Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

İnsanlık Birden Yok Olsaydı?


Hepimizin bir kez de olsa aklına gelmiş bir sorudur bu. Ya birdenbire yok olsaydık, biricik gezegenimizde neler yaşanırdı? Bu konuda bunu detaylıca irdeleyeceğiz. Dünya çok daha güzel bir yer haline gelirdi diye düşünüyorsanız, düşünceleriniz değişebilir.

Sadece bir günde dünyanın büyük bir kısmı karanlığa gömülürdü. Fosil yakıtla çalışan elektrik santrallerinin çoğu, yakıtları tükendiğinde dünya çapında art arda kapanmaya başlardı. Güneş panelleri ve rüzgar türbinleri gibi yenilenebilir enerji kaynakları bir süre daha gezegenin bazı bölgelerine elektrik sağlardı, ancak en geç birkaç yıl sonra bunlar da sonsuza dek kapanırdı. Üretilen elektrik kullanılmadığı için nükleer enerji santralleri otomatik sisteme geçer ve olası bir erimenin gerçekleşmemesi için kendilerini kapatırdı. Ayrıca elektrik olmadığı için su pompaları çalışmaz ve metro tünel sistemlerini su basardı.

Evcil hayvanlar ya açlıktan ölürdü ya da bulundukları evlerden kaçarak yiyecek aramaya başlardı. Evlerin içinde yaşayan hayvanlar dışarı çıkamadıkları takdirde mutfaktaki besinleri yerdi, ancak besinleri bittiği zaman ölürdü. Yine de birçok kedi ve köpek türü kaçmayı başarsa dahi, yeni dünya düzeninde hayatta kalamazdı. Diğer vahşi hayvanlara yem olurlardı. Fare ve hamam böceği gibi canlılar kalan yiyecekler ile beslenmeye devam ederdi, ancak bunların bitmesinin ardından sayıları önemli ölçüde azalırdı. Bazı hayvanların ise nesli tamamen tükenirdi.

Elektrik olmadığı için buzdolapları ve soğuk hava depoları çalışmaz, bundan dolayı stoklanan yiyecekler çürümeye başlardı. Günlük ürünlerin bozulması birkaç saat sürerdi. Ağaçlarda yetişen meyveler olgunlaşır ve çürüyerek yere düşerdi. Çürüyen meyvelerin etrafa yaydığı etilen olarak da bilinen hidrokarbon gazı etraftaki meyvelerin daha hızlı çürümelerine neden olurdu. Havadaki sporlar tarlalara ekilmiş ürünlerin küflenmesine yol açardı. Çürüyen etlerin üzerinde kurtçuklar ürerdi.

Bir hafta geçtikten sonra nükleer enerji santrallerindeki yakıt depoları yakıt çubuklarının yaydığı ısıdan dolayı kaynamaya başlardı. Bu durum yakıt çubuklarının alev almasına neden olurdu. Bu gerçekleştiği zaman çok büyük alanlara radyasyon yayılmaya başlardı ve yüzlerce kilometrekarelik alanlarda yaşam biterdi. Ayrıca bazı nükleer santraller şiddetli bir şekilde patlardı. Artık araç kullanımı olmadığı için atmosferin kirlenmesine baş rol oynayan etmenlerden biri olan egzoz gazları birikmez ve hava gözle görülür şekilde temizlenmeye başlardı. Ayrıca artık uçaklar olmadığı için hava yoğunluğunda değişmeler yaşanırdı. Gündüzleri daha sıcak, geceleri de daha soğuk olurdu.

Birkaç ayın ardından artık insan etkisi olmadığı için vahşi hayvanlar şehirlere girmeye başlardı. Önce çakal, vaşak gibi küçük hayvanlar, daha sonra da ayı ve puma gibi büyük hayvanlar şehirlere inerdi. Hayvanat bahçelerinde tutulan hayvanlardan kaçamayanlar ölürdü, kaçanlar da etrafta yiyecek aramaya başlardı. İnsanların yaşam alanları yok etmeleri yüzünden soyları tehdit altına giren Asya fili, dev panda gibi hayvanlar tekrardan nüfuslarını arttırmaya başlardı.

Bir yıl sonra bitkiler tekrardan kendilerini göstermeye başlardı. Yollardaki çatlaklardan otlar çıkardı. Binaları sarmaşıklar kaplardı. Bitki kökleri binaların temellerine yayılır ve binalara zarar vermeye başlardı. İnsan müdahalesi olmadığı için birçok yerde kontrolsüz yangınlar çıkardı ve şehirleri yok ederdi. Birkaç yılın ardından ağaçlar ve çalılar şehir sokaklarında kendini gösterirdi. Birçok yol çimden bir halının altında kalırdı. Çöl bölgelerinde yer alan şehirler kuma gömülürdü. Yörüngede yer alan uydular irtifalarını kaybederdi ve dünyaya düşmeye başlardı.

Yirmi yıl gibi bir zaman geçtikten sonra beton yapılar çatlamaya ve çökmeye başlardı. Soğuk iklimlerde yer alan binalar, bir de soğuk yüzünden zarar görürdü. İnsan müdahalesi olmadığı için deniz seviyesinin altında yer alan Londra, Amsterdam ve Venedik gibi şehirler su altında kalırdı. Metal profillerin paslanmasından dolayı pencere camları kırılır ve bina içleri de dışarıda olanlardan etkilenmeye başlardı. Gökdelenlerin tepelerine konulan bakır paratonerler de aşınır ve özelliklerini önemli ölçüde yitirirdi. Hamam böcekleri halen etrafta olurdu. Artık trafik olmadığı için hayvanların olağan göç yolları eski düzenine dönerdi.

Kırk yıl civarı bir süreden sonra ahşap yapılar termitler ve küf yüzünden çökerdi. İnsan müdahalesi olmadığı için barajlardaki çatlaklar ve sızıntılar giderek büyürdü ve barajların yıkılmalarına neden olurdu.

Yetmiş yılın ardından dünyadaki otomobiller paslanır ve tanınmaz hale gelirdi. Geriye sadece iskeletleri kalırdı. Sadece lastikler sentetik ve plastik içeriklerinden dolayı birkaç yüzyıl daha daha dayanırdı. Kağıt ve film gibi nesneler kontrollü bir çevrede 200-300 yıl dayanabilirken, nem ve dengesiz ısı değerleri yüzünden bir yüzyıldan daha kısa sürede yok olurdu. Kitaplar ve fotoğraflar küften dolayı toz haline gelirdi. Ev eşyaları çürürdü.

Bir yüzyıl geçtikten sonra süspansiyon destekli köprüler çökerdi. Bakım yapılmayan ve paslanan çelik kablolar köprünün ağırlığını taşıyamaz hale gelirdi. Gökdelenler dikine bir ekosistem oluştururdu. Sarmaşıklar ile kaplanan binalar kuşların yuvası haline gelirdi. Kurt türlerinden evcilleştirilen köpekler tekrardan eski hallerine dönerdi ve sürü halinde avlanmaya başlardı. Denizdeki kirlilik azalmaya başlardı ve deniz yaşamı tekrardan kendi doğal döngüsünü yakalardı. Büyük ölçüde insan etkisi ile yaşamını sürdüren martıların nüfusu azalırdı. Su ile dolmuş metro tünellerini destekleyen kolonlar çökerdi ve sokaklarda mağaralar oluşurdu.

İki yüzyılın ardından Eyfel Kulesi gibi metalden meydana gelmiş yapılar paslanma nedeniyle önemli ölçüde zayıflar ve güçlü rüzgarların etkisiyle yıkılırdı. Dünya geneline yayılmış olan, çelikten ve camdan imal edilmiş gökdelenler yavaş yavaş çökmeye başlardı. Beş yüzyıl sonra ise insan yapımı olan binalar tamamen yok olurdu. Bir zamanlar çelikten, camdan ve betondan oluşan şehirlerin yerini sık ormanlar alırdı. Şehirlerimizin kalıntıları toprak altında kalırdı ve modern medeniyete ait pek fazla kanıt olmazdı.

On bin yılın ardından insanlığın varlığına dair olan kanıtlar yok denecek kadar azalırdı. Hayvanat bahçelerinden kaçan hayvanlar yeni ortama adapte olurdu. Güney Amerika ormanlarında kaplanlar ya da Avrupa düzlüklerinde filler dolaşırdı. Radyo ve televizyon sinyalleri giderek solardı. Tüm bunlara rağmen insan yapımı olan bazı yapılar varlığını korurdu. Çin Seddi önemli derecede erozyona maruz kalsa da, yerinde kalırdı. Aynı şekilde Giza Piramitleri de zamana meydan okurdu, ancak tamamen çöl tarafından yutulurdu. Bazı koşullar altında Hoover Barajı gibi tamamen betondan yapılmış bazı yapılar binlerce yıl ayakta kalabilirdi. Rushmore Dağı gibi granit yapılar milyonlarca yıl sonra bile şekillerini koruyabilirdi.

Buraya kadar güzel bir senaryo ile geldik, şimdi de madalyonun diğer yüzüne bakalım.

İnsanlık yok olduğu anda, tüm dünyada bir kaos başlardı. Otomobiller, uçaklar, trenler ve gemiler kaza yapardı. Kontrollü şekilde üretim yapan fabrikalarda patlamalar meydana gelirdi. Bütün sanayi bölgelerinde yangınlar çıkar ve atmosfere büyük ölçüde karbondioksit yayılırdı. Ayrıca boru hatları, kömür madenleri, rafineriler ve petrol kuyuları uzun süre yanmaya devam ederdi. 1991 yılında Kuveyt'in sahip olduğu petrol kuyularında çıkan yangın Şubat ayında başlayıp, Kasım ayına kadar sürmüştür. Söndürme çalışmaları olduğu halde on ay süren bir yangının, kontrolsüz şekilde yıllarca süreceği varsayılabilir.

Dünya genelindeki 450 nükleer enerji santrali ve 14.485 adet nükleer savaş başlığı da kontrolsüz hale gelirdi. Hayvan popülasyonunun yarısından çoğu çıkan yangınlardan dolayı ölürdü. Yangından kaçabilenler de duman yüzünden boğulurdu. Gökyüzü kapkara bir duman ile kaplanır, plastik ve sentetik ürünler bitkileri öldürürdü. Ayrıca kimyevi madde yangınlarından dolayı etrafa zehirli gazlar yayılırdı.

Herhangi bir kontrol mekanizması olmadığı için petrol, kimyasal ve toksik maddeler denize karışırdı. Bunun sonunda deniz ekosistemi yok olurdu. Yangınlardan dolayı yükselen dumanlar asit yağmurlarına neden olurdu. Asit yağmurları bitkileri öldürür ve toprağı verimsiz hale getirirdi. Bunun sonucunda içilebilecek su rezervi kalmazdı.


Gördüğünüz gibi, yok oluşumuzun bile dünyayı kurtaramayacağı bir senaryo mevcut. Halen çok geç değil, gezegenimize sahip çıkabiliriz. Bir kişinin ne etkisi olur ya da ben dünyanın yaşanmaz olduğu günleri görmeyeceğim diye düşünmeyin. Siz görmeseniz de, çocuklarınız görecek.
 
İnsanlar milyonlarca yıldır bu gezegende. Haliyle artık silinmesi imkansız bir iz bıraktık ve geri dönüşü yok. Birden denklemden çekildiği takdirde bütün dünyanın kaosa sürüklenmesi ve her tarafta felaketlerin yaşanması tabi ki kaçınılmaz.

Güzel yazıydı. Bu tip şeyler üzerinde düşünmek lazım, gerçekten ülkemizde en basitinden çevre bilinci bile çok düşük seviyede. İnşallah daha da geç olmadan bilinçlenilir ve doğaya sahip çıkılır.
 
Bir şey olacağı yok. Her şey doğal haline geri dönerdi bir süre sonra. Yaşam süremiz o kadar kısaki 10 - 20 bin yıl bize çok uzun geliyor. Oysaki dünyanın yaşı 4.5 milyar yıl. Bir insan ömrü ise yaklaşık 80 yıl(ki bu son 50 yıldır bu seviyede önceden daha azdı) olduğu için hiçbir değişim göremeden bile çoğu zaman ölmüş oluyoruz.

Tarıma geçeli yaklaşık 15 bin yıl oldu, komin yaşayıp kalıcı üretim yapmaya daha yeni başladık yahu. Fakat daha da komiği adam akıllı sadece 50-100 yıldır kimyasal ve nükleer üretim yapabiliyoruz. Yani insanlık yok olsaydı çokta bir şey olmazdı kısa bir süre içinde her şey eski haline geri dönerdi.
 
Bu soruyu kendime bir kere sormuştum, evet. Cevabını araştırdıktan sonra bulup daha da devam etmedim. Detaya girmeden kısaca anlatacağım merak eden olursa tekniği ile de açıklayabilirim,

Dünya'da 450 civarında nükleer santral bulunur. İnsanlık bir anda yok olduğu taktirde bu santrallerin kontrolü yapılamayacak hale gelecek. Ve ısınan çekirdek kaba tabir ile kabına sığmayacak ve en sonunda patlayacak. Bu durum 1969 yılında ABD'de inşa edilen ilk nükleer santrali Oyster Creek için de Ekim 2019'da Finlandiya'da açılacak olan Olkiluoto için de geçerlilik gösterir. Yaklaşık 450 adet nükleer santralin patlaması sonucu tüm dünya geri dönüşü olmayan bir yok olma ile karşı karşıya kalacaktır. Radyasyona dayanıklı deniz canlıları, bitkiler ve böcek familyası dışında hiç bir şey kalmayak. Ne nesli tükenmek üzere olan Asya Fili ne de Dev Panda...

Yenilenmenin er geç başlayacağını düşünüyor olabilirsiniz. Radyasyonun etkisi ile kalan canlılar - yine kaba tabir ile - bozulacak. Genleri mutasyona uğrayacak. Yavrular radyasyondan daha fazla etkilenecek. 450 santralin sırayla patladığını hayal etmeye çalışın. Hiç bir rakamsal değeri olmayan Becquerel oluşacaktır. Kalan hiç bir canlının bu değerdeki bir ölçüme adapte olması düşünülemez. Aklınıza Fukuşima'yı, Nagazaki'yi ve Çernobil'i getirin. Santrallerde yer alan çekirdek sayılarını dşündüğünüzde 450 ile değil en az 1500 ile çarpın. Etkiyi hayal etmemiz tıpkı şuanda varoluşu ve zamanı idrak edemeyişimiz gibi aslında.

Çok uzattım. Yani yukarıdaki açıklamada nükleer kısmını çok basite indirgenmiş şekilde okudum ve yazmak istedim.

Edit: Konu için ellerine sağlık, yine muhteşem düşünülmüş ver üzerinde kafa yorulmuş bir yazı olmuş Abi.
 
Benim kanaatimce dünya gereksiz bir yaşam formundan azat edilip en nihayetinde rahat bir nefes alır huzurlu bir gezegen olurdu.Yani özetle ''çok iyi olurdu, çokta güzel olurdu.''
Edit: Yok oluşumuzun zararlarına zemin hazırlayanlarda gene insan ırkıdır.Halbuki dünya kendi halinde bu ırktan arınmış olarak var olsa idi daha güzel bir gezegen olabilirdi. Her adımda, her buluşta, her savaşta sadece durumu dahada kötüleştirebilmek adına büyük bir çaba sarf ediliyor.Bu gezegen bizim gibi yaşam formları için fazla iyi ve güzel
 
Benim kanaatimce dünya gereksiz bir yaşam formundan azat edilip en nihayetinde rahat bir nefes alır huzurlu bir gezegen olurdu.Yani özetle ''çok iyi olurdu, çokta güzel olurdu.''
Edit: Yok oluşumuzun zararlarına zemin hazırlayanlarda gene insan ırkıdır.Halbuki dünya kendi halinde bu ırktan arınmış olarak var olsa idi daha güzel bir gezegen olabilirdi. Her adımda, her buluşta, her savaşta sadece durumu dahada kötüleştirebilmek adına büyük bir çaba sarf ediliyor.Bu gezegen bizim gibi yaşam formları için fazla iyi ve güzel
Milyonlarca gezegen var huzurlu olan bırak da bir tanesi huzursuz olsun :)
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık