldukça başarılı bulunan Caprio, yine aynı yıl What's Eating Gilbert Grape? filmindeki oyunculuğuyla henüz 19 yaşındayken en iyi yardımcı erkek oyuncu oskarına aday gösterilmişti.

1995'te Total Eclipse'te daha önce River Phoenix için düşünülen ancak Phoenix'in ani ölümüyle kendisine verilen homoseksüel şair Arthur Rimbaud rolünü canlandırdı. Aynı yıl eroin bağımlısı bir basketbolcuyu canlandırdığı The Basketball Diaries'te yıldızı daha çok parlamaya başlayan Caprio, ünlü yönetmen Baz Luhrmann'ın da ilgisini çekmeye başlamıştı. Luhrmann'ın, William Shakespeare'in tüm zamanlara meydan okuyan eseri Romeo+Juliet'i 90'lı yıllara uyarladığı yapımında Claire Danes'le başrolleri paylaşan genç aktörü artık tüm dünya tanıyordu.

Genç kızların sevgilisi, Hollywood'un yeni jönü, en büyük patlamasını 1997 yılında başrolde Kate Winslet ile birlikte James Cameron'ın Titanic filmiyle yaşayacaktı. Ancak Ben Hur'un oskar rekorunu egale eden filmde, akademi Caprio'dan en iyi erkek oyuncu ödülünü esirgemişti.

1998'de Alexandre Dumas père'nin romanından beyaz perdeye uyarlanan The Man in the Iron Mask filminde Jeremy Irons, John Malkovich ve Gerard Depardieu gibi usta oyuncularla çalışma fırsatı buldu. Aynı yıl çıplak fotoğraflarını izinsiz kullandığı gerekçesiyle Playboy dergisini mahkemeye verdi. Söylentilere göre fotoğraflar, Total Eclipse'nin çekimleri sırasında aktörün bilgisi dışında çekilmiş ve basına verilmişti. Dava Caprio'ya ödenen ve meblağı açıklanmayan bir tazminatla kapandı. People dergisi onu dünyanın en güzel 50 insanından biri olarak listesine aldı.

2000 senesinde Danny Boyle'ın daha önce Ewan McGregor için düşündüğü rolü The Beach'te Caprio kaptı. Bir yıl aradan sonra en iyi arkadaşlarından biri olan Tobey Maguire'la başrolleri paylaşacakları Don's Plum için kamera karşısındaydı.

2002 Caprio için oldukça şanslı bir yıl olacaktı. Zira oyuncu hem yaşayan en iyi yönetmen kabul edilen Martin Scorsese'nin Gangs of NewYork filminde Daniel Day Lewis'le birlikte çalışma fırsatı bulacak hem de ünlü Brezilyalı model Gisele Bündchen'le aşk yaşamaya başlayacaktı.

En iyi yönetmenlerin kamerasında yıldızı da daha da parlayan Caprio, 2002 yılında Steven Spielberg'in de Catch Me If You Can'de başrol için düşündüğü isim oldu.

Caprio 2004'te Demokrat Parti'ye katılıp yıl boyunca John Kerry'ye seçim kampanyasında destek verdi. Aynı zamanda küresel ısınma ve çevre konusundaki hassas tutumuyla ve çalışmalarıyla da tanınan aktör, konuyla ilgili birçok panele katıldı.

2005'te üç yıl birlikte olduğu kız arkadaşı Bündchen'den ayrıldı ve annesiyle birlikte Los Angeles Public Library'nin yanında Leonardo DiCaprio Computer Center isminde bir kültür merkezi kurdu.

Scorsese Caprio ortaklığı The Aviator filmiyle devam etti. 5 dalda oskar alan film, oyuncusuna ve yönetmenine ödül getirmese de bu durum 2 yıl sonra değişecekti.

Zira The Departed sonunda Martin Scorsese'e en iyi yönetmen oskarını kazandırdı.

Caprio, 2006 yılında Edward Zwick'in beş dalda oskar adayı olan filmi Blood Diamond'da, Jennifer Connelly, Djimon Hounsou, Michael Sheen, Arnold Vosloo ile beraberkamera karşısına geçmiş ve oldukça başarılı bulunmuştu.

2010 yılında Christopher Nolan tarafından yazılan ve yönetilen bilim kurgu türündeki "Başlangıç" (Inception) adlı filmde Marion Cotillard, Joseph Gordon Levitt, Ellen Page, Cillian Murphy, Ken Watanabe, Tom Hardy, Michael Caine ile birlikte oynamıştır.

2012 yılında senaristliğini ve yönetmenliğini Quentin Tarantino'nun yaptığı "Zincirsiz" (Django Unchained) adlı sinema filminde Calvin Candie karakterini canlandırırken; Jamie Foxx, Christoph Waltz, Kerry Washington, Samuel Jackson ile birlikte rol aldı.

2015 yılında yönetmen Alejandro González Iñárritu'nun "Diriliş" adlı filminde Hugh Glass karakterini canlandırırken Tom Hardy ile başrolde oynadı. Bu filmdeki rolü ile 2016 Ocak ayında 73'üncüsü düzenlenen "Golden Globe" (Altın Küre) ödül gecesinde drama dalında en iyi erkek oyuncu ödülünü kazandı.
Kaynak: Sabah
https://www.imdb.com/name/nm0000138/?ref_=nmls_hd İşte Dicaprio'nun filmografisi

Matthew David McConaughey ( 4 Kasım 1969), Amerikalı Oscar ödüllü sinema oyuncusu.

McConaughey, Mary Kathleen "Kay"'in (kızlık soyadı; McCabe) üç oğlundan biri olarak, Uvalde, Teksas'ta dünyaya geldi. Annesi bir öğretmen, babası James Donald McConaughey ise akaryakıt istasyonu sahibi idi, babası iş hayatına atılmadan önce Green Bay Packers futbol takımının bir oyuncusuydu.McConaughey, İrlandalı kökene sahiptir ve hristiyan dini mensubudur.McConaughey, Longview Teksas'a yerleşti. Bir yıl öğrenci değişimiyle Gorokan/New South Wales Avustralya'da yaşadı.

McConaughey oyunculuk kariyerine 1991 yılında başladı. Richard Linklater'in 1993 yapımı Dazed and Confused filminde rol alana kadar öğrenci filmlerinde ve bir takım televizyon yapımlarında oynadı. Bu sırada country şarkıcısı Trisha Yearwood'un "Walkaway Joe" klibinde, Unsolved Mysteries televizyon dizisinde ve Angels in the Outfield, Texas Chainsaw Massacre: The Next Generation, Boys on the Side filmlerinde görünmesi tanınmaya başlamasını sağladı. Daha sonra John Grisham'ın aynı adlı romanından uyarlama olan 1996 yapımı A Time to Kill filminde avukat "Jake Brigance" rolüyle büyük bir çıkış yakaladı.

Bundan sonra McConaughey birçok filmde önemli roller almaya başladı; Contact, Amistad, The Newton Boys, Edtv ve U-571. 2000'li yılların başlarında romantik komedi filmlerinin aranılan oyuncusu oldu. The Wedding Planner ve How to Lose a Guy in 10 Days filmleri eleştirmenlerce başarılı bulundu. Bu dönemde düşük bütçeli Tiptoes filminde bir itfaiyeciyi, Two For The Money filminde bir kumarbazı, Frailty filminde ise bir seri katili canlandırdı.McConaughey 2005 yılında 130 milyon $ bütçeli Sahara filminde Steve Zahn ve Penélope Cruz'un karşısında başrol oynadı.

Aynı yıl People dergisi tarafından 2005 yılı için "Yaşayan En Seksi Adam" seçildi.2006 yılında yine bir romantik komedi olan Failure to Launch filminde Sarah Jessica Parker ile birlikte rol aldı. Film eleştirmenlerce başarılı bulundu. 2008 yılında Ben Stiller'ın Tropik Fırtına: Al Bakalım filminde bir menajeri canlandırdı. 2009 yılında Thomas Magnum rolüyle Magnum, P.I. filminde rol almak üzere anlaştı.2013 yılında True Detective adlı dizide başrol oynamaktadır.Oynadığı rol :Eski ajan rolündedir.Dizinin yapımcılığını HBO yapmaktadır

Özel Yaşamı

McConaughey'nin genç insanlara yardım etmek üzere kurulmuş JK Livin Foundation vakfı bulunmaktadır. Bu vakıf aktörün JK Livin Company adlı yapım şirketinin bir uzantısıdır. JK Livin kelimesinin açılımı Just Keep Livin yani Yaşamaya Devam Et demektir. Sanatçı film setlerinden arta kalan zamanda vakfın ve şirketin işleriyle meşgul olmaktadır.

McConaughey, 24 Ekim 1999 tarihinde polis tarafından tutuklanmıştır. Komşuların gürültüden şikayeti üzerine evine gelen polisler, aktörü marihuana almış durumda çıplak olarak dans edip, arkadaşı aktör Cole Hauser ile birlikte bongo çalarken bulmuşlardır. Polise direnen aktör hakkında, uyuşturucu suçlamaları düşmüş ama gürültü çıkarmak suçundan 50 $ cezaya çarptırılmıştır.McConaughey, tam bir hayvanseverdir. Kedi, köpek, hamster vs hayvanların bakımı ile uğraşmaktadır.

New Orleans'a Katrina kasırgası sonrası yiyecek yardımında bulunmuştur. 2006 yılında Sherman Oaks/Kaliforniya'da bir kediyi boyayan ve yakmaya çalışan gençlerden kurtarmıştır.McConaughey aktrisler Sandra Bullock, Kate Hudson, Ashley Judd, Salli Richardson ve Penelope Cruz ile birliktelik yaşamıştır.McConaughey ve Brezilyalı Süpermodel kız arkadaşı Camila Alves'in, 7 Temmuz 2008 tarihinde Los Angeles'ta Levi Alves adında bir oğlu dünyaya gelmiştir.
Kaynak: Haberler.com
https://www.imdb.com/name/nm0000190/?ref_=nmls_hd Filmografisi de burada.

Johnny Depp, 9 Haziran 1963 yılında ABD,Kentucky'de doğmuştur. 15 yaşında umuduyla okulu bıraktı. Aynı sene anne ve babası da boşandı. The Kids adlı rock grubunda müzik yapmaya başladı ve grubun davulcusunun kız kardeşi Lori Anne Allison ile 24 Aralık 1983'te evlendi.
Los Angeles, Kaliforniya'da eşinin yardımıyla Nicolas Cage ile tanıştı ve ilk filmi A Nightmare On Elm Street'de 1984 yılında oynama şansı buldu.

1987 yapımı " 21 Jump Street " adlı filmdeki Dedektif Tommy Hanson tiplemesiyle bir anda genç izleyicilerin sevgilisi haline gelen Depp'in sinema dünyasına ilk adım atışı, kendinden emin tavırları ve doğal ve içten konuşma tarzı ile sevgisini kazandığı ünlü aktör Nicolas Cage'in tavsiyesi doğrultusunda gerçekleşmiş.

Christina Ricci ile birlikte rol aldığı " Sleepy Hollow" ( Hayalet Süvari ) ve " Fear and Loathing in Las Vegas "( Las Vegas'ta Korku ve Nefret ) adlı filmlerle radikal karakterleri canlandıran Depp, 1999 yılında üç filmle hayranlarının karşısına çıkmıştı: " The Ninth Gate ", " The Astronaut's Wife " ve " The Source " .

" Çığlık 3 " filmi de dahil olmak üzere, korku filmlerinin unutulmaz yönetmeni Wes Craven'ın korku klasiği " Nightmare on Elm Street "( Elm Sokağında Kabus ) ile ilk sinema filminde oynama fırsatını yakalayan Florida'lı aktör, oyunculuk okulundaki başarısı ile Oliver Stone'un Oscar ödüllü Vietnam draması " Platoon "da küçük bir rol kazandı.

Uzun seneler birlikte çalışacağı ünlü yönetmen Tim Burton'un aynı zamanda kendini de ispat ettiği filmi " Edward Scissorhands "de Winona Ryder ile birlikte oynayan genç aktör, başarısıyla bütün dikkatleri üzerinde topladı.

Bir anlamda içine saplandığı uyuşturucu batağından kurtulmasını sağlayan bu filmle birlikte önü açılan Depp, yine bir Wes Craven yapımı olan " Freddy's Dead : The Final Nightmare ", Emir Kusturica'nın Amerika taşlaması " American Dream ", İstanbul Film Festivali sayesinde son filmini görme fırsatını edineceğimiz Jim Jarmusch'un Western'i " Dead Man " gibi zamanının ses getiren filmlerinde rol aldı.

Özellikle 1993 yapımı " Benny and Joon "da canlandırdığı, kendinin Charlie Chaplin ve Buster Keaton'ın yeniden doğmuş hali olduğunu zanneden sorunlu bir genç ve Tim Burton'ın dünyanın en kötü yönetmeni olarak kabul edilen Edward Wood'un hayatını anlattığı filmindeki ( Ed Wood,1994 ) Ed Wood karakteri ile radikal üslubunu rollerine yansıtan Depp, genç bir aktörden beklenilenin daima dışında kaldı.

Başarısının mükafatını usta oyuncu Al Pacino ve Marlon Brando gibi usta oyuncularla karşılıklı oynama şansını yakalayarak alan Depp, sıra ile " Don Juan DeMarco " ve bir gangester filmi olan " Donnie Brasco "da yer aldı.

Canlandırdığı karakterlerin yanı sıra özel hayatındaki aşkları ile de konuşulan Johnny Depp, Winona Ryder, Sherlyn Fenn ve Kate Moss gibi güzel aktrislerle fırtınalı ilişkiler yaşadı. Sevgilisi Winona'nın adını koluna dövme olarak yaptıran sanatçı dövmeyi ayrıldıklarında şarapçı anlamına gelen "Wino" haline getirdi. Fransız şarkıcı ve aktris Vanessa Paradis'den 1999 yılında bir kız çocuk, 2002 yılında ise bir erkek çocuk sahibi olan aktör, bunun yanı sıra bir zamanlar başına büyük sorunlar çıkaran ve efsanevi aktör River Phoenix'in aşırı dozda uyuşturucu alarak hayatını kaybettiği ünlü gece kulübü the Viper Room'un işletmeciliğini yapıyor.

2000 yılında Sally Potter'ın yönettiği " The Man Who Cried " filminde Christina Ricci, Cate Blanchett ve John Turturro ile birlikte kamera karşısına geçen aktör, Juliette Binoche ile birlikte rol aldığı " Chocolat "da yine marjinal bir karakteri canlandırıyordu.

Aynı yıl, Julian Schnabel'ın " Before Night Falls " isimli filminde rol alan aktör, 2001 yılında 1970'li yıllarda Amerika'ya uyuşturucu ticaretinin ön plandaki isimlerinden olan George Jung'un hayatını anlatan " Blow " filminde başrol oyuncusu olarak yer aldı. Aktöre filmde güzel İspanyol aktris Penelope Cruz eşlik etti.

Depp'in 2001'de rol aldığı bir diğer film, Karındeşen Jack'in hikayesinden esinlenen " From Hell " oldu. Heather Graham ile birlikte kamera karşısına geçen aktör, filmde genç ve yetenekli Scotland Yard polis dedektifi Frederick Abberline karakterini canlandırdı.

2003 yılında çekilen "Pirates of the Caribbean: The Curse of the Black Pearl"de canlandırdığı korsan Jack Sparrow karakteri onun için büyük bir dönüş oldu. Orlando Bloom ile başrollerini paylaştığı filmin gişe rekorları kırması üzerine 2006 yılında "Pirates of the Caribbean: Dead Man's Chest", hemen ardından da 2007 yılında serinin üçüncü filmi "Pirates of the Caribbean: At World's End" çekildi.

2003 yılında yer aldığı bir başka yapım ise yönetmenliğini Robert Rodriguez'in yaptığı "Once Upon a Time in Mexico" oldu. 2004 yılında ise bir Stephen King uyarlaması olan "The Secret Window"da bir yazarı canlandırdı. Bu dönem ünlü oyuncu için yoğun ve kariyeri için önemli bir dönem oldu. Yine aynı yıl "En iyi Uyarlama Senaryo" dalında Oscar kazanan "Finding Neverland" adlı yapımda Kate Winslet ile başrolleri paylaştı.

Büyük yönetmenlerle çalışmaya özen gösteren Johnny Depp, "Edward Scissorhands"dan sonra Tim Burton'nın değişmez oyuncularından biri haline geldi. Roald Dahl'ın aynı adlı kitabından esinlenerek yapılmış olan 2005 yılında "Charlie and the Chocolate Factory", 2007 yılında ise "Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Street"de yer alan Johnny Depp, 2005 yapımı yönetmenin animasyon çalışması "Corpse Bride"da da seslendirme yaptı.
Kaynak: Sabah
https://www.imdb.com/name/nm0000136/?ref_=nmls_hd İşte filmografisi

Özellikle Godfather ve Scarface'deki oyunculuğuyla sinema tarihine adını kazımış, Amerikalı aktör, yönetmen.
Uzun süren sinema kariyeri boyunca, Hollywood'un baş aktörlerinden biri olarak görülen Al Pacino, 25 Nisan 1940'ta New York, Doğu Harlem'de dünyaya geldi. Güzel sanatlar Okulu'na giderken 17 yaşında okuldan ayrıldı ve çeşitli işlerde çalışmaya başladı.

Bir yandan da oyunculuk dersleri alan Pacino, zaman zaman çıktığı gösterilerde oyunculuğunu geliştirdi. 1966 yılında " Actors Studio " da eğitim için hak kazandı. Daha sonra James Earl Jones ile çalıştığı The Place Creep'de rol aldı. 1967-68 tiyatro sezonunda zalim bir sokak serserisini oynadığı " The Indian Wants the Bronx " ile Obie Ödülleri En Iyi Erkek Oyuncu ödülünü aldı.

Al Pacino'nun Broadway'de sahneye çıktığı ilk oyun " Does the Tiger Wear a Necktie ? " dir. Her ne kadar oyun kırk gösterimden sonra kaldırıldı ise de Pacino, topluma uyum sağlayamayan bir uyuşturucu bağımlısını canlandırdığı rolüyleTony Ödülü'nün sahibi oldu. Al Pacino'nun kariyerindeki ilk filmi, 1969 yılında çevirdiği Me, Natalie' dir. Bir sene sonra yine bir uyuşturucu bağımlısını canlandırdığı Panic in Needle Park her ne kadar başarısız bulunsa da, üstün bir performans sergileyen Al Pacino büyük övgüler aldı.

Buradaki başarısıyla, yapımcılığını Paramount'un üstlendiği, Francis Ford Coppola'nın " The Godfather " ( Baba ) filminde Michael Carleone rolünü oynamaya hak kazandı. Bu filmdeki muhteşem performansı ile En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar'ına aday gösterilerek çıkışına devam eden Pacino, 1973'te Scarecrow filmiyle pek iyi bulunmazken, polis draması " Serpico " ve " The Godfather Part II " ( Baba 2 ) gibi sükse yapan filmler ile karnesini düzeltti.

Baba 2 ile üçüncü defa Oscar'a aday gösterilen Al Pacino, 1975 yılında çevrilen " Dog Day Afternoon "da, homoseksüel sevgilisinin cinsiyet değiştirme ameliyatının parasını karşılamak için banka soymaya kalkan bir aşığı canlandırdı. Başarılı filmlerle ününe ün katan Pacino, 1977 tarihli, otomobil yarışlarını konu alan " Bobby Deerfield " daki kötü performansı ile inişe geçti.

Çareyi Broadway oyunlarına dönmekte buldu ve başrolünü oynadığı The Basic Training of Pavlo Hummel ile ikinci kez Tony ödülünün sahibi oldu. Hollywood'a döndükten sonra rol aldığı ...And Justice for All ile eleştirmenlerin gönlünü alamasa da sinemaseverlerin gönlünde bir defa daha taht kurdu.

Pacino'nun daha sonra rol aldığı filmleri, seri bir homoseksüel katilin peşinde olan bir polis memurunu canlandırdığı " Cruising " ve " Author Author " adlı komedi iş yapmadı. 1983 yılında Brian De Palma'nın yönettigi, şiddeti bol " Scarface " ( Yaralı Yüz ) ise ilk gösterildiğinde vasat buluarasındaki yerini aldı.

Fakat başarının arkasından tekrar başarısızlık geldi ve Pacino tarihsel epik " Revolution " ( Devrim )'dan sonra gözlerden uzaklaştı. Bu arada " The Local Stigmatic " filmiyle yönetmenliği denedi. Ki bundaki başarısı filmin sinemalarda hiç gösterilmemiş olması ile eşleştirilebilir.

Al Pacino'nun dönüşü, 1989'da çekilen " Sea of Love " ( Aşk Denizi ) filmi ile oldu. Film büyük sükse yaptı. Pacino yeniden bir stardı! 1990'da gösterişli bir gangsteri oynadığı " Dick Tracy " ile altıncı kez Oscar'a aday olan Pacino, aynı yıl çevrilen, üçlemenin üçüncü ayağı " The Godfather Part III " ( Baba 3 ) 'de kendisinden bekleneni veremedi.

Ertesi yıl çevirdiği romantik komedi " Frankie and Johnny " ve ardından gelen " Glengarry Glen Ross ", vasatı geçemeyen filmleriydi. Uzun süren sessizliğin ardından " Scent of a Woman " ( Kadın Kokusu ) 'ndaki muhteşem oyunculuğu ile nihayet Oscar heykelciğine kavuşmayı başardı.

1993'te Brian De Palma ile tekrar çalıştığı " Carlito's Way " ve 1995'te Michael Mann'in yazıp yönettigi, ve Robert De Niro'nun canlandırdığı bir hırsızın peşindeki polisi oynadığı Heat ile kariyerine devam eden Pacino, 1996'da politik bir dram olan " City Hall " da rol aldı. Fakat o sene dikkatleri daha çok yazıp yönettiği ve rol aldığı " Looking for Richard " ile çekti.

1997 senesinde genç Hollywood starları ile çevirdiği filmler gündemdeydi. Önce Johnny Depp ile " Donnie Brasco " ve sonra Keanu Reeves ile " The Devil's Advocate " ( Şeytanın Avukatı ) ... Al Pacino, 1999 yapımı " The Insider " ( Köstebek ) ile sinemaseverlerin karşısındaydı. Başrolü Russel Crowe ile paylaşan Pacino , sigara şirketlerinin halktan gizlediği sırların anlatıldığı ve yayın aşamasında kıyametin koptuğu " 60 Dakika " adlı programın yapımcısı Jeffrey Wigand'ı canlandırdı.

2000 yılında yönetmenliğini Oliver Stone'un üstlendiği ve başrollerinde Cameron Diaz, James Woods ve Dennis Quaid gibi deneyimli oyuncuların yer aldığı " Any Given Sunday " ( Kazanma Hırsı ) adlı filmde oynayan aktör, Tony D'Amato adında futbol aşığı bir koçu canlandırdı.

2002 yılında görevi sırasında zor duruma düşen deneyimli bir dedektifi canlandırdığı " Insomnia " (Uykusuzluk) filmi ve kurnaz bir yönetmeni canlandırdığı " Simone " filmi ile izleyicilerin karşısına çıktı.

2003 yılında " The Recruit " (Çaylak) filmi ile CIA ajanını canlandıran Al Pacino, televizyonda izlenme rekorları kıran tv dizisi " Angels in America " ile sevenlerinin gönüllerinde bir kez daha taht kurdu. 2005 yılında gişede başarısız olan Kirli Para adlı film ile sevenlerini üzen ünlü aktörün, 2007 yılında rol aldığı 88 Minutes(88 Dakika) adlı film de gişe başarısı gösteremedi.

Righteous Kill adlı, 2008 yapımı filmde, on üç yıllık aradan sonra Robert De Niro ile beraber rol aldı.

Usta aktör 2009 yılı itibarı ile sinema projelerine tekrar hız vermiştir. 2009 yılında gösterime girmesi beklenen You Don't Know Jack ve de 2010 yılında gösterime girecek olan Mary Mother of Christ adlı filmler ile sinema hayatına devam etmektedir.

Al Pacino'nun üç çocuğu bulunmaktadır.
Kaynak: Sabah
https://www.imdb.com/name/nm0000199/?ref_=nmls_hd Filmografisine buradan ulaşabilirsniz.

Samuel L.Jackson 21 Aralık 1948’de Washington’da dünyaya gelmiştir. Chattanooga’daki Riverside Lisesini bitiren usta oyuncu, okul döneminde Fransız orkestrası ve okul orkestrasında trompet çaldı. Morehouse College’da deniz biyolojisi alanında araştırma yapmak istedi ancak daha sonra oyunculuğa ilgi duymaya başladı.
Çeşitli tiyatro oyunlarında yer aldıktan sonra 1972’de Together for Days filmi ile ilk rolünü oynadu. Bir süre sonra dizilerde görünmeye başlayan Samuel L. Jackson, New York’a taşındı ve tiyatro oyunlarıyla kariyerine devam etti. 1990’da Goodfellas’da küçük bir rol aldı ve ardından 3 yıl süreyle The Cosby Show’da yer aldı.
1990’dan 1993’e kadar Temptation Def, Superfly Dönüşü, Strictly Business, Jungle Fever, Patriot Oyunları, True Romance, Amos And Andrew ve Jurassic Park gibi filmlerde rol alan Samuel L. Jackson, 1994’te Pulp Fiction ile kariyerinin zirvesine ulaştı.
1995-1996 yılları arasında bazı dizilerde rol alan ünlü oyuncu, film çekimlerine de devam etti. 1998 yılında, Sphere, Müzakereci, Kırmızı Keman ve Out of Sight filmleriyle izleyenleriyle buluşan Samuel L. Jackson, 2003 – 2005 yılları arasında Terminator 3: Makinelerin Yükselişi, Twisted, Kill Bill Vol. 2, The Man ve Star Wars Episode III: Sith’in İntikamı filmlerinde rol aldı.
2012 yılında Stephen rolünde Quentin Tarantino’nun Django Unchained adlı filminde tekrar iyi bir oyuncu olduğunu gösteren Samuel L. Jackson, 2014’te Makul Şüphe, Robocop, ve Uçurtma filmlerinde yer aldı.
Kaynak: Cevapsepeti.com
https://www.imdb.com/name/nm0000168/?ref_=nmls_hd Filmografisi.

2009 yılında Soysuzlar Çetesi filminde SS Albayı Hans Landa rolünü oynadı. Bu rolle 2009 Cannes Film Festivali'nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'nü kazandı.

Christoph Waltz, 4 Ekim 1956 tarihinde Avusturya'nın başkenti Viyana'da dekor tasarımcısı Johannes Waltz ve Elisabeth Urbancic çiftinin çocuğu olarak doğmuştur. Avusturya'da doğmuş olmasına rağmen, Alman vatandaşıdır. 3 kardeşi vardır. Büyükannesi ve büyükbabası da aktör olan Christoph Waltz,Viyana'da Max Reinhardt Seminar'da ve New York'ta Lee Strasberg Theatre and Film Institute'ta oyunculuk eğitimi aldı.

İsviçre, Zürih'te Schauspielhaus Zürich'te,Viyana'da Burgtheater'de ve Salzburg Festivali'nde tiyatro oyunculuğu yaptı.
Christoph Waltz, Alman yapımı filmlerin yanı sıra ortak yapım filmlerde veHollywood filmlerinde oynadı.

2000 yılında bir televizyon yapımı olan "Wenn man sich traut" isimli film ile yönetmenliğe başladı.

Quentin Tarantino'nun 2009 yapımı savaş filmi Soysuzlar Çetesi'nde SS Albayı Hans Landa rolünü oynadı. Bu rolle 2009 Cannes Film Festivali'nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'nü kazandı. Bu filmde Brad Pitt de oynamıştır.

Christoph Waltz, boşandığı Jackie adlı bir kadın ile evliliğinden Miriam, Leon ve Rachel adlarında 3 çocuğu vardır. İkinci eşi kostüm tasarımcısı Judith Holste ile evliliğinden 1 çocuğu vardır.

İngilizce, İtalyanca, Fransızca ve Almanca bilen Christoph Waltz, Berlin ve Los Angeles'ta yaşamaktadır.

2012 yılında senaristliğini ve yönetmenliğini Quentin Tarantino'nun yaptığı "Zincirsiz" (Django Unchained) adlı sinema filminde Dr. King Schultz karakterini canlandırırken; Jamie Foxx, Leonardo Di Caprio, Kerry Washington, Samuel Jackson ile birlikte rol aldı.
Kaynak: Sabah
https://www.imdb.com/name/nm0910607/?ref_=nmls_hd Filmografisi.

Philadelphia ve Remember the Titans gibi kaliteli Holywood yapımlarının efsanevi oyuncusu.
Denzel Washington 28 Aralık 1954'te rahip bir babanın ve güzellik uzmanı bir annenin ortanca çocugu olarak New York'ta dünyaya geldi. Liseyi bitirdikten sonra Fordham Üniversitesi'nin Gazetecilik Bölümü'ne devam etti. İlk aktörlük deneyimlerini okul sıralarında rol aldığı öğrenci dramlarında edindi. Mezun olduktan sonra San Francisco'ya taşındı. Amerikan Tiyatro Konservatuari'na kaydını yaptırdı. Fakat bir yil sonra aktör olarak is aramak amaciyla konservatuar öğrenimini yarıda bıraktı. Oyunculuk yeteneği vardı. Ama o yeteneğine cinsel çekiciliğini de katarak televizyon dizilerinde küçük roller kapmayı başardı.

Nedense kariyerine TV dizilerinde oynayarak devam eden Washington, NBC'nin ünlü TV dizisi " St. EIsewhere " de Dr.altı yıl boyunca canlandırdı. İlk sinema deneyimi 1981 yılında başlayan aktör, George Segal'ın " Carbon Copy " si ile adını gerçek anlamda duyurdu. 1989 yılında " Glory " de canlandırdığı kaçak köle Tripp ile En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Oscar kazanan Washington, önünde açılan yeni sayfalarla bugünlere geldi. 90'larda Julia Roberts'ın da yer aldığı "Pelican Brief" ( Pelikan Dosyası ), Tom Hanks'e Oscar kazandıran " Philadelphia ", " Crimson Tide ", " Peacher's Wife " ve " Courage Under Fire " gibi önemli filmlerde rol aldı.Bütün bunlara ek olarak yönetmenlikte de şansını deneyen ünlü oyuncu 1999'da "Finding Fizh" i çekti.

Washington 2000 yılında çekilen " Remember the Titans " (Unutulmaz Titanlar) filminde takım koçu Herman Boone rolüyle kamera karşısına geçti. Aktörün bu filmden bir yıl sonra rol aldığı " Training Day " ona bir kez daha Oscar ödülü getirdi. Gizli Polis soruşturmasının ahlaki yönden çelişkili dünyasında kurgulanmış olan aksiyon filminde Alonzo Harris rolüyle kamera karşısına geçen Washington, bu rolle 2002 yılının " En İyi Erkek Oyuncusu " seçildi.

Aktörün 2002 yılı çalışmaları arasında yönetmenliğini Nick Cassavetes'in yaptığı "John Q. " yer alıyor. Aynı yıl senaryosunu Antwone Fisher'ın hazırladığı " Antwone Fisher " filminde hem oynayan hem de yöneten Washington ,2004 senesinde " The Manchurian Candidate " filminde Körfez Savaş'ına katılan bilinç altı kontrol edilen bir askeri canlandırdı.
Kaynak:Sabah
https://www.imdb.com/name/nm0000243/?ref_=nmls_hd İşte filmografisi.

William Bradley Pitt (d. 18 Aralık 1963; Shawnee, Oklahoma, ABD) ABD'li oyuncu ve film yapımcısı.

William Bradley Pitt, 1963 yılında Oklahoma'da dünyaya gelmiştir. Ebeveynleri; okulda danışman olan annesi Jane Etta ile kamyon şirketi işleten babası William Alvin Pitt'tir. Ailesi ile birlikte Springfield, Missouri'ye taşınmıştır. Burada erkek kardeşi Douglas Pitt ve kız kardeşi Julie Neal ile birlikte yaşamıştır.

Muhafazakar bir ailede büyüyen ve Güneyli Baptist olarak yetişen Brad Pitt, Agnostisizm ile Ateizm arasında gidip geldiğini belirtmiştir.Liseyi, Kickapoo High School'da okumuş ve burada golf, yüzme ve tenis takımlarına katılmıştır.1982'de Missouri Üniversitesi'nde gazetecilik bölümüne başlamıştır. Mezun olmasına iki hafta kala okulu bırakıp aktör olmak için Los Angeles'a gitmiş burada çeşitli işlerde çalışmış ve oyunculuk dersleri almıştır.

1989'da “Cutting Class” isimli düşük bütçeli bir yapımda rol alarak ilgi çekti. Bundan iki yıl sonra People Magazin'in kendisine “Dünyanın En Seksi Adamı” unvanını layık görmesine neden olacak olan, “Thelma & Louise”deki on beş dakikalık rolü geldi. Fiziksel özellikleriyle değil oyunculuk yeteneğiyle tanınmak isteyen Pitt, ilerleyen yıllarda bu fırsatı bulacağı “Interview With The Vampire” (1994), “12 Maymun” (1995), “Seven” (1995), “Fight Club” (1999) gibi pek çok filmde oynadı.

Aynı zamanda yapımcılık yapmaktadır. 2006 yapımı En iyi Film Oscarı alan The Departed filminin yapımcısıydı.2014 Oscar ödüllerinde Brad Pitt'in yapımcılığını yaptığı 12 Yıllık Esaret filmi en iyi film, en iyi uyarlama senaryo ödüllerini kazandı.

Evlilikleri-Nişanlılıkları
Pitt eski nişanlıları Juliette Lewis ve Gwyneth Paltrow ile olan birlikteliklerinin ardından 2000 yılında “Friends” dizisiyle yıldızı parlayan Jennifer Aniston ile evlendi.

2004 yılında ayrıldıktan sonra Angelina Jolie ile birlikte başrollerinde oynadıkları Bay ve Bayan Smith filmi çekimlerinde başlayan birliktelikleri 2014 yılında evlilikle sonuçlandı. Angelina Jolie`nin evlat edindiği Maddox, Zahara ve Pax isimli çocukları kendi nüfusuna aldı, böylece onların soyadı Jolie-Pitt' oldu. Kısa süre önce Angelina Jolie, Shiloh Nouvel Jolie Pitt adını verdikleri ilk çocuklarını dünyaya getirdi. Bundan sonra ikiz bebeklere hamile kalan Angelina Jolie'den 12 Temmuz 2008 tarihinde Fransa'da Vivienne Marcheline adında bir kız, Knox Leon adında bir erkek çocuk sahibi oldu.

Brad Pitt ve Angelina Jolie çiftinin 2014 yılı itibarıyla 3'ü evlatlık 3'ü biyolojik olmak üzere 6 çocukları bulunmaktadır. 23 Ağustos 2014 tarihinde Château Miraval, Fransa'da özel bir törenle evlendiler. Angelina Jolie, Brad Pitt çifti medyada kısaca "Brangelina" olarak anılırlar. Eylül 2016'da Angelina Jolie ile boşandılar.
Kaynak: Haberler.com
https://www.imdb.com/name/nm0000093/?ref_=nmls_hd işte filmografisi

1 Haziran 1937'deClarksdale,Mississippi'de dünyaya geldi. Berber babasıMorgan Porterfield Freeman ve temizlikçi annesi Mayme Edna'nın dördüncü çocuğuydu. Morgan Freeman'ın çocukluğu, eyaletler arası yolculuklar yapmakla geçti. Zira en sonundaChicago'ya yerleşene kadar Freeman ailesi sık sık taşınıyordu.

Morgan, ilk oyunculuk deneyimini, 8 yaşındayken okulun oyunu için ona başrol verildiğinde yaşadı. 12 yaşında bir drama yarışmasında birinci olduktan sonra, merkezi Tennessee'de olan bir radyo istasyonunun programına konuk oldu.

1955'te Jackson State University'den drama bölümünde okumak üzere burs alacağı sırada, seçimini United States Air Force'ta çalışmaktan yana kullandı.

1960'ların başında, Los Angeles'a taşındı ve Los Angeles Community Collage'da yazman olarak çalışmaya başladı. Bu dönemde aynı zamanda San Fransisco'da dansçılık yaptığı için sık sık New York City'ye gidip geliyordu.Opera Ring isimli müzik grubuna da üye olan Freeman, ilk kez 1964 yapımı The Pawnbroker filminde görüldü. 1967'de, oyuncu Viveca Lindfors'la birlikte tiyatro oyunu The Niggerlovers'ta oynadıktan sonra, aynı yılın 22 Ekim'inde Jeanette Adair Bradshaw'la dünya evine girdi. 1968'te onu ilk kez Browadway sahnesine çıkaracak olan Hello, Dolly!'de başarılı bir performans sergiledi.

1971'te ilk önemli film deneyimi "Who Says I Can't Ride a Rainbow?"la gerçekleşti. Freeman'in Amerika'da tanınmasını sağlayan asıl projeler ise soap opera Another World ve TV kanalı PBS'te yayınlanan " The Electric Company " adlı program oldu.

1979'da eşi Jeanette Adair Bradshaw'dan boşandı. 1980'e kadar TV dizilerinde oynayan Freeman, ardından Brubaker filminde Walter karakterini canlandırdı.

Freeman'ın, 80'lerin ortalarına kadar oynadığı roller, canlandırdığı babacan ve bilge karakterle anılmasına neden oldu. O döneme kadar yardımcı rollerde görünen ünlü oyuncu, 4 dalda oskar alan Driving Miss Daisy'deki Hoke Colburnkarakteriyle, aynı filmle en iyi kadın oyuncu dalında oskar olan meslektaşıJessica Tandy'ye başrollerde eşlik ediyordu. Morgan Freeman'ı artık tüm dünya tanıyordu. 1984'te Myrna Colley-Lee ile evledi.

1987'de çevrilen Street Smart filmindeki performansıyla en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında oskara aday oldu. 1992yapımı Glory ve 1992 tarihli Unforgivenfilmleri de Freeman'ın sinema kariyerini daha üst noktalara taşıyan yapımlar oldu.

1994'te, defalarca tüm zamanların en iyi filmlerinden biri olarak gösterilmiş The Shawshank Redemption'da Tim Robbins ile başrolleri paylaştı. UnutulmazEllis Boyd 'Red' Redding karakteriyle izleyicinin hafızasına kazınan Freeman, ikinci defa en iyi erkek oyuncu dalında oskara aday gösteriliyordu. 90'larda rol aldığı ve filmografisinde öne çıkan diğer filmleri ise, Robin Hood: Prince of Thieves, Se7en, Kiss The Girls, Amistad ve Deep Impact'ti.

7 Ağustos 2000 yılında Hollywood Outstanding Achievement in Actingödülüne layık görüldü. 2000 ve 2003 yılları arasında Under Suspicion, Along Came a Spider, High Crimes, The Sum of All, Levity Fears ve Dreamcatcherfilmlerini çevirdi. 2003 yılında Jim Carrey'le birlikte rol aldığı Bruce Almightyfilminde Tanrı'yı canlandırması yüzünden, film bazı ülkelerde yasaklandı.

2004'te, Clint Eastwood'un yönetmenliğini yaptığı Million Dollar Babyfilmindeki Eddie Scrap rolüyle en iyi yardımcı erkek oyuncu oskarını aldı.

2006'ya kadar ararlarında Danny the Dog, Batman Begins, An Unfinished Life ve The Contract gibi önemli filmlerin de olduğu pek çok yapımda rol alan oyuncu, 13 Mayıs 2006'da, Delta State University tarafından verilen onur derecesinin sahibi oldu.

Morgan Freeman'ın 2 oğlu ve 2 kızı var. Halen Mississippi'de ailesiyle mütavazi bir hayat sürdürmektedir. Irkçılıkla mücadele etmenin en iyi yolunun ırkçılık hakkında konuşmamak olduğunu belirtmiştir.
Kaynak: Sabah
https://www.imdb.com/name/nm0000151/?ref_=nmls_hd işte filmografisi

Ve Diğer Aktörler.

Lütfen yorumlarda bu aktörün kim olduğunu belirtin. Eminim ki bu listenin dışında en iyi olarak nitelendirdiğiniz bir isim verecek olanlarınız vardır.

Lütfen yorumlarda niye X kişisinin En iyi aktör olduğunu açıklayınız.
 
Son düzenleme:
Jim Carrey.

Filmlerini oturup zevkle izledigim nadir adamlardan. Cogu filmde vermek istedigi mesaji cok iyi veriyor. Komedisini anlatmaya bile gerek yok. Bu aralar goremiyoruz. Uzucu.
 
Marlon Brando derim aralarından seçecek olsam.Çok anlatmaya gerek yok.Yaşayanlardan ise De Niro derim.Çok yönlü komedi konusunda da başarılı ve çok iyi film seçimleri yapmış.Ancak şunu da söylemek lazım en iyi aktör diye birşey yoktur ölçemezsin zaten bunu en iyi aktörler vardır.
 
Çok baba isimler var gerçekten ankette. Tabi bir de bu isimlerin yanında sönük kalacak isimleri koymuşsun Pitt, DiCaprio gibi. Depp’i koyman şaşırttı bence bu isimlerin arasında olacak kalibrede değil. Her neyse ben oyumu Daniel Day-Lewis’e verdim. Onun altına Brando ve Nicholson’ı koyarım. Bu üçü birbirlerine çok yakın isimler ama geri kalanlardan fersah fersah öndeler bence.
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık